28 Nisan 2018 Cumartesi

Sadık Yemni SÖZLÜĞÜ - Mayıs 2018

   Mayıs 2018 itibarıyla:

Sadık Yemni SÖZLÜĞÜ

Tirildeme: Türkçe’de İngilizce deki Thriller kelimesinin karşılığı 1996 yılına kadar yoktu. Gerilim, korku, polisiye tanımları yetersiz kalmaktaydı. Bizde tiril tiril gömlek, pantalon denir ya. Bu dikkatimi çekti. Thril ve Tiril kelimeleri arasında ses benzerliğinin yanı sıra anlam benzerliği olduğunu da keşfettim.Tirildeme kelimesi sözlükte hazırdı yani. Kendini tedavüle sokacak birini bekliyordu.

Tirildetir şeklinde de kullanılabilir.

Cümbüşlü Tirildeme: Action thriller için önerdiğim bir deyimdir.

TÖHAF: Tam Özerk HAyal Film. Bütün araştırmalara, antidepresan yıpratmalarına rağmen beynimizde henüz özerkliğini koruyan bölgeler olduğu biliniyor. Tam Özerk HAyal Film şirketi. Bir kitabı okurken ya da bir öyküyü dinlerken beynimizde bu bölgenin yarattığı sadece bize has filmlere verdiğim isimdir. 2008 yılı mamulatı.


İdeaot:
İdeaot’u 2003’te otomatize edilmiş idealar, düşünceler, tasavvurlar ve hatta biraz da soyutun güzelliğinin doğurduğu aşk anlamına türettim. İdeaot’a giden yolun iki öncül basamağı vardı. Robot ve Biot.

Robot: Robot kelimesi ilk kez Çek yazar Karel Čapek tarafından 1920’de yazdığı Rossum’s Universal Robots adlı tiyatro oyununda kullanıldı. Çekçe robota kelimesinden yararlanmıştı. 1933 yılında Karel Čapek bir arkadaşına yolladığı mektupta robot kelimesini kardeşi Josef’in uydurduğunu yazmıştır.
Asimow’un yazdığı öyküden yapılan I Robot, Robocop ve A.I, Artificial Intelligence, Star Wars filmleri en tanınmış robot filmleri olarak tarihe geçti. Ben nedense en çok I Robot’u severim. 

Biot: A.C. Clarke, 1973’de yayımladığı Rama’yla Randevu adlı kitabında biyolojik robot olan biotlardan söz eder. Bunlar organik malzeme dolu bir denizden türüyorlar, tamirat, yedek parça temini, teknik bakım, temizlik vb. gibi görevleri yerine getirdikten sonra bu mini denizde çözülüp gidiyorlardı.
  Oysa bütün sonsuz değişkeleriyle yaşam Rama’ya gelmişti. Eğer bu biyolojik robotlar canlı değillerse, çok iyi birer taklit oldukları ortadaydı.  
  ‘Biot’ kelimesini kimin bulduğunu kimse bilmiyordu. Sanki bir anda kendiliğinden ortaya çıkmış ve herkes tarafından kullanılmaya başlanmıştı. Bu duruma göre ana girişte Pieter, şef Biot gözcüsü oluyordu. Ve onları inceledikçe bazı davranışlarını anlamaya başladığına inanıyordu.
                                        Arthur C. Clarke, Rama’yla Buluşma, İthaki yayınları,1999

İdeaot: Tasavvurlardan yapılmış, düşüncelerden örülmüş robotvari sistemler, simülasyonlar için bir sözcük ararken parmaklarım 2003 şubatında ansızın İdeaot yazdı.  Sezildemliğim, İdeaot’un bir kez kurulduğunda tüm evreni, evrenlerin tümünü birbirine bağlayan mana köprüleriyle eklemlendiğini fısıldıyor. 
Evren denen matrix’in içinde olmak, bu tür bir tasavvurhanenin, düşomatın, hayalmatiğin azası, bileşeni, parça buçuğu kesilmek çok katmerli bir gerçekliğe açılan sayısız eşiklere de yakın durmaktır o halde.
 İnanılmaz derecede muhteşem bir bütünün bitmez tükenmez tünelleri, salkım saçaklı kabul salonları ve de en önemlisi sayısız farkındalık düzeyleriyle tanışmaya davetliyiz.
Dünyada ilk kez 2003’de yayımlanan Çözücü adlı kitabımda kullanılmıştır.

                                  
Fikir Yongalama: Ehliyetli düşünme ya da felsefe demlemek. (2006)
Amsterdam’da kurduğum think tank grubuna Fikir yongalama Kulübü adını verdim. 2006 Kasım ile 2008 Aralık tarihleri arasında ayda iki defa olmak üzere toplanıldı ve bir çok dünya meselesi incelendi.

Akaşanlar: Akaşik sistemin (levh-i mahfuz ya da evrenin hard diski) her insan için tahsis ettiği duyarlı kayıt öğesi.
                                               
Cepcepniler: Ufak tefek eşyaları, zamanı ve hatta anıları tırtıklayıp paralel evrenlere götüren getiren minik yaratıklar.

TekinsizX : Paranormal, metafizik, iyi saatte olsunlar, doğa üstü
olayları fantastik, bilimkurgu, polisiye üslupla harmanlayan edebiyat türü. 2009 mayısında genel bir terim olarak beğenilere sunulmuştur.

İnşallahvaristan : Evrenin en ücra köşesinde bile olsa mevcut olmamasından için için endişe duyduğumuz yer. Bütün ütopyaların beşiği. (2010)

Sezildemlik: Sezgilerimizin demlendiği ve yaratıcı coşku kazandığı hayali kap. Beynimizdeki sezgi üreten bölge. Gönül.

Vehimiçi: Çevrimiçi teriminden yararlanarak PARANOYA karşılığı için türettiğim bir terim. 2010. Vehim halinde online olmak kastediliyor.

Tebdilcinler:  Tebdil etmiş cinler. Daha çok dişi olanları tarafından insan vücutları kullanılarak yapılan işlem. (Bu başlıkla bir öykü ve kısa bir film mevcut)

Cinofreni: Cinlerin neden olduğu şizofreni vakaları için uydurduğum tıbbi terim. (2014) Bu başlıklı öyküm Gölge Dergisi’nin 86. Sayısında yayınlandı.

Canaksi: Varoluşumuzun duygu belli etmeyen bir kopyası. Bir çeşit sağlaması. İlk kez Akisfer (2011) adlı romanımda kullanılmıştır. 2009 yılı yapımıdır.

Takatrik: Takatı kesik anlamına.

Tevekkülon: Foton, Graviton’dan esinlenerek, tevekkül zerrecikleri anlamına.

Tesirlilik : Etkinlik sözcüğü faaliyet anlamına gelmez. Etkinlik’in eşanlamlısı Tesirliliktir. Kültürel tesirlilik, öğrenci tesirlilikleri şeklinde kullanılabilir.

Jüpiter Etkisi: Başlangıç aşamasındaki yazarları daha hızla kaliteli yazmaya yönelten yönteme verdiğim ad. (Pek yakında ayrı bir kategori şeklinde izah edeceğim)

K∞: Kitaplardan taşan ve sonsuzluk hissiyatımızı depreştiren rayiha. (2013)

Bedkorku: Hard Core Horror anlamına. Kanlı bıçaklı olanı (ucuz ve yavan malzemeyi kastetmiyorum) değil ama. Zihnen, moralman çökerten, umarsızlık uçurumlarının dibini seyrettiren korku metinleri anlamına. (2014)

Eskidem: Antika ya da eski eşyalar için uygun gördüğüm bir kelime.

Fotonella: Fotonlardan yapılmış insan gibi programlanmış bir genç kadın. Türünün ilki. (2013)

Kemgerçeklik: Kelek durum silsileli gerçeklik.

Düşünce yalpalaması: Kararsızlık.

Exogazelci olmak: Hariçten gazel okumak

Korkulobin(Hemoglobinden) Damarlarında korku zerreciklerinin cirit atması. (2008)

Kurulu düzen: Patronsaray-İşçibahçe maçı

Merakson motoru: Çocuksu ve bilimsel merakı fazla olan marka

Birliktelişim (Rezonans için)

 Metakeramet: Keramet ötesi.

Sekizbenlik: Paralel evrenler arasında bir gerçek evren ve yedi kopyası ile çalışan sistem. İlk kez Ölümsüz’de sözü geçmiştir. Hiçbir iddiası olmayan bana ve dalgaboydaşlarım olan okurlarıma has sözlük kurulmaya devam edecek. Daha onlarca kelime yerini beklemekte. Bu kelimeler serbest çağrışıma salınmışlardır. Kullanıma açıktır. (2003)

Vicdanölçer: Vicdanmetre de dense yeridir.

Algımetre: Algıölçerlilik

Niyet pencereleri: Gözler

4 kategori insan:
Dedi ve Koducular
Demedi Koducular
Dedi ve Komadıcılar
Demedi Komadıcılar

Kıllı tasarım:  Darwinizm.  (Akıllı tasarımın zıddı)

Cypher Hapı: 2. Ortaçağ’da, yani günümüzde insanı bireylikten sürülüğe indirgeyen hap. Mavi ya da kırmızı değil. Kahverengi Hap. Ne olup bittiğini pekala bildiği halde başını kuma gömenlerin gözde hapı. (2010)

Mor Hap:  Matrix filminde kırmızı hap gerçeği, mavi hap sanal gerçeği temsil ediyordu. Oysa asıl gerçeklik için bu iki hapı bir arada yutmalıdır. (2007)

Phantomat (S.Lem’den): Hayalmatik ya da Düşomat. Tasavvurhane bile olabilir pekala.

Miyavor: Kedilerin en çok istedikleri üç şeyin tek kelimeyle ifade edilişi. Sıcak, kucak ve kayıntı. (2010)

Kahır bandı: Kahır yüklü ortam.

Haya kırıklığı: Ahlaksızlaşma, duyarsızlaşma.

Turfandacon : Neocon

Paranın haysiyetini yitirmesi: Vahşi kapitalizm.

Can aynam: Sevdalım.

Mışıl mışıl tozları: Melatonin.

Bigbangdaşlık : Bigbangle başlayan dostluk.

An dondurması : Fotoğraf karesi

Beyinosfer: Zihinsel

Demirzâr – Demir gibi sert, ama diğer yandan zâr gibi ince, duyarlı, ağlayan, inleyen anlamına. Bir roman kahramanımın adı.

Moral karartması: Şiddetli moral bozukluğu


Bize Has Bir Medeniyet telakkisi bağlamında türettiğim sözcükler

AKİD : Dünya değişiyor ve yeniden yapılanıyor. Her ülke bundan çeşitli şekillerde etkileniyor. Eskisi gibi kalmak, eski statükoyu  sürdürmek mümkün değil gibi görünüyor. Partiler gelir geçer. Kalacak olan Büyük Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bağımsız bir bakışla, 21. yüzyılda  ‘Yeni Türkiye’nin medeniyet modeli sloganlarından biri olması umuduyla AKİD’i tasarladım.  (2013)

AKİD nedir?

A – Ankara : Ankara Duruşu. Ankara artık oyunlarla sürüklenen bir ülkenin başkenti değil. Kendisi de oyun kuran, ağırlığı olan Ankara, politik ağırlığının yanı sıra dünyaya verebileceği kültür mirasıyla iftihar etmektedir. Kendine güvenen ve kültürüyle iftihar eden bir duruşa sahiptir.

K – Konya : Konya Kriterleri. Bu terim 2005 yılında tarafımdan ortaya atılmıştır. Mevlana’nın eşsiz eseri Mesnevi’den hareketle üç temel maddeye sahiptir. Küresel Merhamet, Hoşgörü ve Hakkaniyet.
 
İ  - İstanbul : İstanbul Hoşgörüsü. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinden sonra azınlıklara ve gayri müslimlere gösterdiği hoşgörü, verdiği hakları ve ünlü fermanını temsil eder. Başta Avrupa’da olmak üzere sinsice bedenlenen apartheid’e karşı çok ciddi bir panzehirdir.

D – Diyarbakır: Diyarbakır Bildirisi. 1950’lere kadar ciddi bir Türk nüfus barındıran  Diyarbakır, Türk-Kürt işbirliğini ve kardeşliğini temsil eder. Diyarbakır Bildirisi tek maddeden oluşur. ‘Türkler ve Kürtler büyük, etkin ve kalıcı bir refah bölgesi tesisi için sonsuza kadar el ele vermiştir.’

Beyaz Cumalar: Robinson’un Maddi Refah Adası’na (refah ülkeleri) göçen eski tanımla üçüncü dünya, yeni tanımla yeterince kalkınmamış ülke insanlarından bazıları (bizde örneğin beyaz Türkler) kendilerini Robinson’un eşdeğeri  addeder. Oysa Robinsonlar nezdinde Cuma’dır. Beyaz bir Cuma.

Samsa ve Faust Kapıları: Robinson’un Maddi Medeniyet Adası’na (Batı’ya) girişte iki kapıdan birinden geçilir. Samsa ve Faust kapıları. Samsa Kapısı’ndan geçenler için eninde sonunda böcekimsi bir yaratığa dönüşmek mukadderdir. Faust kapısı ise çok daha az sayıda ayrıcalıklı kimseye görkemli bir hayat sunar. Bunlar zamanla çatallı kuyrukları ve toynaklı ayakları olan yaratıklara dönüşür. Bir aralar  Üçüncü Bir Kapı daha vardı. İnsana insan kalmayı vaadediyordu, ama şu sıralar tamirde. (2013)

Modernitenin Sözümona Üçüncü Kapısı ve gerçek Üçüncü Kapı için Üçüncü Kapı başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim. (2016)

SiMA: (2013) yapımdaJ

COP: Cumhuriyetçi Oligarşik Parti. Kültürel iktidar ve vesayetin yarı resmi partisi. (2009)

Noktacan: Yeni zamanlarda her an nerede olduğu bilinen, gizlisi saklısı olmayan özne. (2012)

Nazarzede Kliniği: Synopticonun yaygınlaşması. Her an gözlenir durumda kalan insanın bunaltısı.

Nârname: İkbal elde etmek amacıyla Şeytanla yapılan anlaşmanın metni. (2015)

FOS: Faşist Oryantalist Sol (2015)

YOK: Yerli Oryantalist Kepazeler (2015)

GEZİLEPSİ: (2017) Aradan geçen bunca zamanda Gezi Olaylarında Küresel Sermayenin, Batılı ülke ve gizli servislerinin, FETÖ’nün, Nusayriler’in, rahmetli Atilla İlhan’ın ünlü kadrosunda yer alan bazı aydın, siyasi, medya mensubu, akademisyen vb.’nin başat rolünü inkâr edenler için konmuş bir teşhistir.  

GEZİLEPTİK şeklinde de kullanımı var.
GEZİLEPSY şeklinde yabancı dilde de söylenebiliyor.

NATÖ: (2016) FETÖ, BÇG ve o çizgiden olanların sahibi. PKK, PYD, DEAŞ ve El Kaide’nin patronu.


Entelhempalar: Milli ve manevi değerlerden iyice kopmuş, Batı kültür potasında erimiş, oradaki muhtevayla hemhal olayım derken cüruflaşmış entellerdir. Pozitivist, sosyal Darwinist takılırlar. Nekrofil fikir mezarlığında gezinmeyi severler. Yaşarken mevtalaşmışları, zombilektüelleşmişleri mevcut malum. Tarih bilincinden yoksunluk çekmeyi mahalleye sadakat olarak nitelendirirler. Ülkesinden nefret eden, her fırsatta yabancı medyaya asılsız şikâyetlerde bulunan zatı muhteremdirler. Karikatür krizlerinde ifade özgürlüğü sevdalısı maskesiyle karakültürleştirme polenleri salarlar. Ülkelerinde zor hayatları varmış numarası çekerler. Gizli açık terör destekçileridir.
(Kısa tasvir – 2016)

Karakültürleştiriciler: Karikatür krizinde kasıtlı olarak kriz çıkartan islamofobi fabrikatürlerinin tarafını tutan entellere verilen sıfat. (2005)

Kafkaeskileşmişlik: Kafka’nın kendi sorunlarını direkt olarak dile getirmemesinden kaynaklandığı iddia edilen bir terim var. Kafkaesk, endişe ve karamsarlık anlamına kullanılıyor. Eski Türkiye’nin sol-liberal-jakoben formatlı aydınları şu anda iyice kafkaeskleşti. Esas dertlerini dile getirme yetilerini yitirmiş gibiler. Çağ dışı kaldılar. Sorunlar üzerine sorunlu metinler yazarak boşa kürek çekiyorlar.(2016)

Porselen Yazarlar: Projeleşen ve projeleşme potansiyeli ve isteği taşıyan yazarlara verilen isim. (2016)

TÜM: Türkiyeli ve Müslüman (2009)

Hoşkatlanı: Farklılıklara, sürekli yapılması halinde rahatsızlık veren bazı durumlara anlayış gösterme hali. Tolerans’ın karşılığı müsamahadır. Hoşkatlanı müsamahanın bir dalı. Metazori Katlanı da var. Katlanmamanın elimizde olmadığı haller. Hoşgörü Doğu’ya has aşkın bir anlama sahip. Yaratandan ötürü hoş görmek. Batılı anlamdaki toleransı karşılamıyor bu haliyle. (2004)

Tordemir : Temsili olarak ‘Demirağ’ şeklinde nitelendirilen, insanları modern köle yapan, özgürlüklerini sınırlayan, virtüel âlem ve algı yönetimi alanlarını yani çağın zihinsel ağlarını kontrol eden otoriteryan, kabalist, baskıcı ağ ve bunun yarattığı sistem. (2013)

Tepefaizgöz: Faizle ve tefecilikle büyük kapital edinenlerin önde gelenleri. (2015)

Hal Efendisi: Postmodernizmin pençesindeki insanın hayatını A’dan Z’ye tanzim eden merci. (2012)

Oyuneri: (2016) Bilgisayar oyunu bağımlılarına verilen ad.

Kod A:  - Ağrıyan adlı romanımda yerini belirttiğim muhteşem tözün esinlemesiyle - ‘Eğer dünyanın küresel vicdanı bir dağ gibi heybetle yükselmiyorsa, orada dirlik, insani düzen ve merhametten söz edilemez.’ (2011)

GlobeHyde: Küreselleşmenin insan sevmez yüzü. (1999)

GlobeJekyll: Küreselleşmenin insan sever yüzü. (1999)

İslamofobi: Batı’da ırkçılığın ve neo-kolonyalizmin yeni maskesi, İslam coğrafyasını ekonomik ve siyasi yönden baskı altında tutma projesinin kilit lafı. Irkçı-siyonist güdümlü avanta tezgâhı.

Homoturcus: ‘İnsan Türk’ anlamına. 1987 yılında tedavüle sürülmüştür. 

Konya Kriterleri: Bu terim 2005 yılında tarafımdan ortaya atılmıştır. Mevlana’nın eşsiz eseri Mesnevi’den hareketle üç temel maddeye sahiptir. Küresel Merhamet, Hoşgörü ve Hakkaniyet.

Homo Kul : Harari’nin Homo Deus- İnsan Tanrı adlı kitabına yazdığım eleştiri metninde ilk kez ele aldığım bir terim.(2017) Homo Deus’un anti tezi. Bütün dindarları kapsar.






Çekimdışı Sözcükler Kutusu - 1

İnsanlar çevrimiçi ve çevrimdışı olarak iki gruba ayrılır. Çevrimdışı olmak, devrimdışı olmak, yani devredışı kalmaktır.

Merak aklın nefes almasıdır. Verdiği nefes de esindir. Nefesin toplandığı yer sezildemliktir, sezginin demlendiği yerdir, yani gönüldür.

Esaret ve serbestlik çoğu kez hafızanın oyunudur.

Akıl, çoğu kez gerçeğe ancak onu yamultarak ve kısmen reddederek tahammül edebilir.

Tanrının içimize üflediği nefes gözeneklerimizden dışarı sızıyor. İnsanlık yeniden çamura mı dönüşüyor?

Mizah zekâ gölünün yüzeyindeki yakamozlardır.

Firketeli okurlar debisi (kadın okurlar için)

Gevşek somya rehaveti

Mendebur istisnalar

Cerahatli ruhlar

Heyecan muhiti

Karakter sirkeleşmesi

Bütünü sezmişlere has hovardalık

Bakış kokutanlar birliği

Beyin hücreleri göçü

Hayatını yanlış yerlere parkedenler kulübü

Mazo-tiryakilik.

Yorgun izzeti nefisler

Müstesnalara açılan sır halvetleri

Kaliteli-aza kanaat edenler

Moleküler Muhabbet

Hasbelmeslek


Zamandan azadeliğe ramak kala müstehziyim




Çekimdışı Sözcükler Kutusu – 2

Hatasız homo olmaz  - Şubat - 2018

Lineer Sabır – Aralık 2017

Hayat çelişkilerle müstakildir – Mart 2018

Beyin hücreleri göçü

Laf çorabın mı kaçtı?

Rüyalar beni sana sallatan salıncaklar.

Hayaldentüremişne varsagiller = nesne - 2008

Mendebur istisnalar

Müstesnalara açılan sır halveti

Heyecan muhiti

Yollara kalp döşeyen niyet

Hayırcası harikadır

Kaliteli aza kanaat

Bastırılmış duygu pastırması

Cerahatlı ruh


                                         -----------------------------------------------                                                                                                                          

18 Nisan 2018 Çarşamba

Polisiye Üzerine Tezler



Suç, Sır ve Tatmin



Polisiye benim için 2S merkezli bir elipstir. Suç ve Sır. Suç ve Sır merkezli bir geometrik cismi düşünmemin nedeni, suçu kimin (kimlerin) ve neden işlediğini bulmak için tümdengelim muhakemeyi, akıl yürütmeyi temsil etmesidir.


Kurgusu iyi çatılmış polisiyede okur kendi de detektife, araştırmacıya paralel akıl yürütür ve bazı sonuçlara varır. Oturduğu yerden yer yer risk taşıyan bir vakayı adeta yaşar gibidir. Dozunda verilen heyecan 2S merkezli elipsin içini dolduran, adeta çeperlerin içeri göçmesini ve şeklin deforme olmasını engelleyen bir öğedir. Heyecan her ortamda yetişen bir bitkidir, ama bence en çok etki yaptığı alan olayların sıradan insanların, günlük hayatın içinde seyrederken beklenmedik şeylerin vuku bulmasıdır. En inandırıcı ve dolayısıyla heyecanı bol öyküler bazı istisnalarıyla ortalama hayatların ortamında salınır.


Gelelim elipsin dış çeper çizgilerine: Bu geometrik şekli belirginleştiren çizgiler araştırıcı ve cezalandırıcı karakterdir. Bu olmadan da suç, sır ve heyecan yan yana gelir, ama bundan polisiye metin oluşmaz. Araştırıcının polis olması şart değildir, ama onun azmi, bunu yapmak istemesindeki neden ve edimindeki meşruiyet öyküyü polisiye kategorisine dahil eder. Bazen sır en baştan faş edilir. Suçlunun kimliği bellidir. Bu gibi durumlarda araştırıcı ile suçlu arasında takip, kovalamaca gerilimi kurulur. Bu da iyi kurgulandığında yeterince heyecan yaratarak elipsin çeperinin yapıbozuma uğramasını engeller.


Suç haliyle göreceli bir kavram. Hayali karakterler, Fantoma, Arsen Lüpen, Cingöz Recai normalde suç addettiğimiz eylemleri icra ederken adeta bizi de bu işe iştirak ettirirler. Kendimizi bu kahramanlarla özdeşleştirmekten alıkoyamayız. Onların suça yaklaşımında karşı konulmaz bir cazibe vardır. Herkes kendi karanlık yanını seyreder satır aralarında.


Suç göreceli olunca polisiyenin olmazsa olmazı cezayı 2S merkezli elipste nereye yerleştireceğiz? Fantoma’yı, Arsen Lüpen’i, Cingöz Recai’yi, hatta kendi ülke çıkarları adına ağır suçlar işleyen James Bond’u kim cezalandıracak? Bu kahramanların kitap ve filmlerine rağbete bakarsak hiçkimse diyebiliriz, ama tam da öyle değildir. Maurice Leblanc’ın Arsen Lüpen’i Fransa’da bir milli kahramandır. Onların James Bond’udur adeta. Farkı yazarın yaşadığı devir nedeniyle Birinci Dünya Savaşı sonrası zamanlarda iş tutmasıdır.


Bu tür kitaplarda mağdurun tam olarak kim olduğu pek belirgin değildir. Mağdurlar arası bir mücadele sahnelenmesiyle gözümüz boyanır. Böylelikle ceza beklentisi de askıya alınabilir. Arsen Lüpen hapise düşer, kısa bir ceza çeker; Bond’a düşmanları tarafından işkence edilir, silahla yaralanır, sonra kurtulur. Meslek riski nedeniyle karşılaştığı tehlikeler onun ceza hanesine yazılır.


Klasik polisiyelerde bile suçlu bazen paçayı adaletin elinden sıyırır. Burada okuru tatmin eden iki şey vardır. Kuvvetli ve hafif tatmin. Kuvvetli tatmin, polis, detektif ya da araştırıcının suçluyu hapse tıkmak için elinden geleni yapmış olmasıdır. Hafif tatmin ise bizim kurnaz, işini bilen suçluyla özdeşleşen ya da onun zekâsını, cüretini takdir eden yanımızdan kaynaklanır. Ölmeyi çok hak etmiş maktul dışında cinayeti hoşgörmeyen okur örneğin Robin Hood efektine ses çıkarmaz. Becerikli bir hırsızı bir ölçüde kabullenir. Kaplan ağıldan kuzuyu kapmış ve ateşli silahlarla kovalanmasına rağmen zekâsı ve hızı sayesinde postu deldirmeden sıvışmayı başarmıştır. Ceza öğesi elips alanı içinde nokta kümeleri halinde dağınık olarak bulunur diyebiliriz yani.

2 Nisan 2018 Pazartesi

Dan Brown’ın Başlangıç – Origin Kitabı Üzerine İnceleme ENTROPİK KURGU





 

Devrimsel Dönüşümün Gecesi
Gelecek teknolojisi yatırımcısı, milyarder, Elon Musk, Steve Job çağrışımlı Edmond Kirsch dünyanın gidişatını tümden değiştirecek bir buluş yapmıştır. İnsanlığın köken olarak nereden geldiğini ve nereye gideceğini keşfetmiştir. Kendince bu buluş o kadar önemlidir ki, Kopernik’in buluşunun yarattığı değişim dalgasıyla eşdeğerdir. Bu buluşunu medya kanalıyla bütün dünyaya faş etmeden önce üç semavi dinin önde gelen temsilcilerine bir kardinal, haham ve mollaya açıklar. Verdiği sır kitabın ilk sayfalarındaki imalara göre onların bunca zamandır savundukları dini görüşü yerle bir etmektedir. Egzantrik biri olan Edmond Kirsh bu buluşunu Bilbao’daki Guggenheim Müzesinde bayağı teatral bir atmosferle bütün dünyaya açıklamak üzereyken bir suikasta uğrayarak öldürülür. Kirsch’in davetlisi olarak müzede bulunan Profesör Robert Langdon bu sırrın peşine düşer.

Yazarın başkahramanı Robert Langdon sanat tarihi profesörüdür. Dinler ve dini semboller üzerine bilgisi ganidir. Hiç evlenmemiştir. Her kitapta güzel, zeki ve kültürlü  bir kadın ona gizemi çözmesi için yardım eder. Başlangıç’ta da bu formül kullanılmıştır. Ambra Vidal isimli İspanya sarayına gelin adayı olan bir genç kadın bütün serüven boyunca kahramanımızın yanında olacaktır.



Başöğretmen Mr Brown
Dan Brown beni bir yazar olarak etkilemedi. En başta üslubu yok. Birinci kitap De Vinci’nin Şifresi’nin konusu sanıldığı gibi orijinal değildi. Hz. İsa’nın İncil’de anlatılanın aksine çok farklı hayat hikâyesine sahip olduğu tezi bu kitaptan yıllar başka yazarlar tarafından kitaplaştırılmıştı. Bu konuları araştırmayı, okumayı sevenler biliyordu. İnternetten de bulunabiliyordu. Brown yaratıcı bir yazar da değil. Bunu itiraf ediyor ve kendini öğretici bir yazar olarak tanımlıyor. Bestseller – çoksatım sayesinde şu anda dünya çapında baş öğretmen! konumunda. Brown The New York Times’a her şeyi uzun uzun izah etmek, açıklamak için içinde duyduğu itkiden söz ederken, ‘Okumak için zaman ayırıyorsan, bir şeyler öğrenmelisin.’ demiş. Yazarın edebiyata yaklaşım notu bayağı kırık yani.  


Kartondan Karakterler
Filmlerde Langdon rolünü Tom Hanks oynuyor malum. Perdede kanlı canlı birini görmeme rağmen kitabın kahramanları bana hâlâ kartondan yapılmış duygusu vermeye devam ediyor. Sanatsal ve tarihsel ayrıntı yüklü bir dekor içersine kapatılmış yarı şeffaf, uçucu bedenlerin dansı. Dan Brown yazarlığının güdük yanını metni tıka basa wikipedya bilgileriyle doldurarak kısmen örtebiliyor. De Vinci’nin Şifresi’nde de, Başlangıç’ta da anlatılan gizem 1A4’lük bir kâğıda kolaylıkla sığar.

Üstelik yazar hep aynı kitabı yazıyor duygusu veriyor. Langdon bir vakaya bulaşıyor, bir sembol dedektifi olmadan bu meseleyi çözmenin imkânsızlığı belli oluyor ve kahramanımız bu çözümü engellemeye çalışan bazı güçlü kurumların adamları  tarafından takip ediliyor.


Sembol Nevrozu
Sembol uzmanı profesör Langdon’a biçilen görev nedeniyle okur ağır ve aşırı sembol kullanımı ve yorumuna maruz kalıyor. Etrafımızda birsürü alâlâde görünen şeylerin dünyanın gidişatını değiştirecek bir mana taşıyan sembol taşımasını bekler hale getiriyor bizi. Tutkulu okurlarda sembol nevrozu belirtileri başlamışsa hiç şaşmam.  


Dünya Çapında Kritikler
Kitap dünya medyasında farklı kritiklere hedef oldu. Batıda Sahibinin Medyası onu göklere çıkardı, ama olumsuz eleştiriler de gırlaydı. Kitabın gerilim dozu bir thriller için düşük bulunuyordu.. Okurlara tarihi ve turistik enformasyon veren bir kitap gibi algılayanlar çoğunluktaydı. Beş kitapta kullanılan strüktür, örüntü ve temel kurgu hep aynı bulunuyor, metne gereksiz bollukta sanat eseri, sembolizm ve tarih bilgisi eklendiği şeklinde değerlendirmeler yapılıyor.  

‘Ünlü ve başarılı kitapların gölgesindeki zorlama bir ün.’ şeklinde de bir yorum var ki, ben de şahsen aynı kanaatteyim.

Brown kitabı dört yılda yazmış ve bu zamanın çoğunu araştırmaya harcamış. Bu nedenle olacak okurların bazıları benim olduğum gibi zaman zaman Wikipedya okuyor duygusuna kapılmış.

FedEx’logosuna gizlenmiş olan ululuk-üstün insan sinyalli ok işareti lafı bir çok kişinin aklını karıştırmış.  

The Washington Post eleştiriyi doruğa taşımış. ‘Brown belki de insanlığın inancını tehdit eden sırrı keşfetmedi, ama dünyada bulunabilecek bütün klişeleri bir araya getirmeyi çok iyi başarmış.’

The New York Times. ‘Bu sefer revüde Winston Churchill’in çoklu becerileri, soyut sanatın cazibesi, Sagrada Familia’nın harika özellikleri var.’ demiş.

Bazı gazete ve dergiler okuru bu denli çok ayrıntı işlenen metinde söz Franco’ya geldiğinde yazarın sanki kendisi tanınmış bir bisikletçiymiş gibi bir sayfalık yüzeysel izahatla geçiştirmesine değinmiş.


Türkiye’de Dan Brown Eleştirisi
Türkiye’deki eleştiriler  genelde hayranlık ve bravo salvolarıyla tıka basa yüklü. İçlerinde Dan Brown’ın kitabının dini inançları kökünden sarstığını, adamın bu kitabı yazmakla risk aldığını sananlar falan olmuş. Yaradılış, Tekvin Eski Ahit ve Kuran’da çok farklı şekillerde ele alınır. Çünkü Eski Ahit muharref bir kitaptır. Temel bilgi eksikliği ya da niyet oryantasyonu nedeniyle kitaptaki klişe çorbası aşırı ciddiye alınmış. Gözüme ilişmeyen ehven ve kalibreli eleştiri yapan kimselere buradan selamlarımı sunuyorum.


Balon Satışı
Biraz teknolojiyle, yeni gelişmelerle ilgili olanlar Başlangıç’ta anlatılanları ne şaşırtıcı ve ne de öğretici bulacaktır. Dahası kitabın sonuna varmadan meselenin nereye varacağını da pekâlâ tahmin edecektir. Nerede kaldı şimdi kitabın çevirisi sırasında alınan önlemler ve kitapçılara yüzlerce, binlerce adet Başlangıç depolamaları için ısrar etmek. Bütün bunlar tezimizi doğruluyor. Şişirme bir balon vardı ve amaç ilk iğne ortaya çıkmadan elden geldiğince çok kitabı satmaktı.


Barselona, De Sagrada Familia ve Gaudi
Dan Brown, Başlangıç’ta mekân olarak Barselona şehrini kullanıyor. Barselona’yı ilk kez 1978’de gördüm ve hayran oldum. Bir ara altı aylığına taşınmayı planladığım bir mekân. Bu planı son anda çıkan bir aksilik nedeniyle gerçekleştiremedim. Aradan kırk yıl geçti. Şu anda benim için eski çekiciliğine sahip değil, ama hâlâ ilginç ve sırlı bulduğum bir şehir. Her zaman vardı sanırım, şehirde son zamanlarda Alamut Kalesi’nin gölgesi daha bir hissediliyor. Açıkça bahsi edilmiyor tabii, ama bu kitap o tarafa göz kırpıyor. Barselona’nın eski adıyla İllüminati’nin,Yeni Dünya Düzeni’nin gelecekteki dünya başkenti olarak seçildiği rivayet edilir malum. Katalanların özerklik çabaları bu bağlamda da ele alınmalıdır belki. Kısacası yazarın başta katoliklik olmak üzere dünya dinlerini itibarsızlaştırmak için yazdığı eserde bu şehri seçmesi boşuna değil. Dan Brown kime göz kırptığını iyi biliyor.

Adı bu şehirle müsemma olan Katalan Modernizminin öncü sanatçısı, dünyaca ünlü mimar Antoni Gaudi ve onun en muhteşem eseri addedilen De Sagrada Familia Kilisesi kitabın merkezinde yer alıyor. Bu modern tarzla inşa edilen kilise tamamlandığında dünyanın en yüksek kilisesi olacak. 170 metrelik yüksekliğiyle Washington anıtını geçecek ve Vatikan’ın Aziz Petrus Bazilikası’nı otuz metre kadar geride bırakacakmış. İnşası 1882’de başlayan kilisenin 2026’da biteceği söyleniyor. Bitiş için 2022 tarihi de sarfediliyor. 2023 sadece bizim için değil bütün dünya için tılsımlı bir sayı anlaşılan.

Kilise Katolik kilise mi olacak? Yazar doğaya ve bilime adanmış gizemli bir mabetten söz ediyor. Yapıyı Tanrı, bilim ve doğa kaynaştırılması gibi görüyor ve ‘Gaudi’nin mimarisi ilksel çorba gibi’ değerlendirmesi yapıyor.


İlksel Çorba – Başlangıç mı?
Bilim insanları Miller ve Urey denizlerde ve atmosferde başlangıçta var olan kimyasalları, su, metan, amonyak ve hidrojeni tüpün içine koyduktan sonra karışımı ısıtmıştı. Yıldırımları taklit ederek sıvıya elektrik vermişti. Abiyogenez süreciydi. İlksel çorba yani. Buradan yaşam türeyecek mi merak ediliyordu. Bu deneyin sonucunda basit bir amino asit olan glisin ortaya çıkmıştı. Deney tekrarlandıkça başka amino asitler de elde edildi. Bu deneyin haberi 8 Mart 1953 tarihli New York Times gazetesinde ‘İki milyar yıl geriye bakmak’ başlıklı bir makale olarak yayınlamıştı.

Edmond Kirsch çok gelişmiş bilgisayarlar yardımıyla bu deneyin binlerce, milyonlarca yıl sonraki safhalarını hesaplar ve Bilen İnsan - Homo Sapiens’in böyle bir çorbanın ürünü olduğunu bulgular. Tanrı falan yoktur. İnsanı kimse yaratmamıştır. Milyarlarca yıl önceki başlangıç şartları insanı meydana getirmiştir. O gece öldürülmese açıklayacağı iki gerçekten, ‘Nereden geliyoruz?’sorusunun cevabı budur.

Edmond Kirsh’in ilksel çorbayı merak edip araştırması Barselona’da, Gaudi’nin ilksel çorba izlenimi yaratan mimarisinin süslediği şehirde başlamış ve sonuçlanmıştır. Metinde bir yerde gözümüze ‘Mikroskobik bir golem gibi hayat bulmak!’ cümlesi çarpar. 

William Blake’in Tatlı Bilimi
İngiliz şair, ressam, oymabaskı ustası ve mistik Willem Blake’in şiir kitapta çok önemli bir rol oynar. Sırra ulaşmak için aranan şifre onun ‘Karanlık dinlerden kurtulur&tatlı bilim hüküm sürer.’dizesinde gizlidir. William Blake (1757 -1827)’in dinin çöküşü, bilimin galip gelişi, yozlaşmış dinin yeryüzünden silinmesinden söz etmesi kitapta defalarca vurgulanıyor. İngiliz kolonyalizminin en yıkıcı, imha edici formunu almaya başladığı ve bir yığın zihin cenderesi ‘izm’in icat edilip insanlara musallat edildiği sıralarda öldü. Hitler, Mussolini, Stalin, patlayan atom bombaları, Irak’ta asılsız bir nedenle bir milyondan fazla insanın öldürülmesini ve diğer yıkımları görseydi ‘tatlı bilim’ için ne derdi acaba?


Büyüyen Çöl ve Nietzche
Yazarı William Blake kesmez. Nietzche’yi de varyeteye dahil eder. Çok bilinen şu sözleri tekrar tekrar kullanır. ‘Tanrı öldü. Tanrı ölü kalacak. Ve onu biz öldürdük.
Katillerin katili, kendimizi nasıl avutacağız?’ Brown ‘Tanrıyı öldürmek için insanın tanrı olması gerektiğine dair cüretkâr fikir Nietzche’nin düşünce merkezinde yer alıyordu.’ dedirtir kahramanına. Nietzsche bir papazın oğlu.  Dan Brown’un annesi de müzisyendi, kilise orgçusuydu. Dindardı. İkisinin de kilise bağı mevcut yani. Yazar yukarıdaki sözleri kullanır, ama Nietzche ‘Çöl büyüyor çöl büyüyor.’ da demişti. Bundan kastı tanrıya, hakikate, tabiata, insanlığa yönelmiş olan saldırıydı. Brown bu yöne annesinin hatırına bile değinmez.


Entropiye Havale
Rasgele atomların çarpışmasından fışkıran hayat tezi çok çiğnenmiş bir sakız. Bu tezin tek başına heyecan yaratmayacağını düşünen Edmond Kirsch başlangıç işinin ağır yükünü  entropiye havale eder. Entropi bir sistemin düzensizliğinin ölçüsüdür. Termodinamiğin ikinci yasasıdır. Sir Arthur Eddington entropinin tüm evrenin en üstün metafizik yasası olduğunu düşünüyordu. İşi sonunda entropi halleder.

Amerikalı fizikçi Jeremy England’ın teorisi Kirsch’in yardımına yetişir.  England’a göre madde kendini doğal bir dönüşümle değişime uğratarak yaşamın kaçınılmaz karakteristik özeliklerini kazanabilir. Bir yerde okudum. Bu tez İngilizce pek veciz özetlenmiş. Take chemistry, add energy, get life. Biraz kimya al, enerji ekle, hayat elde et. Madde enerjiyi daha iyi dağıtabilmek için kendi kendini örgütlüyor bunun Türkçesi. Doğa düzensizliği çoğaltmak için küçük düzen cepleri yaratıyor. Bu cepler bir sistemdeki karmaşıklığı artıran yapılarmış. Bu şekilde aynı zamanda entropiyi de yükseltiyormuş.  

Langdon yani yazar entropinin felsefesini yapmadan duramaz. Nükleer bombaların da entropik araç sayılabileceğini aklından geçirir. Kaos yaratmak için dikkatle örgütlenmiş küçük madde cepleri olarak görür bombaları. Entropinin matematikle kullanılan simgesini zihninde canlandırınca bir patlamaya, hatta büyük bir patlamaya ne kadar benzediğini fark eder. Enerji tüm yönlere dağılıyordur.Yani kâinatın tüm işletim sistemine tek bir komut verilmiş olabilirdi. ‘Enerji yay!’

Edmond Kirsh kitabın 468. sayfasında şöyle söyler: ‘Gerçek şu ki hiçbir yerden gelmiyoruz. Kâinattaki yaşamı yaratan aynı fizik kanunlarının ürünüyüz. Özel değiliz. Tanrı olsa da olmasa da varız. Entropinin inkâr edilemez sonucuyuz. Yaşam evrenin esası değil.Yaşam evrenin yarattığı ve enerjisini dağıtmak için ürettiği bir şey.’ Bu sözler kitabın ana fikridir.  

Peki entropi yeterince zaman sonra kâinatta hangi sonuca ulaşır? Isı hep sıcaktan soğuğa doğru akar. Tersi olmaz. Bu yasa tek yönlüdür ve tersinemez. Gençlikten yaşlılığa geçeriz.
Evrendeki güneşler de yakıtlarını tüketir ve kütleleriyle orantılı fazlar yaşarlar. Evren de sonludur. An gelir koskoca evrende ne ısı kalır ne de ışık. Entropinin müslüman terminolijisiyle yorumu ‘Varlıkta El Hayy ve El Halık esmalarının yokluğu’ olabilir mi?


Homo Sapiens‘ten Tekniyum’a
Edmond Kirsch nereden geldiğimizi söyledi. Milyarlarca yıl önce üç beş atomun rasgele çarpışmasından varolduğumuzu müjdeledi. Peki nereye gittiğimizi merak ediyor musunuz? Yukarıda bahsini ettiğim gibi yakın gelecek teknolojisiyle biraz ilgili herkesin bildiği bir yere doğru son gaz gitmekteyiz.  Kirsch yılını da söylemiş. 2050 yılında insan ırkı Tekniyum’un içinde eriyip artık kendine benzemeyen başka bir şeye dönüşecek. İnsan ırkı bundan elli yıl sonra varolmayacakmış yani. Ünlü Avatar Projesi’ni hatırlıyalım. Zihni, belleği hardiske indirme projesi için verilen tarih 2045’ti. Hayvanlar, Bitkiler, Protistalar, Bakteriler, Arkebakteriler, Mantarlar altı âlemi teşkil ediyor. Tekniyum da yedinci âlem olacakmış. Tekniyum teknolojideki her şey anlamına kullanılıyor. Yaratıcıları biz olduğumuza göre rasgele oluşmuş moleküllerden gelip kendi eserimiz olan Tekniyum’un içinde eriyip gideceğiz. Gelecek sandığımızdan çok daha parlakmış ve mucizeler dönemi yaklaşıyormuş.

Bu şekilde devrimsel buluşunu açıklayan Kirsch’in bir de duası var. ‘Felsefemiz teknolojimize yetişsin. Şefkatimiz gücümüze yetişsin. Ve değişim motoru korku değil sevgi olsun.’ Maşallah giderayak bir New Age ninnisi patlatmayı ihmal etmemiş. Finalde bu minvalde sevginin evreni doldurması, sevgi böceği tarzı lafızla sıkı bir spirtüalizm pompalanır. Kahramanımız insanlığın geleceğiyle ilgili olarak artık daha iyimserdir. Açlık ve hastalıklar tarihe karışacaktır. Bedava internet, sınırsız içme suyu ve boş zaman şeklinde pembe hayaller fısfıslar. Bu arada peydahlanacak olan yeni dinlerle ruhumuzun kurtulacağını müjdelemeyi de ihmal etmez.

Langdon’un W. Blake’in ‘Karanlık dinlerden kurtulur&tatlı bilim hüküm sürer.’dizesine yaptığı ek de pek manidardır.  ‘Aydınlanmış dinler çoğalacak.’ 


Kitabın Üçüncü Karakteri - Yapay Zekâ Winston
Kitabın üçüncü karakteri Winston. Kendisi Siri, Cortana, Google Assistant ve Alexa cinsinden dijital bir asistan. Diğerlerine göre büyük fark Winston’un bu asistanlardan daha becerikli olması ve Langdon’a sanat üzerine yorumlar yapabilmesidir. Langdon, Siri, Cortana, Alexa ve Assistant’ın aynı anda yüzlerce milyon aparatla ilişki kurabildiği günümüzde Winston’un yüzlerce kişiyle konuşmayı aynı anda gerçekleştirmesine şaşarak bizi de şaşırtır!

Edmond Kirsch İngiliz devlet adamı, tarihçi, hatip, Nobel ödüllü bir yazar ve yetenekli ressam olan Winston Churchill hayranı. İnsan nadiren böyle farklı yeteneklere sahip olurmuş. O yüzden Edmond yapay zekâ bazlı asistanına Winston adını vermiş.


Winston’un Marifeti
Edmond Kirsch öldükten sonraki gün on üçüncü saatte Winston kendisini silecek ve sonlandıracaktır. Langdon, böylesine gelişmiş bir zekânın kendisini silecek olmasını anlayamaz. Mesele yapay zekâda bunu yapmaktan sakınacak bilinç olmamasıdır. Harari de Homo Deus adlı kitabında yapay zekânın bilince sahip olmayacağını, bunun önemsiz olduğunu iddia ediyordu.  

Edmond, Winston’dan şov şeklinde düzenlediği açıklamasının azami ilgi çekmesini istiyordu. Winston’da pankreas kanseri olması nedeniyle ölümcül hasta ve günleri sayılı olan Edmond’un öldürülmesini planlar. Winston çok sevdiği Edmond’u kötü bir sondan korumak ve buluşuna aşırı dikkat çekmek için, bir taşla iki kuş yani, Emekli Amiral Luis Ávila’yı kiralamış ve içeri girmesine izin vermiştir. Suikast katolik kilisesinin suç hanesine yazılarak müteveffa Edmond’un amacına ayrıca puan sağlayacaktır.  Edmond’un sapkın Palmarian kilisesine karşı verdiği savaş Winston’a bu ilhamı vermiştir. Gerçekten de başarılı bir plandır. Maksimum heyecan ve ilgi doğmuştur. Benlik olmayınca vicdan da yoktur. Yapay zekâ salt kazanç merkezli hareket ederek hedefine ulaşmıştır.

Edmond, Churchill’e ait bir sözü kendi eylemini izah etmek için kullanır. ‘Tarih bana iyi davranacak, çünkü onu yazmaya çalıştım’ Bu Bay Brown için de sarfedilebilecek bir sözdür. Big Google Brother çizgisinde tarih yazan Dan Brown bu payeyi biraz zatına da biçiyor sanki.

Langdon, Winston’un Kirsch’in kaçınılmaz ölümünü birazcık öne alması üzerine ‘Edmond senin programına tek bir satır daha eklemeliymiş. Öldürmeyeceksin.’ der. Winston’un buna cevabı şöyle olur: ‘Daha büyük bir amaç için kişisel fedakârlıkta bulunanlar yüceltiliyor. İsa gibi.’ Yani burada Edmond’un bir çeşit peygamber olduğu vurgulanıyor. Tanrısı kim peki? İnsan zekâsını kat kat aşmış yapay zekâ mı? Homo Deuslar mı? Cevabın son cümlesi de çarpık bir soru. ‘Dini olmayan mı, teknolojisi olmayan mı bir dünyada yaşamak isterdiniz?’
Ne kadar abes değil mi? Sanki bu iki kavram bir arada varolamazmış gibi. Din olmadan ahlak temellendirilemez. Ahlak ve bilim, dolayısıyla din ve teknoloji, son tahlilde teknolojiyi hakikatin yoğurması insanlığa yeryüzü cenneti sunabilecek yegâne reçete değil midir?  

Devam edelim. Kirsch cinayetinin bir faydası daha olmuştur. O gece, cinayetin cazibesi nedeniyle teknolojinin altı dereceli ayrılığı, Six Degrees of Seperation, dört dereceye inmişti. Artık yeryüzünde yaşayan her ruh diğer ruha en fazla dört kişiyle bağlıydı. Edmond bu yakında sıfıra inecek demişti. Yapay zekâ insan zekâsını geçecek ve ikisi birbirinin içinde eriyecekti.  


Lanetli Zekâ
Başlangıç kitabında da olduğu gibi bilim adamları bizi yakın gelecekte Yapay zekâ destekli olumlu bir dünyanın beklediğini söylüyor. Herkes gibi ben de bunu istiyorum, ama daha yakın zamanda Bağdat’ı, Halep’i yerle bir eden, milyonları öldüren ve evsiz yurtsuz bırakan, yine milyonların açlıktan ölmesine aldırmayanların elindeki daha üst düzey teknolojiyle bu güzel geleceği inşa edebileceğini düşünmekte zorlanıyorum. Dünyanın son üç yüz senesine damgayı lanetli ve habis bir akıl bastı. Farklı kültür ve medeniyetleri yeryüzünden sildi. Dünya savaşlarını ve kitlesel kırımları organize etti. Bu akıl şimdilerde zihnini hardiske indirerek ölümsüzlüğe ulaşmak peşinde. Gelecekteki üst model Winstonlar’ın desteğini alacak olan İnsan-Tanrı adaylarının Yeni Dijital Dünya Düzeni’ni hayal etmek beni ürpertiyor. George Orwell’ın 1984 kitabındaki Winstonlar geliyor aklıma.
                                                                                                                      Balçova – Ocak 2018
                                               ---------------------