9 Ağustos 2018 Perşembe

Sadık Yemni Sözlüğü - Ağustos 2018


Ağustos 2018 itibarıyla:

Sadık Yemni SÖZLÜĞÜ

Tirildeme: Türkçe’de İngilizce deki Thriller kelimesinin karşılığı 1996 yılına kadar yoktu. Gerilim, korku, polisiye tanımları yetersiz kalmaktaydı. Bizde tiril tiril gömlek, pantalon denir ya. Bu dikkatimi çekti. Thril ve Tiril kelimeleri arasında ses benzerliğinin yanı sıra anlam benzerliği olduğunu da keşfettim.Tirildeme kelimesi sözlükte hazırdı yani. Kendini tedavüle sokacak birini bekliyordu.

Tirildetir şeklinde de kullanılabilir.

Cümbüşlü Tirildeme: Action thriller için önerdiğim bir deyimdir.

TÖHAF: Tam Özerk HAyal Film. Bütün araştırmalara, antidepresan yıpratmalarına rağmen beynimizde henüz özerkliğini koruyan bölgeler olduğu biliniyor. Tam Özerk HAyal Film şirketi. Bir kitabı okurken ya da bir öyküyü dinlerken beynimizde bu bölgenin yarattığı sadece bize has filmlere verdiğim isimdir. 2008 yılı mamulatı.


İdeaot:
İdeaot’u 2003’te otomatize edilmiş idealar, düşünceler, tasavvurlar ve hatta biraz da soyutun güzelliğinin doğurduğu aşk anlamına türettim. İdeaot’a giden yolun iki öncül basamağı vardı. Robot ve Biot.

Robot: Robot kelimesi ilk kez Çek yazar Karel Čapek tarafından 1920’de yazdığı Rossum’s Universal Robots adlı tiyatro oyununda kullanıldı. Çekçe robota kelimesinden yararlanmıştı. 1933 yılında Karel Čapek bir arkadaşına yolladığı mektupta robot kelimesini kardeşi Josef’in uydurduğunu yazmıştır.
Asimow’un yazdığı öyküden yapılan I Robot, Robocop ve A.I, Artificial Intelligence, Star Wars filmleri en tanınmış robot filmleri olarak tarihe geçti. Ben nedense en çok I Robot’u severim. 

Biot: A.C. Clarke, 1973’de yayımladığı Rama’yla Randevu adlı kitabında biyolojik robot olan biotlardan söz eder. Bunlar organik malzeme dolu bir denizden türüyorlar, tamirat, yedek parça temini, teknik bakım, temizlik vb. gibi görevleri yerine getirdikten sonra bu mini denizde çözülüp gidiyorlardı.
  Oysa bütün sonsuz değişkeleriyle yaşam Rama’ya gelmişti. Eğer bu biyolojik robotlar canlı değillerse, çok iyi birer taklit oldukları ortadaydı.  
  ‘Biot’ kelimesini kimin bulduğunu kimse bilmiyordu. Sanki bir anda kendiliğinden ortaya çıkmış ve herkes tarafından kullanılmaya başlanmıştı. Bu duruma göre ana girişte Pieter, şef Biot gözcüsü oluyordu. Ve onları inceledikçe bazı davranışlarını anlamaya başladığına inanıyordu.
                                        Arthur C. Clarke, Rama’yla Buluşma, İthaki yayınları,1999

İdeaot: Tasavvurlardan yapılmış, düşüncelerden örülmüş robotvari sistemler, simülasyonlar için bir sözcük ararken parmaklarım 2003 şubatında ansızın İdeaot yazdı.  Sezildemliğim, İdeaot’un bir kez kurulduğunda tüm evreni, evrenlerin tümünü birbirine bağlayan mana köprüleriyle eklemlendiğini fısıldıyor. 
Evren denen matrix’in içinde olmak, bu tür bir tasavvurhanenin, düşomatın, hayalmatiğin azası, bileşeni, parça buçuğu kesilmek çok katmerli bir gerçekliğe açılan sayısız eşiklere de yakın durmaktır o halde.
 İnanılmaz derecede muhteşem bir bütünün bitmez tükenmez tünelleri, salkım saçaklı kabul salonları ve de en önemlisi sayısız farkındalık düzeyleriyle tanışmaya davetliyiz.
Dünyada ilk kez 2003’de yayımlanan Çözücü adlı kitabımda kullanılmıştır.

                                  
Fikir Yongalama: Ehliyetli düşünme ya da felsefe demlemek. (2006)
Amsterdam’da kurduğum think tank grubuna Fikir yongalama Kulübü adını verdim. 2006 Kasım ile 2008 Aralık tarihleri arasında ayda iki defa olmak üzere toplanıldı ve bir çok dünya meselesi incelendi.

Akaşanlar: Akaşik sistemin (levh-i mahfuz ya da evrenin hard diski) her insan için tahsis ettiği duyarlı kayıt öğesi.
                                               
Cepcepniler: Ufak tefek eşyaları, zamanı ve hatta anıları tırtıklayıp paralel evrenlere götüren getiren minik yaratıklar.

TekinsizX : Paranormal, metafizik, iyi saatte olsunlar, doğa üstü
olayları fantastik, bilimkurgu, polisiye üslupla harmanlayan edebiyat türü. 2009 mayısında genel bir terim olarak beğenilere sunulmuştur.

İnşallahvaristan : Evrenin en ücra köşesinde bile olsa mevcut olmamasından için için endişe duyduğumuz yer. Bütün ütopyaların beşiği. (2010)

Sezildemlik: Sezgilerimizin demlendiği ve yaratıcı coşku kazandığı hayali kap. Beynimizdeki sezgi üreten bölge. Gönül.

Vehimiçi: Çevrimiçi teriminden yararlanarak PARANOYA karşılığı için türettiğim bir terim. 2010. Vehim halinde online olmak kastediliyor.

Tebdilcinler:  Tebdil etmiş cinler. Daha çok dişi olanları tarafından insan vücutları kullanılarak yapılan işlem. (Bu başlıkla bir öykü ve kısa bir film mevcut)

Cinofreni: Cinlerin neden olduğu şizofreni vakaları için uydurduğum tıbbi terim. (2014) Bu başlıklı öyküm Gölge Dergisi’nin 86. Sayısında yayınlandı.

Canaksi: Varoluşumuzun duygu belli etmeyen bir kopyası. Bir çeşit sağlaması. İlk kez Akisfer (2011) adlı romanımda kullanılmıştır. 2009 yılı yapımıdır.

Takatrik: Takatı kesik anlamına.

Tevekkülon: Foton, Graviton’dan esinlenerek, tevekkül zerrecikleri anlamına.

Tesirlilik : Etkinlik sözcüğü faaliyet anlamına gelmez. Etkinlik’in eşanlamlısı Tesirliliktir. Kültürel tesirlilik, öğrenci tesirlilikleri şeklinde kullanılabilir.

Jüpiter Etkisi: Başlangıç aşamasındaki yazarları daha hızla kaliteli yazmaya yönelten yönteme verdiğim ad. (Pek yakında ayrı bir kategori şeklinde izah edeceğim)

K∞: Kitaplardan taşan ve sonsuzluk hissiyatımızı depreştiren rayiha. (2013)

Bedkorku: Hard Core Horror anlamına. Kanlı bıçaklı olanı (ucuz ve yavan malzemeyi kastetmiyorum) değil ama. Zihnen, moralman çökerten, umarsızlık uçurumlarının dibini seyrettiren korku metinleri anlamına. (2014)

Eskidem: Antika ya da eski eşyalar için uygun gördüğüm bir kelime.

Fotonella: Fotonlardan yapılmış insan gibi programlanmış bir genç kadın. Türünün ilki. (2013)

Kemgerçeklik: Kelek durum silsileli gerçeklik.

Düşünce yalpalaması: Kararsızlık.

Exogazelci olmak: Hariçten gazel okumak

Korkulobin(Hemoglobinden) Damarlarında korku zerreciklerinin cirit atması. (2008)

Kurulu düzen: Patronsaray-İşçibahçe maçı

Merakson motoru: Çocuksu ve bilimsel merakı fazla olan marka

Birliktelişim (Rezonans için)

 Metakeramet: Keramet ötesi.

Sekizbenlik: Paralel evrenler arasında bir gerçek evren ve yedi kopyası ile çalışan sistem. İlk kez Ölümsüz’de sözü geçmiştir. Hiçbir iddiası olmayan bana ve dalgaboydaşlarım olan okurlarıma has sözlük kurulmaya devam edecek. Daha onlarca kelime yerini beklemekte. Bu kelimeler serbest çağrışıma salınmışlardır. Kullanıma açıktır. (2003)

Vicdanölçer: Vicdanmetre de dense yeridir.

Algımetre: Algıölçerlilik

Niyet pencereleri: Gözler

4 kategori insan:
Dedi ve Koducular
Demedi Koducular
Dedi ve Komadıcılar
Demedi Komadıcılar

Kıllı tasarım:  Darwinizm.  (Akıllı tasarımın zıddı)

Cypher Hapı: 2. Ortaçağ’da, yani günümüzde insanı bireylikten sürülüğe indirgeyen hap. Mavi ya da kırmızı değil. Kahverengi Hap. Ne olup bittiğini pekala bildiği halde başını kuma gömenlerin gözde hapı. (2010)

Mor Hap:  Matrix filminde kırmızı hap gerçeği, mavi hap sanal gerçeği temsil ediyordu. Oysa asıl gerçeklik için bu iki hapı bir arada yutmalıdır. (2007)

Phantomat (S.Lem’den): Hayalmatik ya da Düşomat. Tasavvurhane bile olabilir pekala.

Miyavor: Kedilerin en çok istedikleri üç şeyin tek kelimeyle ifade edilişi. Sıcak, kucak ve kayıntı. (2010)


Kahır bandı: Kahır yüklü ortam.

Haya kırıklığı: Ahlaksızlaşma, duyarsızlaşma.

Turfandacon : Neocon

Paranın haysiyetini yitirmesi: Vahşi kapitalizm.


Can aynam: Sevdalım.

Mışıl mışıl tozları: Melatonin.


Bigbangdaşlık : Bigbangle başlayan dostluk.

An dondurması : Fotoğraf karesi

Beyinosfer: Zihinsel

Demirzâr – Demir gibi sert, ama diğer yandan zâr gibi ince, duyarlı, ağlayan, inleyen anlamına. Bir roman kahramanımın adı.

Moral karartması: Şiddetli moral bozukluğu

Kemniyet: Emniyetin zıddı.


Bize Has Bir Medeniyet telakkisi bağlamında türettiğim sözcükler

AKİD : Dünya değişiyor ve yeniden yapılanıyor. Her ülke bundan çeşitli şekillerde etkileniyor. Eskisi gibi kalmak, eski statükoyu  sürdürmek mümkün değil gibi görünüyor. Partiler gelir geçer. Kalacak olan Büyük Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bağımsız bir bakışla, 21. yüzyılda  ‘Yeni Türkiye’nin medeniyet modeli sloganlarından biri olması umuduyla AKİD’i tasarladım.  (2013)

AKİD nedir?

A – Ankara : Ankara Duruşu. Ankara artık oyunlarla sürüklenen bir ülkenin başkenti değil. Kendisi de oyun kuran, ağırlığı olan Ankara, politik ağırlığının yanı sıra dünyaya verebileceği kültür mirasıyla iftihar etmektedir. Kendine güvenen ve kültürüyle iftihar eden bir duruşa sahiptir.

K – Konya : Konya Kriterleri. Bu terim 2005 yılında tarafımdan ortaya atılmıştır. Mevlana’nın eşsiz eseri Mesnevi’den hareketle üç temel maddeye sahiptir. Küresel Merhamet, Hoşgörü ve Hakkaniyet.

İ  - İstanbul : İstanbul Hoşgörüsü. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinden sonra azınlıklara ve gayri müslimlere gösterdiği hoşgörü, verdiği hakları ve ünlü fermanını temsil eder. Başta Avrupa’da olmak üzere sinsice bedenlenen apartheid’e karşı çok ciddi bir panzehirdir.

D – Diyarbakır: Diyarbakır Bildirisi. 1950’lere kadar ciddi bir Türk nüfus barındıran  Diyarbakır, Türk-Kürt işbirliğini ve kardeşliğini temsil eder. Diyarbakır Bildirisi tek maddeden oluşur. ‘Türkler ve Kürtler büyük, etkin ve kalıcı bir refah bölgesi tesisi için sonsuza kadar el ele vermiştir.’

Beyaz Cumalar: Robinson’un Maddi Refah Adası’na (refah ülkeleri) göçen eski tanımla üçüncü dünya, yeni tanımla yeterince kalkınmamış ülke insanlarından bazıları (bizde örneğin beyaz Türkler) kendilerini Robinson’un eşdeğeri  addeder. Oysa Robinsonlar nezdinde Cuma’dır. Beyaz bir Cuma.

Samsa ve Faust Kapıları: Robinson’un Maddi Medeniyet Adası’na (Batı’ya) girişte iki kapıdan birinden geçilir. Samsa ve Faust kapıları. Samsa Kapısı’ndan geçenler için eninde sonunda böcekimsi bir yaratığa dönüşmek mukadderdir. Faust kapısı ise çok daha az sayıda ayrıcalıklı kimseye görkemli bir hayat sunar. Bunlar zamanla çatallı kuyrukları ve toynaklı ayakları olan yaratıklara dönüşür. Bir aralar  Üçüncü Bir Kapı daha vardı. İnsana insan kalmayı vaadediyordu, ama şu sıralar tamirde. (2013)

Modernitenin Sözümona Üçüncü Kapısı ve gerçek Üçüncü Kapı için Üçüncü Kapı başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim. (2016)

SiMA: (2013) yapımdaJ

COP: Cumhuriyetçi Oligarşik Parti. Kültürel iktidar ve vesayetin yarı resmi partisi. (2009)

Noktacan: Yeni zamanlarda her an nerede olduğu bilinen, gizlisi saklısı olmayan özne. (2012)

Nazarzede Kliniği: Synopticonun yaygınlaşması. Her an gözlenir durumda kalan insanın bunaltısı.

Nârname: İkbal elde etmek amacıyla Şeytanla yapılan anlaşmanın metni. (2015)

FOS: Faşist Oryantalist Sol (2015)

YOK: Yerli Oryantalist Kepazeler (2015)

GEZİLEPSİ: (2017) Aradan geçen bunca zamanda Gezi Olaylarında Küresel Sermayenin, Batılı ülke ve gizli servislerinin, FETÖ’nün, Nusayriler’in, rahmetli Atilla İlhan’ın ünlü kadrosunda yer alan bazı aydın, siyasi, medya mensubu, akademisyen vb.’nin başat rolünü inkâr edenler için konmuş bir teşhistir.  

GEZİLEPTİK şeklinde de kullanımı var.
GEZİLEPSY şeklinde yabancı dilde de söylenebiliyor.

NATÖ: (2016) FETÖ, BÇG ve o çizgiden olanların sahibi. PKK, PYD, DEAŞ ve El Kaide’nin patronu.


Entelhempalar: Milli ve manevi değerlerden iyice kopmuş, Batı kültür potasında erimiş, oradaki muhtevayla hemhal olayım derken cüruflaşmış entellerdir. Pozitivist, sosyal Darwinist takılırlar. Nekrofil fikir mezarlığında gezinmeyi severler. Yaşarken mevtalaşmışları, zombilektüelleşmişleri mevcut malum. Tarih bilincinden yoksunluk çekmeyi mahalleye sadakat olarak nitelendirirler. Ülkesinden nefret eden, her fırsatta yabancı medyaya asılsız şikâyetlerde bulunan zatı muhteremdirler. Karikatür krizlerinde ifade özgürlüğü sevdalısı maskesiyle karakültürleştirme polenleri salarlar. Ülkelerinde zor hayatları varmış numarası çekerler. Gizli açık terör destekçileridir.
(Kısa tasvir – 2016)

Karakültürleştiriciler: Karikatür krizinde kasıtlı olarak kriz çıkartan islamofobi fabrikatürlerinin tarafını tutan entellere verilen sıfat. (2005)

Kafkaeskileşmişlik: Kafka’nın kendi sorunlarını direkt olarak dile getirmemesinden kaynaklandığı iddia edilen bir terim var. Kafkaesk, endişe ve karamsarlık anlamına kullanılıyor. Eski Türkiye’nin sol-liberal-jakoben formatlı aydınları şu anda iyice kafkaeskleşti. Esas dertlerini dile getirme yetilerini yitirmiş gibiler. Çağ dışı kaldılar. Sorunlar üzerine sorunlu metinler yazarak boşa kürek çekiyorlar.(2016)

Porselen Yazarlar: Projeleşen ve projeleşme potansiyeli ve isteği taşıyan yazarlara verilen isim. (2016)

TÜM: Türkiyeli ve Müslüman (2009)

Hoşkatlanı: Farklılıklara, sürekli yapılması halinde rahatsızlık veren bazı durumlara anlayış gösterme hali. Tolerans’ın karşılığı müsamahadır. Hoşkatlanı müsamahanın bir dalı. Metazori Katlanı da var. Katlanmamanın elimizde olmadığı haller. Hoşgörü Doğu’ya has aşkın bir anlama sahip. Yaratandan ötürü hoş görmek. Batılı anlamdaki toleransı karşılamıyor bu haliyle. (2004)

Tordemir : Temsili olarak ‘Demirağ’ şeklinde nitelendirilen, insanları modern köle yapan, özgürlüklerini sınırlayan, virtüel âlem ve algı yönetimi alanlarını yani çağın zihinsel ağlarını kontrol eden otoriteryan, kabalist, baskıcı ağ ve bunun yarattığı sistem. (2013)

Tepefaizgöz: Faizle ve tefecilikle büyük kapital edinenlerin önde gelenleri. (2015)

Hal Efendisi: Postmodernizmin pençesindeki insanın hayatını A’dan Z’ye tanzim eden merci. (2012)

Fesayet: Vesayet ve FETÖ füzyonu. (2018)

Gölgegöz : Takipçi, Stalker

Oyuneri: (2016) Bilgisayar oyunu bağımlılarına verilen ad.

Kod A:  - Ağrıyan adlı romanımda yerini belirttiğim muhteşem tözün esinlemesiyle - ‘Eğer dünyanın küresel vicdanı bir dağ gibi heybetle yükselmiyorsa, orada dirlik, insani düzen ve merhametten söz edilemez.’ (2011)

GlobeHyde: Küreselleşmenin insan sevmez yüzü. (1999)

GlobeJekyll: Küreselleşmenin insan sever yüzü. (1999)

İslamofobi: Batı’da ırkçılığın ve neo-kolonyalizmin yeni maskesi, İslam coğrafyasını ekonomik ve siyasi yönden baskı altında tutma projesinin kilit lafı. Irkçı-siyonist güdümlü avanta tezgâhı.

Homoturcus: ‘İnsan Türk’ anlamına. 1987 yılında tedavüle sürülmüştür. 

Konya Kriterleri: Bu terim 2005 yılında tarafımdan ortaya atılmıştır. Mevlana’nın eşsiz eseri Mesnevi’den hareketle üç temel maddeye sahiptir. Küresel Merhamet, Hoşgörü ve Hakkaniyet.

Homo Kul : Harari’nin Homo Deus- İnsan Tanrı adlı kitabına yazdığım eleştiri metninde ilk kez ele aldığım bir terim.(2017) Homo Deus’un anti tezi. Bütün dindarları kapsar.






Çekimdışı Sözcükler Kutusu - 1

İnsanlar çevrimiçi ve çevrimdışı olarak iki gruba ayrılır. Çevrimdışı olmak, devrimdışı olmak, yani devredışı kalmaktır.

Merak aklın nefes almasıdır. Verdiği nefes de esindir. Nefesin toplandığı yer sezildemliktir, sezginin demlendiği yerdir, yani gönüldür.

Esaret ve serbestlik çoğu kez hafızanın oyunudur.

Akıl, çoğu kez gerçeğe ancak onu yamultarak ve kısmen reddederek tahammül edebilir.

Tanrının içimize üflediği nefes gözeneklerimizden dışarı sızıyor. İnsanlık yeniden çamura mı dönüşüyor?

Mizah zekâ gölünün yüzeyindeki yakamozlardır.

Firketeli okurlar debisi (kadın okurlar için)

Gevşek somya rehaveti

Mendebur istisnalar

Cerahatli ruhlar

Heyecan muhiti

Karakter sirkeleşmesi

Bütünü sezmişlere has hovardalık

Bakış kokutanlar birliği

Beyin hücreleri göçü

Hayatını yanlış yerlere parkedenler kulübü

Mazo-tiryakilik.

Yorgun izzeti nefisler

Müstesnalara açılan sır halvetleri

Kaliteli-aza kanaat edenler

Moleküler Muhabbet

Hasbelmeslek





Çekimdışı Sözcükler Kutusu – 2

Hatasız homo olmaz  - Şubat - 2018

Lineer Sabır – Aralık 2017

Hayat çelişkilerle müstakildir – Mart 2018

Beyin hücreleri göçü

Laf çorabın mı kaçtı?

Rüyalar beni sana sallatan salıncaklar.

Hayaldentüremişne varsagiller = nesne - 2008

Mendebur istisnalar

Müstesnalara açılan sır halveti

Heyecan muhiti

Yollara kalp döşeyen niyet

Hayırcası harikadır

Kaliteli aza kanaat

Bastırılmış duygu pastırması

Cerahatlı ruh


Çekimdışı Sözcükler Kutusu – 3

İrademin iki hali var. Topraktan olanı ve ateşten yaradılmışı

Mükerrer Deja Vu (2013)

Euro Türkiyeliler (2015)

Muayyer Gerçeklik (2013)

İlhamşör: İlham paratoneri olan kalemşörler. (2015)

Çürük Kırmızılar: Sahte kızıl elmacılar.

Ya dinlendiğin gibi ol, ya da olduğun gibi dinlen, tapen montajsız olsun. (2014)

Şeker insanı azar azar hayatın tadını kaçırtarak öldürür. (2014)

Ruhgözü sapağı.

Gülrazı.

Ilımlı Faiz- Yahudi Lobisi (2015)

MatrakX (2015)

ZombizmR (2013)

Evetçesi müşfik, hayırcası gaddardır.

Zamandan azadeliğe ramak kala müstehziyim




                                         -----------------------------------------------  


3 Ağustos 2018 Cuma

BİR POST CHARLES DICKENS ROMANI







Ceset – The Body - Stand by Me


İyi Bir Öykü Zamansızdır
İyi bir öykü zamansızdır ve size ömür boyu hitap eder. Stephen King korku, bilimkurgu, gerilim ve dram türünde toplam 400 milyon kopya satmış ve neredeyse tamamı filme çekilmiş olan altmış kitap yazmıştır. Bunların bazıları roman kalitesi olarak çok üstün vasıflara haizdir. Ceset – The Body bunlardan biridir. Dram türündedir. İçinde korku öğesi ya da olağan dışı vakalar barındırmaz. Çocukluktan ilk gençliğe geçmek üzere olan dört çocuğun hikâyesidir. Yaşınız kaç olursa olsun sizi çok derinden etkilemeyi başaracaktır. Çocuk kahramanlardan hiçbiri Oliver Twist’inki derecesinde zor yaşam şartlarına sahip değil, ama kendinizi bir Post Charles Dickens romanı okuyor gibi hissetmeniz kaçınılmazdır.  


Ormanda Bir Ceset
1959 yılı. Amerika. Maine eyaleti. Genelde dar gelirlilerin oturduğu bir bölgede Gordon Lachance, Chris Chambers, kaçık Teddy Dushamp ve Vern Tessio yakın arkadaşlar.
Yaz tatilindeler. Bir ağacın üstünde tahtadan yapılmış küçük bir kulübeleri var. Orada buluşup iskambil oynuyor ve sonu gelmez sohbetler icra ediyorlar.

Anlatıcı on iki yaşındaki Gordon Lachange. Ağabeyi Denny bir cip kazasında öleli dört ay olmuş. Anne ve baba ağabeyin anısına sımsıkı sarılmış durumda. Onu daha çok sevdiklerini çok belli ediyorlar. Her an çıkıp gelmesi bekleniyormuş gibi odası aynen korunuyor. Gordon bu nedenle kendisini görünmez çocuk hissediyor. Ailesinin arkadaşlarını sevmemesi de bunun üzerine tuz biber ekiyor.  

Bir haber çocukları heyecanlandırıyor. 30 mil ötede ormanın içinde ıssız bir yerde bir çocuk cesedi varmış. Çocuklar ani bir kararla onu görmeye karar veriyorlar. Hesaplarına göre dönüş otostopla olacağından iki günlük bir zaman alacak. Yazın çocuklar sık sık kendi kurdukları çadırda yattıkları, bütün zamanlarını ağacın üstündeki kulüpte harcadıkları için aileleri farkına varmadan gidip dönebileceklerini düşünüyorlar. Aileler onları gece kampta ve birbirlerinde yatıyor zannedecek. Bu o kadar olağan ki, hiçbiri bunun doğruluğunu kontrola kalkışmayacak. Anlatılan aile profillerinde bunu sadece Gordon’un ailesi yapabilir, ama malum o hâlâ görünmez biri.


Çocukluğun Bitimine Doğru Yürüyüş
Çocuklar yanlarına kamp için gerekli eşyaları alarak yola çıkarlar. 48 kilometre yürüyecekler. Paralar sayılır. Toplam 2 + 0,68 + 0,60 + 0,07 = 3,35 dolar harçlıkları var. 1959 yılının rayiciyle.

Demiryolunu takip ederek yürürler. Teddy bir ara trene karşı yürür. Son anda raylardan çekilir. Bir kulağı yarık, babası gibi kaçık bir çocuktur. Tipik bir kaybedendir. Eski araba mezarlığı rotalarındaki en kısa yoldur ve mecburen oradan geçilecektir. Mezarlığın idarecisi Milo ve ısırganlığıyla ünlü köpeği Chopper ‘ın dikkatininin bir süreliğine başka yöne çekilmesi gerekmektedir. Kim gidip bu riskli işi yapacak diye yazı tura atarlar. Dört adet sent bir anda atılır. İlk defada 4’ü de tura gelir. Bunu uğursuzluk olarak yorumlarlar. İkinci atışta Gordon tura, diğer üçü yazı atar. Gordon riski alarak köpeğin dişlerini poposuna yakın hissederek Milo’yu yanlış yöne çekmeyi başarır.
 

Köprüyü Geçmek
Yollarının üstünde geçmeleri gereken bir köprü vardır. Köprüyü geçmek risklidir. Hızlı tren henüz yok, ama köprü uzun ve yüksektir. Köprünün üzerindeyken tren gelirse kaçınılabilecek bir yer mevcut değildir. Ufukta tren görünmüyordur. Çocuklar hızla yürürler. Köprünün bitimine yakın tren arkalarında görünür. Kıl payıyla köprüyü kazasız belasız geçerler. Çok semboliktir. Eşik atlamak, boyut değiştirmek, mertebe kesbetmektir adeta.  

Gece ormanın kenarında konaklarlar. Kamp ateşi yakılır. Yemek yenir. Çocukluğa has sihirli anların son esintileri yaşanıyordur. Kamp ateşi olur da sohbet ve özellikle hikâye olmaz  mı? Gordon alengirli bir hikâye anlatır.  

Kocagöt Hogan’ın İntikamı
Bir kasabada pasta yeme yarışı yapılacaktır. Lardass alay edilen şişman bir çocuktur.
Dört defa arka arkaya şampiyon olmuş Bill Travis’e karşı yarışacaktır. Lardass Hogan birinci olmak değil kendisine reva görülen alayların intikamını almak istiyor. Yarışma öncesinde müshil içiyor ve çiğ yumurta yiyor. Yarışmada çok iyi derece yapıyor. Beş turta yiyor. Sonunda önce geğiriyor ve ardından kusmaya başlıyor. Panayırda herkesin midesi tıka basa dolu. Onlar da kusmaya başlıyor. Herkes birbirinin üzerine kusuyor. Kocagöt Hogan böylelikle hiç unutulmayacak anarşist bir manifesto yazıyor.

Karanlık ve Tekinsiz Orman, yani Hayat
Hikâye herkesin hoşuna gider. Bir ara ünlü Walt Disney çizgi karakteri Goofy’nin köpek olup olmadığını tartışırlar. Kızları keşfetmeden önceki son yazdır. Orman çok tekinsizdir. Sesler geliyordur. İlkel korkuları kabarır. Ürperti veren karanlık orman geleceğin bilinmezliğini çağrıştırıyordur. İkili nöbet kararı alırlar. Gordon ve Chris nöbet tutarlarken yakın geleceği, öğrenim işini falan irdelerler. Chris zekidir, ama onu bekleyen sıradan hayata kapılacağa benziyordur. Ailesinin kötü namı nedeniyle parlak bir gelecekten yoksun gibidir. Gordon onu cesaretlendirir. Bu pasaj kitapta çok derinden vurur okuru. Film de de bayağı uzun işlenerek çok başarılı bir emosyon yaratır izleyicide. Chris şanssız gibidir, ama çabasıyla kör talihini kıracak ve avukat olacaktır. Gordon’a sık sık ‘Sen yazar olacaksın’ der. Gordon inkâr eder, ama içinden o da bunu ummaktadır.

Bir mucize
Sabah Gordon tek başına ormanda gezinirken bir geyikle karşılaşır. Hayvan ona çok aldırmaz. Küçük bir mucizedir. Gelecekten göz kıpan bir vaattir. Yürüdüğü yola başarı konfetileri serpiştirmektedir adeta.

Canı Sıkkın Abiler
Olay yerine yaklaşınca onların muhtemel gelecek projeksiyonu olan işsiz, yüksek öğrenim görmemiş, canları sıkılan ve kolayca öfkelenebilen abilerle karşılaşırlar. Aralarında Chris’in ağabeyi de vardır. Bunların başı Ace Merrill’dir. Bu sahne büyümenin, çocukluktan çıkmanın ilk tomurcuğudur. Onların haberi, malı olan cesedi bulmalarına çok sinirlenen Ace elinde bıçakla gelir. Chris kaçmaz. Gordon, Chris’in ailesinden gizlice yanında getirdiği tabancayı alıp gelir. Ace mecburen tornistan eder. Çocuklar çocuğun cesedini görürler. Tren tarafından çarpılıp o tarafa savrulduğu bellidir. Ceset ölümün ve geri kalan sınırlı zamanın somut kanıtıdır. Ve sonra evlerine dönerler. Artık çocukluk bitmiştir. Hayatlarının yeni bir evresi başlıyordur.

Stephen King’e has ertelenmiş bela durumunu izliyoruzdur. Ace kısa bir zaman sonra bir gün arabasını kamyonun üstüne sürecek ve ölecektir. Bıçak da Chris’i bulacaktır. Teddy ve Vern’de çok genç yaşta çeşitli şekillerde ölüp gideceklerdir. O gün yazı atan üç çocuk da ileri yaşları görmeden ölecektir. Sadece tura atan, yazar dokunulmaz kalır ve bize bu hikâyeyi nakleder. O yaşlarda sahip olduğum türden arkadaşları geri kalan zamanda asla bulamadığına hayıflanan yazar paçayı yırtandır.

Zamansız bir öykü. Filmi yapılalı otuz küsur yıl geçti. Kitap da film de sizi ummadığınız bir şekilde etkileyecek ve eşsiz bir anlatıcının kelimelere monte ettiği nostalji ağına yakalanacaksınız. Meraklılarına özellikle romanı okumalarını tavsiye ediyorum.

                                                      -------------------



KELİMELERİN İBLİSİ






Kelimelerin İblisi


Ve o zaman meleklere “Adem’e secde edin.” dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibirine yediremedi, inkârcılardan oldu.
                                                                                                                                     Bakara Suresi 34

Tutalım hasetten Adem’e secde etmedim; o haset de aşktan peydahlanır, çıfıtlıktan değil.
                                                                                            İblis’in sözleri - Mesnevi – 2. cilt                                                                                                                           


                   Belki de İblis iyiliğin potasıdır.
                                                                                                                                    William Peter Blatty – Şeytan

Hakimler, modern zamanların papazları.
Ben belki de son hümanistim. 20.Yüzyıl tümüyle benim eserim.
                                                                                              Andrew Neiderman-  İblis’in sözleri – Şeytanın Avukatı 


Tanrının içimize üflediği nefes gözeneklerimizden dışarı sızıyor. İnsanlık yeniden çamura mı dönüşüyor?   
                                                                                                                            Sadık Yemni - Nazarzede Kliniği

Yüce yaratıcı Adem’e isimlerin hepsini öğretir. Adem bunları sayınca melekler çok etkilenir. Biri hariç Adem’in nezdinde Allaha secde ederler. Sadece İblis bunu yapmayı reddeder ve o andan bu yazının yazılmasına kadar geçen sürede bildiğiniz şeyleri yapar. İnsanların dünyada ve ahirette cehennemde yaşaması için elinden geleni yapar. Yapmaya da devam edecek.

Şeytanilik ve Rahmanilik gece ve gündüz gibi doğal, sıradan ve sürekli olarak mevcut iki zıt kuvvettir. Yazılan her şeyin ana kaynağıdır. Mesnevi’nin ikinci cildinde Mevlana Muaviye ve İblis başlıklı bir konu işler. Eşsiz bir metindir. Amerikalı yazar William Peter Blatty 1971yılında The Exorcist – Şeytan adlı bir roman yayımladı. Bu roman 1973’te filme çekildi ve dünya çapında kült bir film oldu. Devam filmleri çekildi. Dizisi yapıldı ve hâlâ bir yerlerde bahsi geçmektedir. Andrew Neiderman ‘ın ünlü romanı Devils Advocate - Şeytanın Avukatı’da 1997 yılında filme çekildi ve yine dünya çapında çok ün kazandı. Bu dört kitap ve iki film üzerinden edebiyat eserlerinde İblis’in insanları baştan çıkarma misyonunun nasıl verildiğine kısaca değineceğim.


Muaviye ve İblis
Mesel rivayet şeklinde anlatılır. Muaviye bin Ebu Süfyan köşkünde bir yerde yatıp uyumuştur. Halkın doluşmasından yorulduğu için köşkün kapısı kilitlidir. Bir adam onu uyandırır. Muaviye gözünü açınca adam gizlenir. Muaviye kapısında nöbetçilerin beklediği   köşke girilmesinin imkânsız olduğunu bildiği için hem bu küstahlığa öfkelenir hem de merak eder. Aramaya başlar. Bir perdenin arkasına sinmiş ve yüzünü saklamış bir adam görür.

  “Hey dedi, kimsin sen, adın ne?”
  “Açıkça söyleyeyim. Adım, kötü İblis.”
  “Neden bu işe sarıldın, ne diye uyandırdın beni? Ters söyleme, doğru söyle.
  “Namaz vakti geldi. Tez mescide koşmak gerek. Mustafa mana incisini deldi de, vaktini geçirmeden tez olun da ibadetinizi yapın dedi.”
  “Hayır, hayır, maksadın bu değil. Bana hayra kılavuz olmak istemezsin sen. Hırsız, gizlice evime giriyor da bekçilik ediyorum diyor bana. Nasıl inanayım o hırsıza? Hırsız ne bilir sevabı?”

İblis’in cevabı tek kelimeyle müthiştir ve bu topraklara haslık ışır. Üzerine bin sayfa yorum yazılsa az gelebilir.

  “Önceden melektik; kulluk yoluna candan koyulmuştuk. Yol alanlara mahremdik, yurdu arş olanlarla solukdaştık. İlk sanat, nasıl olur da gönülden çıkar; ilk sevgi nasıl çıkar gönülden? Yolculukta Rûm ülkesinden birini, yahut Hutenliyi görmekle gönülden gönülden nasıl olur da vatan sevgisi çıkar gider? Biz de bu şarabın şarhoşlarındandık.; biz de onun eşiğine aşık olanlardandık. Göbeğimizi, onun sevgisiyle kesmişlerdi, canımıza onun aşkını ekmişlerdi. Zamanede iyi günler görmüşüz; baharın rahmet sularını içmisiz. Bizi de onun lütuf eli ekmedi mi; bizi de yokluktan getiren, yoktan var eden O değil mi? Hey gidi hey. O’ndan nice lütuflar görmüşüz, râzılık gül bahçesinde nice gezmiş tozmuşuz. Başımıza rahmet elini koyardı; bizden lütuf kaynakları akıtırdı. Süt emerdim çocukken beşiğimi kim salladı benim? O. Onun sütünden başka kimin sütünü emdim? O’nun iş başarmasından başka kim besledi, yetiştirdi beni? Bedene sütle yerleşen huy, insandan nasıl çıkartılabilir? Kerem denizi, bir kerecik paylasa bile, kerem kapıları kapanır mı hiç? Asıl geçer akçeyi verdi; lütuftur, bağıştır bu; kahır, o akçenin üzerindeki toza pasa benzer.
…….
Tutalım hasetten Adem’e secde etmedim; o haset de aşktan peydahlanır, çıfıtlıktan değil.
Gerçekte her haset dostluktan belirir; sevgiliyle yabancı düşer kalkarsa haset baş gösterir.
Aksırana çok yaşa demek nasıl şartsa, kıskançlıkta sevginin şartıdır. O’nun tavlasında bundan başka bir oyun yoktu; bana oyna dedi; o oyundan fazla, o oyundan başka bir oyun oynamayı ne bilirim ben. Bir tek oyun vardı, oynadım; kendimi de belaya attım gitti.
Küfür olsun, iman olsun; hepsi de onun eliyle dokunmuştur, onundur.”

Muaviye’nin İblis’e onun düzenlerini anlattığı cevabı insanlığın feryadıdır da aynı zamanda.


“Bunlar doğru, fakat bunlardan senin payın eksik. Sen, benim gibi yüzbinlercesinin yolunu vurdun; bir delik deldin; hazineye girdin. Bir ateşsin sen, beni yakmayasın, mümkün değil, kimdir senin elinden elbisesi parçalanmamış olan? A ateş huyun yakmak yandırmak; bir şeyi yakmaman imkânsız. Lanet de budur ki Tanrı, yakıcı bir hale getirmiş, bütün hırsızların ustası yapmış seni. Tanrı’yla yüz yüze laflar ettin, sözler duydun. Artık a düşman, senin düzenine karşı ben kim oluyorum ki? Nuh’un kavmi, senin düzeninden ağlayıp feryad eder; gönülleri kavrulmuştur; göğüsleri param parça. Âd kavmine, dünyada bir yel verdin de onları azâba, kederlere düşürdün gitti. Lût kavminin başına, senin yüzünden taş yağdı; senin yüzünden kara suyun içinde dalgalar yuttular. Nemrûd’un beyni, senin yüzünden dökülüp dağıldı a binlerce fitneler kopartan. Ebu-Leheb de senin yüzünden işe yaramaz oldu; Ebü’l Hakem de senin yüzünden Ebû-Cehil kesildi.
Nice kutlu yıldız senin yüzünden yanmış yakılmış. Nice ordu, nice topluluk senin yüzünden dağılıp gitmiş.”

İblis’in mazuratı kaçınılmaz bir şekilde kalite kontrol içeriklidir.  

  “Ben kalpla geçer akçeyi ayırd etmek için mehengim. Tanrı beni, arslanla köpeği sınamaya, geçer akçeyle kalp parayı ayırd etmeye koştu. Kalpın yüzünü ne vakit karartmışım ben? Kuyumcuyum, onun değerini biçmişim ben. İyilere kılavuz ederim; kurumuş dalları yolarım, koparırım.İyiyi nasıl kötü yaparım; Rab değilim ya; çirkine de bir aynayım ben, güzele de.Hintli, bu adamı kara yüzlü gösteriyor diye dertlere düştü de aynayı kırdı, yaktı. Ayna dedi ki, suç benim değil, benim yüzümü cilalayana kabahat bul. Çirkin kimdir, güzel kim; bunu söyleyeyim diye o, beni her şeyi söyler, gösterir, hem de doğru söyler hale getirdi. Ben tanığım; tanık nerde, zindan nerde? Tanrı da şahittir ki zindana atılacak kişi değilim ben.

Sonunda Muaviye İblis’e onu neden uyandırdığını sorar. Burada Mevlana’nın meseleye bakışındaki derinliği hissederiz.  

  “Ben seni cemâate yetişesin, devletin bile kadrini yücelten Peygamber’in ardında namaza durasın diye uyandırdım. Bu ziyan, bu dert yüzünden gözlerin, iki tulum olacaktı da, gözyaşları dökecektin. Öylesine  bir âh, perdeyi yakmasın dedim; bu korku yüzünden seni uyanırdım. Hasetçiyim ben, hasetten öyle yaptım. Düşmanım ben, işim düzendir, kindir.”

  Muaviye bu sözler üzerine kızar ve şu cevabı verir. 

  “Sen beni uyandırdın ama bu, uykunun ta kendisiydi; gemiyi gösterdin ama gösterdiğin girdaptı. Beni, daha iyi bir hayırdan sürmek için hayıra çağırdın sen.

Abdülbaki Gölpınarlı’nın tercümesi ve şerhiyle, Mesnevi’nin ikinci cildinden alınmıştır.

*



Şeytan –Exorcist
William Peter Blatty 1971yılında çok satanlar listesine giren The Exorcist – Şeytan adlı romanını yayımladı. Bu kitap Vietnam şavaşının sona ermeye yüz tuttuğu, Pink Floyd’un Dark Side of the Moon adlı albümünü piyasaya çıkardığı sıralarda, 1973 yılında filme çekildi ve bütün dünyada kült haline geldi. Kitap konusunu 1949 yılında gerçekten yaşanan, kilisenin bizzat muhatap olduğu bir seri şeytan çıkarma vakasının tutanaklarından almıştır.

12 yaşındaki genç kız Regan’ın içine kötücül bir ruh girmiştir. Bu önce tuhaf hareketler şeklinde tezahür eder. Doktorlar, klinik testleri, psikologlar kıza teşhis koymayı başaramazlar. Birisi kızın ruhunun şeytan tarafından ele geçirilmiş olabileceğini söyleyince çaresiz anne o taraftan yardım ister. Karras adlı genç, Merrin adlı yaşlı ve tecrübeli rahip şeytanı kızın ruhundan sökmeye çabalar. Kitapta ve filmde şaşırtıcı, tiksindirici, hayret ettirici ve korku verici sahneler birbirini kovalar. İki papaz bütün çabalarına rağmen kızın bedeninden şeytanı çıkarmakta aciz kalır. Son sahnede Karras kendini feda ederek kızı kurtarır.

Filmde inanç haliyle çok önemli bir role sahiptir. Karras, Merrin’e göre daha inançlıdır.
The Exorcist romanı papazların şeytan tarafından çok aşağılandığı sayfalara sahiptir. Film de öyledir. Çekilen, ama filmden son anda çıkarılan bir sahnede iki papazın konuşmaları aşağılanmanın, daha da vahimi bunu kabullenmenin, hatta makuliyete indirgemenin bir tezahürüdür. 

“Carras, “Eğer bu şeytanın el koymasıysa, niçin bu küçük kıza?”
“Merrin, “Kim bilebilir? Ama bence… Şeytanın hedef aldığı şeytana tutsak olan değil, bizleriz. Bunu görenleriz…Amacı bizi umutsuz kılmak, insanlığımızı bize reddettirmek, kendimizi bize çirkin, onursuz ve değersiz gördürtmektir. Çünkü tanrıya inanç işi bir akıl değil, bir aşk ve sevgi sorunudur. Belki İblis’ten gelecektir iyilik. Anladığımız ve bildiğimiz bir yolla da gelmeyebilir. Belki de İblis iyiliğin potasıdır. Ve belki de kendisine karşın şöyle ya da böyle, İblis, Tanrının iradesini yerine getirmektedir.”

Filmin afişinde sokak lambasının yarattığı gölgeli ortamda dik bir eğimle yükselen  basamaklara bakan bir adam resmedilmiştir. Şeytana karşı çıkmak gerçekten de zoru göze almak ve yokuşu çıkmaktır. En sonuncu sahnede Karras şeytanı içine girmeye davet eder. Şeytan içine girince kendini camdan aşağıya o dik yokuşa atar ve ölür.

*


Şeytanın Avukatı
Kevin Lomax genç bir avukattır. Öğretmeni tarafından cinsel tacize uğramış bir kızın davasında öğretmeni savunmaktadır. Genç avukat son duruşma öncesi mahkeme helasında vicdanıyla başbaşa kalır. Adamın bu işi yaptığını anlamıştır. Sonra onun usta bir manevrayla davayı öğretmenin lehine kazandığını görürüz. O ana kadar hiç dava kaybetmemiş olan Kevin her ne pahasına olursa olsun başarıyı tercih etmiştir. En iyi becerebildiği şeyi yapmaya devam edecektir.

Bu başarısı ve vicdanına atlattırdığı eşik New York’un dikkatini çekmiştir. John Milton’un idare ettiği büyük bir avukatlık bürosu tarafından ortaklığa davet edilir. Ona ve güzel karısı Mary Ann’a şirketin diğer ortaklarının oturduğu lüks bir apartman dairesi tahsis edilir. Genç çift cennete ayak basmış gibidir. Görünüşte tabii.

Filmde Al Pacino’nun başarıyla canlandırdığı Şeytan kendine John Milton ismini almıştır. John Milton 17. Yüzyılda yaşamış sansüre karşıtlığıyla bilinen bir İngiliz şairi. Kayıp Cennet isimli şiiriyle üne kavuşmuştur. İnsanın yasak ağacın meyvesini yiyerek ilk kötülüğü yapması ve dünyaya kederi ve ölümü getirmesi konulu dizeleri pek ünlüdür. Reankarne olmuş şeytanın suçluları cezadan kurtaran ünlü bir avukat olması ve bu adı alması pek manidardır.

Bir yerde filmin Grisham’ın ünlü romanı The Firm – Şirket ’in sahneye uyarlanması gibi başladığı, Angel’s Heart – Şeytan Çıkmazı gibi sonlandığı, ortalarda biraz Rosemary’s Baby’i andırdığını okuyunca hak verdim. Gerçekten de öyle. Özellikle son ikisi şeytanın insanı bizzat ayartması konularını işleyen kitap ve filmlerdir.

Öyküde New York para, güç, asalet ve sekse tapan minik şeytancıkların  içinde yaşadığı bir koza olarak resmedilir. Film de bunu destekler. Üvey kızıyla ilişkisi olan, karısı dahil üç yakınını öldürmüş ultra zengin birinin New York’un merkezindeki bir gökdelenin tepesindeki dairesi bunu sembolize etmektedir. İç dekorasyonda kullanılmış altın ve kıymetli eşyalar bize kenz ayetlerini hatırlatır. 
Ey iman edenler hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler. Ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlara acıklı bir azabı müjdele.
Lomax tepeden şehre bakan, hakim, buyurgan, kan dökücü, zalim ve acımasız katilin savunmasını üstlenir.
  Bu arada Mary Ann yeni ortama intibak edemez. Hastalanır. Çocuk sahibi olmak ister başaramaz. Kevin’in koyu katolik annesi ziyarete gelince durumu görüp oğlunu uyarır. Hikâyenin bir sürprizi vardır. John Milton çok genç ve toyken Kevin’in annesini baştan çıkartıp onu hamile bırakmıştır. Kevin, Milton’un oğludur yani ve Milton’un kızıl saçlı kızına fena halde vurgundur. Milton’un amacı oğlu ve kızının birleşmesinden bir çocuk edinmektir.
  Kevin bütün bunları anlayınca çok pişman olur. Hırsı nedeniyle Mary Ann’ın hayatını da mahvetmiştir. Tabancayla şeytana ateş eder. Kurşunlar tesir etmez. Genç avukat “Özgür irade.” der ve son kurşunu kafasına sıkarak bu kirli oyuna son noktayı koyar. İncil’in, Matta versiyonunda 10:39     10. bap, 39. Ayeti şöyledir:

Canını bulan onu zayedecektir;benim uğruma onu zayeden onu bulacaktır.

Keanu Revees’in canlandırdığı Kevin Lomax canını inancı uğruna zayi edince kaset tekrar başa sarar. Kevin’in mahkeme tuvaletinde vicdanının sesini dinlediği sahneye döneriz. Salona girince müvekkilini savunmayacağını söyler. Suçlu öğretmen cezasını bulur., ama yetenekli Kevin Lomax artık kariyeri bitmiş biridir. Baro onu cezalandıracak ve avukatlık mesleğinden men edecektir. Gazeteci kılığında John Milton gelir. Onu çok takdir ettiğini büyük bir gazeteye seri bir röportaj yaparak edimini öveceğini söyler. Kevin çok sevinir ve kabul eder. Son sahnede sahte gazeteci şeytan daha önce de dile getirdiği bir sözcüğü yineler. ‘Kibir en sevdiğim insan hasletidir’

*



Nazarzede Kliniği
2015 yılında yayımladığım Nazarzede Kliniği adlı romanımda iblisi ana kahraman olarak kullandım. Amacım 21. yüzyılda  geçen Faustvari bir roman kurgulamak, para, şöhret, güç ve seksin yanı sıra yeni teknolojilerin dini inancımızı nasıl etkileyeceğini göstermeye çalışmaktı.

Ana karakter Kadir mazbut bir ailenin, muhafazakâr ortamda yetişmiş çocuğudur. Yeteneği sayesinde reklam sektöründe kısa zamanda tanınmış ve genç yaşta varsıl biri olmuştur. Artık Beyoğlu’nda oturuyordur. Yeni hayatı nedeniyle eski muhiti ve tanıdıkları arasına mesafe koymuştur. Deli gibi aşık olduğu nişanlısı Nehir onu terk edince yerine bir sevgili ikame etmiştir. Her şey yolunda gibidir, ama kalbinin derinliklerinde içine sürüklendiği maneviyat eksikliği yüzünden sızlayan bir yer vardır. Bu ağrılı yer nedeniyle Kadir silkinir ve bir şeyleri geri kazanmak için harekete geçer. Ardından gizemli bir adamla tanışır. Bu adamla birlikte İstanbul’un normal gözlere kapalı yerlerini gezmeye başlarlar. Zahiri hayatla içiçe, ama ortalama algı gücüne kapalı olan, yakın geleceğin inşa edildiği  bu mekânlar kahramanımızı bilinçlendirir. Bu arada Kadir baba evine gider, mahalle arkadaşlarıyla yeniden ilişki kurar. 

Kadir eski itikadına kavuşabilecek midir? Hazhız’ın ihtişamından sıyrılabilecek midir? Nehir’in gönlünü yeniden fethedebilecek midir?  Kitaptan kısa bir pasaja göz atalım.

Meczup rehberi ceketinin sağ cebinden bir pipo çıkardı. Ağız kısmı küçük, sapı uzun tahtadan oyulmuş eski bir pipoydu.  Aynı cebinden çıkardığı ucuz bir çakmakla içindeki tütünü ateşledi. Adam bir nefes çekti ve dumanı dışarıya üfledi.
  “Bu tophane piposu. Rahmetli babamdan miras.” Kadir adama soran gözlerle bakınca sol eliyle soldaki caddeyi işaret etti. Pipo ağzındaydı. İki eli de boştu. “İki seçiminiz var. Ya bu Altın Buzağı Caddesi’nden geçeceksiniz. İki büklüm, itaatkâr bir bende şeklinde. ” Sağ eliyle diğer taraftaki yolu işaret etti. “Ya da eşrefi mahlukatın güzide bir temsilcisi olarak başınız dimdik; ama saygılı, inançlı ve yüreğiniz sevgi dolu bir şekilde Melekler Caddesi’nden geçeceksiniz. Sonraki her şey tercihinizin cinsinden kaynaklanacak. Rızkınızı geçtiğiniz yerin karakterine uygun bir şekilde temin edeceksiniz. Yeteneklerinizi bu yönde değerlendireceksiniz. Güçlü zihinler, hassas vicdanlar hep birlikte yeni bir medeniyet ve küresel merhamet telakkisi yaratacaksınız. Gül sizde unutmayın. Gülün varlığını bilenlerin yönü birdir. Dünya nimetlerinden buna göre keyif alacaksınız. Hiçbir şeyiniz eksik olmayacak, sadece ölçünüz yeniden belirlenecek.”
  Kadir önce altın ışıltıya, meşalelerin hafif kıpırtılı alevlerine, sonra da parlak beyaz nur ışıyan caddeye baktı. Tekrar tekrar birine ve diğerine baktı. Altın Buzağı Caddesi’ndeki ihtişam müthişti. Cazibesi güneşi soluk bırakacak denli güçlüydü. Melekler Caddesi’ndeki albeni nedeniyle iki akıntı karşılaşmışçasına kalbinde bir anafor belirmişti.
  “Ya Nâr, ya Nur mu yani?”
  İbrikçi Dede piposu sol elinde gülümsedi ve sağ elini kalbine değdirerek onu sevgi ve saygıyla selamladı.
  “Eyvallah.”

Kadir’in sonu  Papaz Karras ve Avukat Kevin Lomax gibi olmaz. O bu toprakların çocuğudur. Muaviye gibi uykudan uyanacak ve kendi gerçeğiyle yüzyüze gelecektir
                                                                                                   Balçova – Mayıs 2018

                                              ---------------------------------