26 Aralık 2016 Pazartesi

Ağrı'ya Korku Dolu Yolculuk - Ağrıyan Roman - İnceleme



Ağrı/yan Korku Dolu Yolculuk!
POETİK HABER
2012-10-10

Meral Afacan BAYRAK, Fantastik Romanın dünyaca ünlü yazarlarından Sadık Yemni’nin Ağrıyan romanının kurgusal evrenine ışık tutan bir yazı kaleme aldı. Dikkatinize sunuyoruz..
KARAKÜLAH SERİSİNİN İLKİ: AĞRIYAN Meral Afacan BAYRAK Bugünlerde kişisel bunalımlarını anlatan yazarlardan ya da fazla toplumcu, mesajcı kitaplardan sıkıldıysanız; size alternatif olabilecek farklı bir kitaptan söz etmek istiyorum. Ülkemizde fantastik edebiyatının öncü isimlerinden, dünyaca ünlü yazar Sadık Yemni’nin 2012 içinde çıkan kitabı Ağrıyan, İthaki yayınları etiketiyle okuruna kavuştu. Kara Külah diye adlandırdığı serinin birincisidir Ağrıyan. Distopya türünün başlangıcı olan bu roman: “İzmir Üçlemesi”nin (Muska 1996, Yatır 2005, Öte Yer 1997) devamı niteliğindedir.

Romanda rastgele seçilmiş beş kişinin bir arabayla yaptığı seyahatten söz edilir. Kahramanlar, Antalya’ya 20km mesafeden yola çıkar. Ağrı’ya doğru yol alırlar. Çok geçmeden bu yolculuğun, normal bir yolculuk olmadığı anlaşılır. Kıyamet provasını andıran sahnelerin yaşandığı serüven başlar. Uluslararası bir teknik ekip, Ağrı civarında araştırma yapmaktadır. Sarp ve ekibi bu araştırmacılara ulaşmaya çalışır. Yabancı zekâların kadim istilası mı, yoksa bir UFO kalıntısı mı mevcuttur, bilinmemektedir. Bu durum anlaşılana kadar süregelen bir panik havası hakimdir. İnsanlar endişe içinde beklemektedir. Bu serüvende bilimsel verilerin kullanılması kadar, kurgusal açılımların pike yaptığını görüyoruz. Okurken başka boyuta geçiren bir havası var. Okuru metinden koparıp sık sık başka odalara daldırıyor. Önceki romanlara göre daha özenli ve edebi bir dil ve anlatım tercih edilmiş. Doğrusu bu okur olarak beni memnun etti. Camiilerin, kütüphanelerin vs. yerlerin öykülere romanlara daha çok girmesini arzu eden biri olarak, kitapta yer yer kahramanların yolu camiye düşmektedir. Kahramanımız Nesrin, korku anında Fatiha suresinden başlayıp, bilinçli bir şekilde Allah’a sığınıyor: “Bir sona doğru yürüyorum duygusu, nefes aldığı hava gibiydi. Her hücresini boyamış kırmızı ve acı bir boyaydı adeta. O yarım adamın zerrelere ayrılıp kendini hava şeklinde soluttuğu düşüncesinden sıyrılamıyordu. Korku ve dehşet tozları. Sen bizi doğru yola ilet. Nimet verdiğin kimselerin yoluna. İçinden bildiği duaları okurken Fatiha suresinden başlamıştı. Annesi ve yakın akrabaları şu anda sağsa, onların da manevi yanını dileyen yanı cayır cayırdı. Esas ve üçüncü köprüyü birazdan geçecekti. Gazabına uğramış sapıkların yolundan değil. Âmin.”

Dünyaya doymadan gözü açık bir şekilde ölen birinin yaşayan biriyle söyleşi yaptığını düşündünüz mü hiç? Farz edin ki konuştu: “Saygıdeğer merhum efendi, siz ne diyorsunuz? Kendinizi nasıl bilirdiniz? Şok refleksleri ağırlaştırmıştı. Sahne burada kopmalıydı. Ama olmuyordu bir türlü. “Ben… Göz açıp kapayana kadar geçti gitti. Ne desem ki…” “Yani kısaca bir fikrinizi alsak.” “Hayat bir seyir mumu gibi. Yana yana bitiyor.” “Bayağı veciz bir açıklama. Merhuma çok teşekkür ediyoruz. Başka soru sormak isteyen var mı?” Annesi şoku bitiren düğmeye basıverdi. İki günlük mevta kocasıyla yapılan söyleşiye dayanamayıp bayılmıştı.” Yani olağanüstü bir konuşma yapmamış olsa bile, bir ölünün yeniden dirilişi “çok şey”dir. Cesedin dillenişiyle, insanoğlunun algısının açıklığı ya da körlüğü sınanmaktadır. Ceset-insan arasında mesajın yerine ulaşması açısından paralellik olmak zorundadır. Bazen yeniden dirilişimize olan inancımızı sorgulatan sahneleri gözümüzün önünden geçiriveren usta yazar, yer mekân zaman kaydırmalarını sık sık kullanıyor.

Bu okurun muhayyilesini diri tutmaya çalışan bir taktiktir. Sadık Yemni’nin bu alanda başarılı olduğunu düşünüyorum. Ela namaz kılan bir karakter mesela. “Muska”ve “Çözücü” deki namaz kılan karakterlerden farklılıkları var. “Sarp her gönle köprü olabilen bir yapıya sahip” biri olarak badireleri atlatırken yolda yolcuların yoldaş olma hasletinin altı çizilmiş sanki: “Ekipte inançlı bir Müslüman daha olmasını isterdi şimdi. Arkadaşlarından bir şikâyeti yoktu. Hepsi de temiz, güvenilir insanlardı. Sadece terminoloji birliğiydi kastı.” Aynı hal dilini paylaşmak adına anlaşmak önemlidir. “İnancımız olmasa akseden yüzümüz de olmazdı.” Yani aynalar ne işe yarardı sevgili okur? İnanmayan, arayışını sürdüren tipler de mevcut romanda. “Her edimimizi merak eden bir tanrıyı hayal etmeyi hiçbir zaman layığınca başaramadım,” diyen ateist o adam… Belki üç adım ötemizde duruyor. Kısaca “insanoğlu”nun elleriyle yapıp ettiklerinin nelere mal olacağını göreceğiniz dehşetli sahneler…

“Sizi intihara sevk eden saik sadece iş yoğunluğu ve tekdüze yaşam değildi. Ayakları çıplak yaratıklar…(Burada bence sizin işgücünüze muhtaç patronlar kastedilmiş, siz olmasanız onlar da olmaz.)sizlere endeksli olduklarını defalarca dile getirdiler. İş yoğunluğuna karşı çıkmadınız. Hep kabullendiniz. Bir kez olsun ‘ben bugün çalışmıyorum lan’ dediniz mi? (Kendi kendinize demişsinizdir ama bunu dillendirmeyi kim cesaretle üstlenir sevgili okur?) Niye ağır çalışma saatlerine karşı çıkmadınız. Hep kabullendiniz. Niye?...(Felaketin nedenleri üzerine sorgulamalar) Ceza korkusundan mı? Yoksa içinizde sinsi sinsi buna layık olduğunuzu fısıldayan bir ses mi vardı? (Bir tür yüzleşmeye çağrı yapan satırlar, fantastik dünyayla gerçek dünya arasındaki kopmaz ilintiye, işaret ediyor.)

Ağrı’da kontrolden çıkan şey insanlığın vicdan deposuydu kısacası,” dedi Sarp…” Sonra: “Çatlağı kapatıp sızıntıyı keseceklerine deliği daha da büyüttüler. Felaket oldu. Gördüğümüz gibi, en arızalı yanımızdan türemişsilerle baş başa kaldık. Dünya dışı bir durum değil yani. İçimizdeki, kalplerimizdeki oyuk dünyadan geldiler.” Romanın bir diğer paragrafında: “Bir aralar ünlü olan o şarkının sözleri nasıldı? Masum değiliz hiçbirimiz,”dedi Sarp. “Karşı çıkmadığımız sürece hepimiz biraz suçluyuz. Ayrıca yeni oyuncular ve yardakçıları bizim oylarımızla yüzleri maskeli olarak sahnedeydiler.” Diyor.

Gerçek dünyada da böyle değil midir? İnsanoğlunun kendini sigaya, sorguya çekmesi gerek. Yoksa insanlıktan çıkma durumlarıyla baş başa kalınır. Son olarak bu romana dair söylenebilecek çok şey olmasına rağmen, Sadık Yemni’nin romanları gibi, yeni öykü kitaplarını da okumak istiyoruz diyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder