8 Kasım 2019 Cuma

Külliyen Efemera


Tordemir Yazıları
Külliyen Efemera



Besili Atlar
Ellili yılların sonu ve altmışların başlarında nüfusu üç yüz elli bin civarında olan İzmir’de idrar, dışkı, saman ve at kokulu yerler vardı. At ahırları mahallelerin içersindeydi. İki katlı bir evin alt katının bu işe tahsis edilmesi olağan bir durumdu. Çarşıda pazarda önünden geçiliyordu. At arabalı gezici manavların geçtiği, yük taşımacılığının yapıldığı yerlerde bolca raslanan dışkılara basmamak için dikkatli olmamız sıkça öğütleniyordu. Bu kokuyu seviyordum. Hele uzaktan geldiğinde yaşama dair önemli bir öğe gibi algılıyordum.  Yağan yağmurun tam temizlemediği yerlerdeki rahiya da duyu skalasında bir başka dokunuştu. Şu anda bütün bunlar bir nostalji losyonu artık. Atın kas gücüne olan talep çoktan bitmiş durumda.

Basılı Kitaplar
Birinci Beyler Sokağındaki eski kitapçı vardı. Kemeraltı’na girer girmez kitaplarla haşır neşir olurdum.  Kitapçıyı önce bir tanıdığımızın babası, sonra da torunu çalıştırdı. Ben yaşamımın ilk yirmi dört yılında bu çok tanınmış eski kitapçıdan sayısız kitabı satın ve ödünç aldım.  Pardayanlar, Jules Verne ve Kemalettin Tuğcu romanları, Arsen Lüpen, Fantoma, Sherlock Holmes, Cingöz Recai ve Mayk Hammerlar, Tommiks, Teksas, Kinovalar, Çapkın Hırsız çizgi romanları çocukluğumun hayal örgüsünü teşkil etmekte ciddi bir rol oynadı. O eski kitapçı çoktandır yok. Sahafların çoğu da öyle. İnternet üzerinden satış ve AVMlere taşınan marka kitapçılar küçük işletmelere olan talebi azaltmış durumda. Ayrıca ilgi hızla okumadan dinleme ve izlemeye kayıyor.

Babıali
İkibin başlarından itibaren yolum sık sık Cağaloğlu’na düştü. Son yirmi senede kitapçıların, yayınevlerinin giderek azaldığını bizzat gözlemledim. Yerlerini turistik tesisler, butik oteller aldı. Küçük yayınevleri birer birer kepenk kapadı. Yayın dünyası yeni talep şekline göre konum aldı. Ünlü Babıali Yokuşu’nun yaptığı kültürel çağrışım sönükleşti ve giderek eski anıları süsleyen geçmiş haline dönüşmeye başladı. 

Kâğıt ve At Kokusuna Veda mı?
Çağrılan – KarsH (Nisan - 2019)  adlı romanımdaki başkarakterlerden Sabri Yadigar bu konuyu şöyle dillendirir:

Eski dünyanın bavulunu toplayıp gitmeye hazırlandığını görüyordu. Kâğıt üzerine kayıt giderek azalacak, bilinen türdeki yayınevlerine de zamanla ihtiyaç azalacaktı. Allah ömür verdiyse gazetelerin kâğıt üzerinde çıkmadığı, sadece bir avuç abone için basılıp postayla yollandığı, sadece dijital ortamda var olduğu anları da belki bizzat görecekti. Anlı şanlı havalı, yazdıkları bir şeye benzemeyen, dünyanın gidişatına ama kalmış köşe yazarlarının çoğu şimdiden dinozorlaşmıştı.

Yıllarca televizyonculuk yapmıştı. Şimdi televizyonun siber uzay tarafından yutulmakta olduğunu görüyordu. Kocaman, pahalı ve ağır aparatlar, ışıklar, kameralar kısacası bir servete mal olan stüdyolar sanıldığından daha hızla değişime uğrayacaktı. Çocukluğunda şehirde atlı eşekli satıcılar vardı. At arabalarıya yük taşıtanlar çoktan kamyona geçmişti. Medya artık kendilerine ihtiyaç kalmamış olan atlara yapılan kötü muamele haberleriyle doluydu. Neredeyse şehirlerde başı boş gezen sokak atları günlerini göreceklerdi. İç sızlatıcı bir durumdu. Artık kas güçlerine ihtiyaç kalmamış olan atlar için halkın yardımıyla At Huzur Çiftlikleri açılmalıydı. Atlar misali devasa stüdyolar da değişime ayak uyduracaktı.

  Eskinin bavulunu toplamakta oluşu o kadar açık emarelere sahipti ki, reddi mümkün değildi artık. Yayınevlerinde ve sahaflarda kitap kokuları arasında yazar okur dostlarla icra ettikleri binlerce saatlik sohbetleri düşündü. Bu nadide sohbet ocakları daha şimdiden birer birer sönen lamba misali yerini karanlığa bırakmaya başlamıştı. Kapanmış yayınevlerinin önünden geçerken bazen gözleri dolardı. Okuma artık ekranlarla yapılacaktı. Kâğıt üzerine basılı kitap zamanla giderek sayıları azalan okuma elitlerinin hobisi olacağa benziyordu. Bir gün Fahreneit 451 düzeni kurulmazsa tabii.

Ekrana Yıvışan Alüvyon
Zamanımızda bilgi edinmek için ekrandan okumamak mümkün değil. Ben okumayı mümkün olduğu kadar kâğıt üzerinden yapmayı sürdürüyorum. Bu benim tutkum. Ekran üzerindeki harfleri kâğıt nehrinin çekilirken yüzeye yıvıştırdığı, ardında bıraktığı alüvyon gibi algılıyorum. Okuma sevgisi ve alışkanlığı yani.

Külliyen Efemera
Kâğıt üzerine basılmış her şeyin, romanların, felsefi eserlerin vb. gün gelip külliyen efemeralaşmasının kaçınılmaz olduğunu açıkça hissedebildiğimiz zamanları yaşıyoruz. Ekrana yıvışan alüvyonlar bizi teselli edecek. O da bir süre. Bir gün onun da modası geçecek ve yerini bir başka algımetrik akıya terkederek tarihin koynundaki kuytu müzeye çekilecek.
Asıl harflerin neyin üstüne kayıtlı olduğunun sezgisiyle bu yolda yürümeye devam edeceğiz.
                                                          -------------------

















Batılı Enteloid'in Kalp Şafağı


Tordemir yazıları

Batılı Enteloid’in Kalp Şafağı


The Enteleoid bir dünya figürüdür. Küresel aklın fikir işçisidir. Her ülkede bulunur. On dokuzuncu yüzyılda Batı’da imal edildi. Yirminci yüzyılda en parlak devrini yaşadı ve şu anda miadı dolmak üzere. Yakında son kez bir huruç harekâtına zorlanacak ve ardından çöpü boylayacak. Belirli bir ideolojisi yoktur. Her görüşün, grubun içersinde bulunur ve bulunduğu yerin normlarıyla konuşur. Muhafazakâr, pagan, solcu, liberal, milliyetçi, nasyonal sosyalist vb. olabilir. Birbirlerine karşı gibi görünmeleri yüzeysel bir makyajdır. Üst aklın hizmetinde tek beden halinde hazıroldadır. The Enteloid tanımı gereği sahip olduğu diploma, meslek ve makama rağmen ağır cahildir. Aldığı eğitim bu mertebeye erişmesinde yardımcı bir işlev görmüştür. The Enteloid’in basireti bağlı, feraseti kesat ve ahlakı firelidir.
                                                     
La Dolce Vita
The Enteloid’in Batı’da ikinci yükselişi seksen başlarında klasik fordizmin çöktüğü zamanlarda başladı. Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla da şahlandı ve bu ivmelenme yavaşlamakla birlikte hâlâ devam ediyor. Altmışlar ve yetmişler Batı’nın la dolce vita zamanlarıdır. Soğuk savaşın mahmurluğuyla özellikle sol-liberal düşünceli aydınlar, sanatçılar The Enteloid’in başat rol oynamasına fırsat tanımadı. Onu ikincil bir işleve mahkûm etti. Ettiğini sandı daha doğrusu. Batı’da o sıralarda daha önce görülmemiş bir refah düzeyi ve bunun yarattığı optimizm hâkimdi. Dünya her gün daha iyi bir yer olmaya gidiyordu. Batı Uygarlığı bunu sağlamaya yeterliydi ve yegâne kurtuluş reçetesiydi. 


Berlin Duvarı
Soğuk savaşı bitiren duvarın yıkılması Batılı aydın kesimde ciddi bir sarsıntı yarattı. The Enteloid’i baskılayan organik yapı ciddi hasar görmüştü. Çöken paradigmayı yenileyecek, olmazsa yenisini türetecek akıl ve basiretin mevcut olmadığı hemen ortaya çıkmıştı; ama öyle değilmiş gibi davranıldı. Seksenlerde milleti nötron bombası korkusuyla uyutarak neo-liberalizmi monte ettiler. Sol hareketin bu montajın içinde yer alması samimi solcuları şoke etmişti. Emperyalizm ve küresel finans ağalarına karşı solun esamisi bile okunmuyordu.  Weber’in bahsini ettiği Demir Kafes gözle görünür olmaya başlamıştı. Doksanlarda yeni bir korku tedavüle girdi. İslamofobi. Biz göçmenler bunu yanlış bilgilenme sonucu oluşan ve hızla telafi edilecek bir hata gibi değerlendirdik. Oysa bu daha başlangıçtı.


İkiz Kuleler
2001 yılında İkiz Kuleler’i yıkan ABD’li güç hem ‘Dijital Kafes zamanları geliyor’ mesajını verdi, hem de yıkımın faturasını müslümanlara çıkartma mendeburluğunu sergiledi. O zamandan bu yana hunharca katledilen ve göçe zorlanan milyonlarca müslümanın kanı ve ahı bulaştı eline. Bu olaydan sonra The Enteloid hızlı bir yükselişe geçti. Zaman içinde vicdanlı, akıl selim sahibi Batılı aydınlar sistematik bir şekilde kenara park edildi, tehdit edildi, önemsizleştirildi ve merkez medyada görünmeleri zorlaştırıldı. Artık ortalıkta at oynatan The Enteloidlerdi. Buna denge olsun diye kontenjandan sistem eleştirisi yapmaya tayin edilmiş Chomsky benzeri popüler zat-ı muhteremler de mevcuttu haliyle.   


Faustvari Düzen
Batı gerçek aydınların susturulduğu, cesaretsizleştirildiği ve önemsizleştirildiği zamanları yaşıyor. Hakikati aramayan,  gelip geçici olan bilgilere tapar hale getirildiklerini yeni yeni fark ediyorlar. Faustvari yaşam gurusu, kifayetsiz muhterisliği tavan yapmış, bir Kemalist derecesinde İslamofob olan Batılı Enteloid ortalığı kasıp kavuruyor. Avrupa’da partiler artık lider çıkartamıyor. Ortamda atanmış memur görünümlü siyasiler kol geziyor. Kapitalist sistem çökerken yerini faşizm dolduruyor. Aşırı sağın lider çıkarmaya talip ve muktedir gibi görünmesi de bu sürecin sonucu.  Dijital Kafes yapımcılarıyla eski emperyal düzen tarafları bir uzlaşıyor, bir çekişiyor. Bunların aralarında kalan Batı ahalisi giderek umudunu yitiriyor. Bu durum onu farklı çözümler aramaya sevk ediyor.


İptal
Batı’da Dr Faust’un Mefistoyla yaptığı kontratın iptalini istiyenlerin sayısı giderek artıyor. İçlerinde kurtuluşu hakikate ulaşmakta bulanlar da var. Bunu bilen muktedirler İslam nefretini artıracak bin bir yönteme başvuruyor. Algı yamultuyor ve kafa karışıklığı oluşturup zaman kazanmaya çabalıyor. Irkçılık, göçmen karşıtlığı ve İslam nefreti azdırılarak esas hedef gizleniyor, ama artık bu da yeterli gelmiyor. Karşı çıkanların sayısı hergün artıyor. Demir Kafes’ten Dijital Kafes’e girişi kolaylaştırmak için asılsız umut verecek olan bir kurtuluş reçetesi her an tedavüle sokulabilir. Melunların tezgâhı boş durmaz. Yakın gelecekte yeniden Akdeniz’de boğulan bebeklerin haberini almaya başlayabiliriz.


Kalp Şafağı
Doğulu benzerleriyle dirsek temasında olan Batılı Enteloid kitlelerin bir Kalp Şafağı yaşamasını engellemeye memur edilmiş durumda. Esas yürek yerine sahte değerleri yüceltiyor. Bin bir fırıldak çeviriyor. Efendisi şimdilik memnun, ama onların yerine The Enteloid 2.0’ı sürüme soktu bile. Yakında eski model tümüyle tedavülden kalkacak. Şu anda yegâne kurtuluşu engellemek için çabalayan bu aparatçık çöpü boylamak üzere olduğunu bilmenin stresini, depresyonunu yaşadığı için hınç ve nefret geğiriyor.

Bu arada Kalplerin Şafağı herkese seslenmeye devam ediyor.   
                                                     ------------------------

1 Kasım 2019 Cuma

THE ENTELOİD



Küresel Aklın Fikir İşçisi
The Enteleoid bir dünya figürüdür. Her ülkede bulunur. On dokuzuncu yüzyılda Batı’da imal edildi. Yirminci yüzyılda en parlak devrini yaşadı ve şu anda şu anda miyadı dolmak üzere. Yakında son kez bir huruça zorlanacak ve ardından çöpü boylayacak.

The Enteloid bilerek ya da az bilerek küresel aklın hizmetinde olan bir aydın tipidir. Başındaki The eki bu nedenle takdir edilmiştir. Belirli bir ideolojisi yoktur. Her görüşün, grubun içersinde bulunur ve bulunduğu yerin normlarıyla konuşur. Muhafazakâr, pagan, solcu, liberal, milliyetçi, nasyonal sosyalist vb. olabilir. Bizim yerlileri baz alırsak buna ek olarak FETÖcü, PKKcı, NATÖcü vb. aidiyete sahip olanları hiç de az değildir. Birbirlerine karşı gibi görünmeleri yüzeysel bir bir makyajdır. Üst aklın hizmetinde tek beden halinde hazıroldadırlar.  

The Enteloid tanımı gereği sahip olduğu diploma, meslek ve makama rağmen ağır cahildir. Aldığı eğitim bu mertebeye erişmesinde yardımcı bir işlev görmüştür. The Enteloid’in basireti bağlı, feraseti kesat ve ahlakı firelidir.


Birincilik Ödülü
Ülkemizde yapısında en çok sayıda The Enteloid barındıran kesim Kemalistlerdir. Yıllardır birinciliği kimseye kaptırmıyorlar. Solcu-Liberal rekabet bayağı güçlüdür. Onlar da birinciliğe talipler. Muhafakâr kesimin içersinde yuvalanmış olan The Enteleoidler ise son yıllarda bir atak yaparak bayağı seviye yükseltti, umut yeşertti, ama henüz birincilik için yeterli niceliğe sahip değiller. Şu sıralarda ikincilik için mücadele veriyorlar. 


La Kabil-i Tenkit
Çürümüş, fosilleşmiş, atıla indirgenmiş, dar bakış açılı, tahaffün etmiş Kemalist ideolojinin sersemlettiği depresyonlu ve kendi tabirleriyle şizofren olan yığınlar mevcut. Beşeri çöpe dönüşme temayülleri şaşırtıcı kertede. Bu öyle çürük bir yapı ki, kendi içlerinden neşet edecek orta halli bir eleştiri darbesi bile yıkımlarına neden olabilir. Kurtulurlar aslında, ama sıkı sıkıya kendi güzellemelerinin içersinde kapanık duruyorlar. Tenkit yasak. Hollywood dekoru misali burçlar inşa edilmiş. Amerikan bezine taş resmi çizilmiş. Taşın kendi değil.

Beyazlar, Kemalistler örneğin yapıcı eleştiri nedir bilmezler. Bugünlerde hâlâ 1930’ların dünyası parfümlü tehditler savuruyor ve hakaret ediyorlar. İçlerinde ‘Her şey kötü, projeleri durdur, yatırımları yavaşlat, girişimleri engelle, alt yapı unsurlarını kapat.’ diyenleri de gani.  Saygın ve prestiji yüksek liderleri ilahlaştırma, satılık meta  haline getirme konusunda çok ustadırlar. The Enteloid’in yazılımı bu şekilde kurgulanmıştır. 


Ortak Çizgi
Yerli The Enteleoid’in ortak özellikleri şöyle özetlenebilir: Batı projelerine uygundur. Örtülü ya da açık gezi zekâlıdır. Yazarı çizeri Batı’dan alınacak ödül için 32 takla atabilir. Eski müesses nizamın kültürel iktidarını kutsar. Kifayetsiz muhterislik, Sorostopolluk, gezileptiklik sıradan halleridir. 15 Temmuz halk devriminden için için ya da açıkça nefret eder. Kendi rolü çalındığı gerekçesiyle olanları önemsizleştirme gayreti içersindedirler. Hayat tarzı kısıtlanıyor, diktatör var mantrasına sıkı sıkıya yapışmıştır. Farklı fikirlere tahammülsüzlük nedeniyle organik tefrikacıdır. İslamofob yani emperyalist muhibbidir, nasyonal sosyalist meşreplidir ve organik NATOcudur.

Zombilektüel Cübbe
Batı kültür potasında erimiş, oradaki muhtevayla hemhal olayım derken cüruflaşmış entellerdir. Pozitivist, sosyal Darwinist takılırlar. Nekrofil fikir mezarlığında gezinmeyi severler. Yaşarken mevtalaşmışları, zombilektüelleşmişleri mevcut malum. Tarih bilincinden yoksunluk çekmeyi mahalleye sadakat olarak nitelendirirler. Ülkesinden nefret eden, her fırsatta yabancı medyaya asılsız şikâyetlerde bulunan zatı muhteremdirler. Karikatür krizlerinde ifade özgürlüğü sevdalısı maskesiyle karakültürleştirme polenleri salarlar. Ülkelerinde zor hayatları varmış numarası çekerler. Gizli açık terör destekçileridir. Kısacası yerlidir ve ama maalesef gayri millidir.

Muhafazakâr Rekabet
Muhafazakâr kesim içersinde yuvalanmış olan The Enteloidler son yirmi beş yılda ciddi bir diriliş hali yaşadı. Bunlar cübbeli, sarıklı hokkabaz, din bezirganı, din pazarlamacısı kılığında olabilir. Gizli şirk sahibi olmaları şaşırtıcı değildir. Mezar ekonomisi erbabıdır. Holdingleşen tarikatların içersinde de bolca bulunur. Üne susamış popüler vaizlerin bazıları da bu kategoridendir. Her türlü putlaştırma, faize ve metaya taparlık arazı gösterenleri vardır. Yukarıdaki paragraflarda belirtilen hallerin çoğuna bürünebilirler. 

Oryantal Hurafe
The Enteoid rezervlerinin Batı’da gelişmekte olan ülkelere oranla çok daha az olduğu tezi geçen yüzyıl başlarından kalma bir uydurmadır, mittir, oryantal bir hurafedir. Bu arızalı malzeme en yüksek miktarda neşet ettiği topraklarda bulunmaktadır. Bu gerçek son zamanlarda inkâr edilemez bir şekilde ortaya çıkmıştır ayrıca.

The Enteloid’in Son Kullanım Tarihi
The Enteloid’in son kullanım tarihi çoktan geçti. Bunlar uzatmalar. Yakında beşeri çöp olacak. İçlerinde kritiğe açık olanların, kendini esaslı bir şekilde sorgulayanların, basiret bağlarını çözebilenlerin kendini bu sondan kurtarma şansı var.

The Enteloid’in sahibi insan fıtratını değiştirmek, aile yapısını yıkmak, dinleri değersizleştirmek, eski bilgi, kültür, adet her şeyi sıfırlamak istiyor. Dünyanın işleyiş mekanizmasını yeniden kurmaya talip. The Enteloid son işini bitirip gidince yerini Dijital Kafes sürümü olan The Enteloid 2.0’ın alacağı rivayet ediliyordu.  Gerçek oldu. İlk örneklerini görmeye başladık bile.                                                                          
                                                   ----------------------




Mahremden Çıkış



Demir Kafes’ten Dijital Kafese Yolculuk
Weber’in Demir Kafes metaforu geçen yüzyılda zihnimizi aydınlattı. Şu anda dört nala yapımı bitmek üzere olan Dijital Kafes’in içine doğru koşuyoruz.  Yetmiş başlarında, doksan sonlarında ve geçen yıl gösterime girmiş üç film bize bu koşunun etaplarını açık ve seçik bir şekilde göstermektedir.


The Conversation – Konuşma - 1974
The Godfather – Baba filmininin yapımcısı Ford Francis Coppola’nın 1974’de çektiği bir filmde bize daha o yıllarda bile gelişmiş teknolojinin vasıtasıyla nasıl gözlem altında tutulduğumuzu çok güzel gösterir. Gene Hackman’ın canlandırdığı Harry Caul güvenlik uzmanı olarak ülke çapında tanınmaktadır. Bir gün büyük bir firmanın başı onu iki memurunun konuşmalarını dinlemesi için kiralar. Harry birkaç yıl önce bu tür bir iş almış ve sonra dinlediği sahısların cinayete kurban gittiklerini öğrenmiştir. Aynı şeyin yinelenmesinden korkar. Araştırmaya başlar. Bu sefer onu dinlemeye başlar ve bunu belli ederler. Harry Caul bir uzman olarakevini didik didik arar, ama saklı olan dinleme aparatını bulamaz. O kadar sofistike bir düzendir karşısındaki. Bulamayınca ne yapar? Oturur trompet çalmaya başlar. Teslimiyet sahnesidir. ‘Tamam, ben bu işi bıraktım’ demektedir kendi üslubuyla.



State of Enemy – Devlet Düşmanı - 1998
24 yıl sonra Tony Scott tarafından yapılmış olan Enemy of state, Devlet düşmanı adlı film bu filmin yeni koşullara göre uyarlanmış bir versiyonu gibidir. Will Smith ve Gene Hackman başrolleri paylaşırlar. Genç avukat rolündeki Robert Dean - Will Smith’in eline kazayla politik bir cinayetle ilgili deliller geçer. Ondan sonra amansız bir takip başlar. Zamanla daha da gelişmiş bir teknolojinin yardımıyla her yerde izlenir. İtibar suikastına uğrar. Kredi kartları geçersiz hale getirilir. Kimse ona inanmaz. Eşiyle arası açılır. Dahası hayatı tehlikededir. Kaçar, ama takibat müthiştir. İzinin her yerde bulunabiliyor olması şoke edicidir. Tam ele geçeceği sırada eski bir izleme uzmanı olan Harry Caul (Gene Hackman) yardımına gelir. Birlikte teknolojik sarmalın zayıf yanlarını lehlerine kullanarak kaçarlar. Bu sayede avukat Robert Dean dürüst savcılarlarla ilişkiye geçerek suçsuzluğunu ispat eder ve eski aile düzenine kavuşur.


Anon – Anonim - 2018
Andrew Niccol’un yazıp yönettiği Anon filmi bir Dijital Kafes ortamını anlatıyor. Film yakın gelecekte geçiyor. Nakit para hâlâ kullanımda.  O yıllarda gözlere yerleştirilmiş bir aparat sayesinde herkesin kimliği açık seçik belli olmaktadır. Suçluluk oranı çok düşük bir seviyede olan toplumda kimsenin saklayacak bir sırrı yoktur. İnsanların her anları kayıt altındadır ve mahremiyet diye bir şey kalmamıştır. Mahremiyetsiz hayata katlanamayan Anon adlı genç kadın yetenekli bir hackerdır. Kendini gözlerden saklamanın bir yolunu bulmuştur. Bu huzur! dolu yaşamda seri cinayetler şok yaratır. Kimliğini saklayabilen genç kadın muhtemel zanlıdır. Dedektif Sal bu Anon adlı kadını bulmak için harekete geçer. İş sanıldığından çok farklıdır.


Mahremden Çıkış
The Conversation ve Enemy of State filmlerinde sıradan bireyin organize güçler tarafından her yerde kolaylıkla izlenebilmesi, bulunabilmesi filmleriydi. Total Recall(1990 ve 2012), Minority Report(2002)  filmlerinde olduğu gibi Anon ile bunun çok ötesine geçilmiştir. Birey üzerine uygulanan kontrol müthiştir. Yekparedir ve her anı kapsar.

Filme serpiştirilmiş muzır sahneler her şeye rağmen bir yanıyla mahreme özlemi çağrıştırır. Film değerlendirmelerinde cyberpunk rönesansı cinsinden sözcükler de geçiyor. Bu yazı bir film incelemesi değil. Spoiler da içermiyor. Ben yakın gelecekte üzerimize yıkılacak olan gerçekliğe ve epey iddialı olan sahte bir kurtuluş reçetesinin muhtevasına değinmek istiyorum.

Anon filmi Robert Browning’in Paracelsus adlı şiirinden bir alıntıyla başlar.
Savaşmayı bıraktım, artık sona ersin.
Mahremiyet benim için belirsiz bir kuytuluktur.
Tanrı tarafından bile unutulmak istiyorum.
“Sanal ortam benim için mutluluktur.” diyen Anon aslında tanrıyı unutan biri midir? Yoksa tanrılaşma iddiasında olan insandan sıyrılmaya mı çabalıyordur sadece. Polisler haç şeklinde inşa edilmiş büyük bir masanın çevresinde oturmaktadır ve bir gökdelenin üst katlarında büroları vardır. Burada onlara bahşedilmiş tanrısal bir güç sembolize edilmektedir.  

Dijital Kafes, Weber’in ortaya attığı Demir Kafes metaforunun yüz küsur yıl sonra evrim geçirmiş halidir. Şu anda inşası son hızla devam ediyor. Anon Dijital Kafes’e karşı direnen kahraman rolündedir. Dedektif Sal’la aralarındaki diyaloglar ilgi çekicidir.
  Sal, “Neden sahte kimlik kullanmıyorsun?”
  Anon, “Başka biri olarak varolmak istemiyorum. Büyük odada, yani gerçek dünyada sanal olmayan yerde hiç mutlu olmadım.
  Sal, “Saklayacak bir şeyin mi var?”
  Anon, “Saklayacak bir şeyim olması mesele değil. Bana ait şeyleri göstermek istemiyorum.”

Dijital Kafes zamanlarında yapılan ana akım filmlerde organik kahramanlara artık yer yok. Anon sanallığı kutsal kuytuluk şeklinde kutsuyor ve yegane kurtuluş reçetesi olarak sunuyor. Tek başına, bağlantısız, ailesiz, arkadaşsız, hatta tanrısız bir kurtuluş. Kuytuluğun tekinsiz bir kuyu dibine dönüşmesi mukadderdir.

                                                  ---------------------------------