Yatır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yatır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Nisan 2022 Pazartesi

Sadık Yemni'nin Hayat Öyküsü - Ayrıntılı Kesim

 

Sadık Yemni

 

Nisan – 2022

 


 


 


  Sadık Yemni 1951 yılında İstanbul, Kurtuluş’ta (Tatavla), Sopalı Hüsnü (şu andaki adı Eşref Meriç) sokakta doğdu. İki buçuk yaşında ailesi İzmir’e taşındı. Böylece 1954 yılında kaldırılan tramvaylara son demlerinde binme şansını elde etti. İlkokulu Sadık Bey troleybüs durağındaki Hâkimiyeti Milliye İlkokulu’nda okudu. Öğretmeni Muzaffer Öniz bey beş yıllık süreyi ‘Sadık yıldızlar gibi bir parlıyor, bir sönüyor; ama varlığı her an hissedilir durumda’ cümlesiyle özetledi.

 

  Daha on yaşına gelmeden üç şeyde marifetli olduğu anlaşılmıştı ayrıca: Yaramazlık, Matematik ve Edebiyat.

 

  Ünlü hamamın yakınındaki Karataş Ortaokulu’nu bitirdi. O yıl devlet liselerinin belki de tarihinde tek bir kez sınavlı olacağı tutmaz mı? Neyse, Salah Birsel’in, Samim Kocagöz’ün ve Atilla İlhan’ın da okulu olan Atatürk Lisesine girmeyi başardı. Altı yıl sürecek olan olan lise yılları hem kendi, hem arkadaşları ve de okurları için unutulmaz olacaktı.

 

  Lisede kimyaya merak saldı. Hibeler ve düşeşlerin yardımıyla evinde bir kimya laboratuvarı kurdu. Kendisine kısa zamanda nam kazandıran roketlerinin yanı sıra kimya şakalarına da başladı. Kendi kendine tutuşan mendiller, suda yanan taşlarla falan kimya sihirbazı lakabına layık görüldü.

 

  Lise sıralarında bu yaşa kadar sürdüreceği birkaç işe birden bulaştı. Muntazam idman yapmak, fizik, kimya, matematik dersi vermek ve alengirli düş kurmak.

 

  1969 yılında 18 yaşındayken Kimya hocasının yokluğunda üç sınıfa kimya dersleri vererek okulun tarihindeki en genç öğretmen olma sıfat ve şerefine erişti.

 

  1972-1975 yılları arasında Alsancak’ta Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ndeki dairesinde namı şehrin sınırlarını zorlayan olaylar yaşandı. Bütün bunlar Emanet Apartmanı alt başlıklı bir romanda ele alındı. Son tashih için sırasını bekliyor.  

 

  4 Kasım 1975 tarihinde Ege Üniversitesinde Kimya Mühendisliği’nde 3. sınıf öğrencisiyken kısa bir hava değişimi için Amsterdam’a gitti. Gidiş o gidiş.

 

  Amsterdam’da ilk olarak dayısının konfeksiyon atölyesinde çalıştı. Ağır kot kumaş toplarını sırtında üçüncü kata çıkarmak, beş yüz buruşuk yeleği bir saatte ütülemek, polis baskına geldiğinde oturumu olmayan terzilerin arka taraftan iple sarkılarak kaçabilmeleri için adamları oyalamak gibi yeni beceriler edindi.

 

  1977’de eskiden butik olan dükkân börekçiye çevrildi. Adı Alsancak Börekçisi’ydi.  Sabahın ilk müşterileri Türk kumarbazlardı. Bütün gece oyundan sonra böreklerini yiyip, ayranlarını içip yatmaya giderlerdi. Onlarda Türk yeraltı dünyasının özet haberlerini bulmak mümkündü. Sabah on-onbir civarında Amsterdam’ın ilk kuşak Türk restoran sahipleri düşer, palavracılık sanatından seçme eserler saatleri yaşanırdı. Adam öldürmüş kabadayılar, jigololar, daha o yıllarda kaşarlanmış işsizler, iş arayan kaçaklar, hırsızlık malı satan bitirimler, o biçimler, örtülü parlakçılar, acemi dolandırıcılar ve daha bin çeşit müşteri dükkâna arzı endam eyleyerek günü renklendirirdi.

 

  Yetmiş sonlarında Amsterdam hâlâ hippi devrini yaşamaktaydı. Yazarımız ünü yurt dışına taşan The Festival of the Fools gösterilerini asla kaçırmazdı. O yılların Melkweg’ini, orada iş tutan Türkleri, George (Cüneyt) Arkın’ın Kara Murat filmlerini oynatan Rex sinemasını 2013 yılının Kasım’ında yayımladığı Alsancak Börekçisi adlı anı-romanda ayrıntılarıyla anlattı.

 

  1978 –1981 yılları arasında Rozengracht’taki belediyeye ait spor mekânının ünlü siması oldu. Gönüllülük bazında bu yıllarda yeni başlayanlara antrenörlük yaptı. Sonra gözde bir idman yeri olan Splash’e kapılandı. Burada yıllarca yarışmalarda jürilik yaptı. Sonunda bir ara 1985’te fitnıstan bıktı ve Wushu’ya (kung fu) başladı. Beş yıl sonra yeniden fitnıs idmanlarına döndü.

  Sadık Yemni 1978 –1980 yıllarında pazarlarda döner satma, mobilya taşımacılığı, temizlik işleriyle iştigal ettikten sonra nihayet bir baltaya sap oldu. Bulduğu iş demir yollarında köprücülüktü.

 

  Gene o yıllarda babasının eskiden verdiği iki altın öğütü de dinlemeyerek hem memur oldu hem de evlendi.  1980 – 1989 yılları arasında demiryollarında çalıştı. Yazları bikinili kızların bolluğu nedeniyle pek keyifli bir iş olan köprücülük sonbahardan itibaren kesintisiz bir kimsesizlik pelerinine bürünmekteydi. Yemni bu kimsesizlik saatlerini okuma, yoğun düşünme ve yazmayla doldurdu.

 

  1984 yılında Amsterdam’da kurulan Haber Gazetesi’nde aylık makaleler yazmaya başladı.

Aynı yıl Amsterdam’da Türkçe yayın yapan MTV’de, Migranten TV- Göçmenler Televizyonu’nda çalışmaya başladı. Söyleşiler ve sanatçı portreleri yapıyordu. İki işi de gönüllü olarak icra ediyordu.

 

  1985 yılında Utrecht şehrinde kurulmuş olan İlke Dergisi’nde yazmaya başladı. Söyleşiler ve makaleleler, arada da öyküler yayımlıyordu. 1986 yılında Hollanda çapında yapılan belediye meclisi seçimlerine Türkler de katıldı. Çeşitli bölgelerden 14 kişi seçildi. Yemni o sırada Hollanda Devlet Demiryolları’nda çalışıyordu. Trenler bedavaydı. Bu nedenle iş ona havale edildi. Böylece belediye meclisine seçilen üyelerin 14’üyle de yaşadıkları yerlerde teke tek söyleşi yapma şansına erişti. Yıllarca Türkçe medyanın önemli bir direği olan İlke Dergisi o yıllarda kapandı.

 

  Bu arada iki kez Amsterdam’dan temelli kaçma girişiminde bulunmayı ihmal etmedi. Bu tebdili mekân harekatının ilki Avustalya’ya, Sydney’ye icra edildi. Yemni bir seri serüvenin ardından gözü arkada kalarak Amsterdam’a geri döndü.

 

  1984’te Brezilya’nın Rio de Janeiro şehrinde karnavaldan fena halde etkilenerek sürekli kalmak için bir deneme daha yaptı. Neredeyse başarıyordu. Gene olmadı. Kıl payıyla Amsterdam kazandı.

 

  1985’te ilk kez baba olma saadetine erdi. Bunu 1987’de basılan ilk kitabı olan Demirden Gaga (De ijzeren snavel) izledi. Çoğu demiryolu işçilerinin hayatlarını anlatan sekiz öyküyle edebiyat arenasına çıktı.

 

  1987 yılında İlke Dergisi bir öykü yarışması düzenledi. Bu yarışmayla beraber Yemni (1987-2012) Hollanda’da Türkiyeli göçmenler için yapılan yapılan bütün yarışmalarda jüri üyesi ya da jüri başkanı oldu. Çeyrek yüzyılda yapılan bütün yarışmaların kara kutusudur.

 

  1993’te Amsterdam’ın Gülü (De Roos van Amsterdam) ve 1994’te Amsterdam’ın Şövalyeleri (De Ridders van Amsterdam) başlıklı polisiye kitapları yayımlandı. Bu kitaplar Euro-Türk’ün göçmenlik tarihindeki ilk dedektifi olan Orhan Demir’i yarattı. Bu kitaplar vesilesiyle umuma sunduğu görünür ve görünmez Türkler - zichbaar, onzichbaar Turken, kasıtlı cahillik - opzettelijke onwetendheid vb. terimleri göçmenlik tarihinde yerini almıştır.

  Hollanda Sağlık Bakanlığının inisiyatifiyle yazdığı on skeç, filme çekilip TRT-INT tarafından defalarca yayınlandı.

 

  Gene o yıllarda şu anda artık mevcut olmayan Opstap projesi kapsamında 4-6 yaşları arası çocuklar için öyküler yazdı. Bu öyküler Türkçe ve Hollandaca olarak yayımlandılar.

  Bunu takip eden yıllarda Yemni’nin Hollanda’da ikisi Şaban Ol, biri Nahit Güvendi tarafından sahneye konmuş Karagöz Hollanda’da, Gece Vardiyası ve Paradigma adlı üç tiyatro oyunu vardır.

 

  1995’te yayımlanan De Amulet (Muska) adlı kitabı göçmen Türkiyelilere bir ilki yaşattı. Bu kitap 305 kitap arasından seçilerek çok prestijli edebiyat ödülü olan AKO Edebiyat Ödülü’nün aday listesine girdi.

 

  Muska 1996 yılında Metis Yayınları tarafından basıldı ve Türk edebiyatında fantastik edebiyatı okura edebiyat değeri olarak kabul ettiren ilk kitap oldu. Bu türün kapılarını ciddi okura açtı. Tanınmış yazarları bu alanda da eser vermeye teşvik etti.

  1996-97 yıllarında Türkiye’nin X Files’ı denebilecek olan bir dizi için Sır Dosyası senaryoları yazdı. Elinde kullanılmamış 26 öykü bulunduğu için bunları bir gün Türkiye’de dizi yapma hayalini hâlâ muhafaza etmektedir.

 

  2000 yılında Hollandaca olarak yayımlanan De Vierde Ster - Dördüncü Yıldız adlı romanı zamanın ruhunu faş eden ve Daha Yeni Dünya Düzeni’nin habercisi bir yapıt olarak değerlendirildi.     

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

  2001-2004 yılları arasında lise öğrencilerine fizik ve kimya dersleri vererek eski mesleğini yad etti. İkinci kuşak göçmen gençlere Türkçe dersleri verdi.

 

  2002, 2003 – 2004 yıllarında birçok derneğin bir araya gelmesiyle oluşan ortak panellerin organize ettiği öykü ve Şiir yarışmalarında jüri üyesiydi.

 

  Türkiye’de 2002 yılında Metros, 2003’te Çözücü, 2004’te Ölümsüz ve 2005’te Yatır adlı romanları (Everest Yayınları) yayımlandı.

 

  2005 Şubat’ında Türkiye’de ilk kez yayımlanan (Metis yayınları) 1002. Gece Masalları adlı fantastik öykü derlemesinde Bekleme Odası adlı öyküsüyle katıldı.

  2005 yılında UETD-Avrupa Türk Demokratlar Birliği çerçevesinde Hollanda Türk Yazarlar Birliği Başkanı oldu.

 

Bu süre içinde çeşitli etkinliklerinin içinde en kayda değenleri şunlardır:

2006’da Hollanda’daki ilk Türk think tank’i olan Fikir Yongalama Kulübü’nü kurdu. Yıllarca moderatörlüğünü üstlendi. Avrupa’da benzeri çok az olan bu kulüp şu 2011’de Amsterdam Tartışmaları adını aldı ve şu anda faaliyetlerine devam etmektedir.

 

2005 yılında Kopenhag Kriterleri’nin yanı sıra Konya Kriterleri’nin de konuşulması gerektiğini savunan bir yazı yayımladı. Arama motorlarından bu konu hakkında kolaylıkla bilgi edinebilirsiniz.

 

2007 yılı başında yazar Atilla İpek’in teknik yardımıyla ODA Edebiyat ve Felsefe Dergisi’ni kurdu. İki ayda bir yayınlanan dijital dergi bünyesinde özellikle genç yazarları barındırdı. www.odasanat.org’tan eski sayılara göz atılabilir.

 

2009 yılında Platform Dergisi’nin katkısıyla Hollanda’da Türkçe yazan yazarlar tarihinde ilk kez buluştu. Birinci Türkçenin Yazarları Platformu 30 küsur Türkçe yazan yazarı bir araya getirdi.

 

  İki politik cinayetin ardından 2002-2006 yılları Hollanda’sının gerilimli havasını, yabancı düşmanlığının suni olarak körüklenmesini anlatan Muhabbet Evi adlı romanı 2006 yılında Everest Yayınları tarafından basıldı.

 

  2006 yılında Yemni bir yıllığına köşe yazarlığına döndü. Ayda bir kere yayımlanan Hollanda Zaman Gazetesi’nde o zamanın ruhunu yansıtan makaleler döktürdü. Bir yıl sonra yollar çatallanınca yazılara son verdi. 

 

  2007 yılında Yemni lise anılarını baz aldığı Durum 429 (Everest Yayınları) kitabını yayımladı.

 

  2009 yılında Hayal Tozu Gölgecisi (Everest Yayınları) adlı öykü kitabı yayınlandı.  

  O yıllarda çeviri yapmaya başladı. Bernleff’in Buiten is het Maandag- Dışarısı Pazartesi adlı kitabını Türkçeye kazandırdı. Bunu Sandra Roeloff’un Bir İdealistin Anıları adlı kitabı ve 5 ünlü Hollandalı öykücüden birer öykü çevirisi takip etti.

 

  2009 yılı başında Gölge e- Derginin editörü Ahmet Yüksel yazardan öykü yazmasını istedi.  Azami sayfa adedi 6 sayfa olacaktı. Tepe Dünyaya Taklak adlı öykü derginin 18. sayısında yayımlandı. Bir başladı pir başladı. Romanların, diğer işlerin yanı sıra beyninde adeta bir öykü fabrikası açılmıştı. Ocak 2016’ya, 100. Sayıya kadar tek tük aralarla tahminen 70 civarında öykü yazdı. 113. sayıyla dergi yayınına son verdi. Yemni Gölge e-Derginin nicel ve nitel olarak ele alındığında baş yazarı olduğunu düşünüyor. Ona bu şansı tanıdığı için Ahmet Yüksel ve derginin ana taşıyıcısı illüstratör Mehmet Kaan Sevinç’e teşekkürlerimi sunmayı bir borç biliyor.

 

Bu dergi çizerlerin yanı sıra genç yazarların da kendilerini geliştirdiği, öykü ortamını soluduğu, ilham ufkunu genişlettiği bir beşik oldu. Bugün ortalama sayıları otuz kadar olan yerli bilimkurgu yazarımızın bir kısmı bu ortamdan yetişmedir. Bazı genç yazarların arka kapak metinlerini yazdı, öykülerini okuyup önerilerde bulundu, birlikte dijital öykü kitapları çıkardılar. Çok verimli geçen yıllardı.

 

Yine 2009 yılında iki genç yazarın yardımıyla K2rik ve Gece adlı altı öykülük bir dijital kitap yayınladı. Bu kitap Türkiye’de bir ilkti. Bilimkurgu-Fantastik janrındaki kitapta altı öykü vardı ve altı farklı kadın başkahraman rol oynuyordu. Sırf kadın kahramanlara tahsis edilmiş öykü kitabıydı. Yazarın şöyle bir özet tanıtımı vardı:

 

"Önümüzdeki yirmi-otuz yıl içinde hayatımız şu anlara oranla bayağı bilimkurguvari bir kıvama gelecek. Bu nedenle de edebiyatımızda kadın okuyucuları daha çok saran, onlara daha etkin rol veren, aşırı erkeksi bakıştan sıyrılmış öykülerin daha sık yazılması gerekmektedir.

Türk edebiyatında K2rik ve Gece kadın kahramanların bilimkurgu ve fantezi türünde başat rol oynadığı bir öykü seçkisi olarak bir yeniliktir. Hoş bir esintidir. Bu seçkinin dünyamızda insan bekasını üstlenmiş olan kadınları giderek hem okuyucu hem de yazar olarak bilimkurgu-fantastik alanına davet edecek mütevazı bir örnek olacağını düşünmekteyim."

  2009 -2011 yıllarında yine eski mesleğine döndü. Hollanda’da Türkçe olarak yayımlanan Platform Dergisi’nde dosya yazıları, denemeler yazdı. Dergi için söyleşiler yaptı. Mizah yazıları döktürdü.

 

  Bunca değişik iş deneyimi ve medya geçmişi Yemni’ye Avrupa’nın, Türkiyeli göçmen toplumunun nabzını tutma şansını verdi. İslamofobi Tezgâhı, Çokkültürlülük Mavalı, Dinler Arası Diyalog Fesadı, yabancıların temel sorunları, Türk girişimcilerin dinamizmi, yeniden canlanan İpek Yolu, Türkçe icra edilen medyanın gücü, üçüncü ve hatta dördüncü kuşağın vizyonu, Türkiye imajının grafiği, Neo-Oryantalizm, Yeni Haçlı Seferleri, yabancı, envai  çeşit vesayet yapılanması  vb. konularına daha derinlemesine bakabildi.

 

  Yemni 4 Kasım 2012 tarihinde Amsterdam’a ayak bastıktan tam tamına 37 yıl sonra Ha gayret-cumburlop yöntemini kullanarak İzmir’e döndü. 40. yılına girdiğinde Amsterdam’da otuz yıl ikamet ettiği evini boşalttı. Malının mülkünün bir kısmını hibe etti. Kalanını doğaya teslim ederek 6 Kasım 2014 yılında bu hayatta sahip olduğu fiziki nesneleri 1m3’lük bir hacme sığar hale getirdi. Böylece yeni bir mahlas kullanmaya hak kazandı. ‘Bir Metreküplük Adam.’   

 

  2012 yılında Arafor, Ağrıyan, Zihin İşgalcileri, Sınav Hortlağı, Korkulobin, Zaman Tozları-2 ve Kuşadası’ndan Sevgilerle başlıklı 7 kitap yayımlayarak eski rekorunu aşarak kendini bile şaşırttı. Bunlardan Arafor K2rik ve Gece’nin daha kapsamlı olanıdır ve dünyada bir ilktir. Bilimkurgu ve fantastik dalında 15 öykü ve 15 farklı kadın kahraman.

 

  2013 yılında ise Nar Kitap’tan 5 kitap yayımladı. Muska, Yatır ve Çözücü’ye yeni baskılar yapıldı. Yazarın listesine iki yeni kitap katılmıştı. 20. kitap İfrit 18.19 ve 21. kitap olan Alsancak Börekçisi.

 

  2013 Mayıs sonunda patlak veren Gezi Olaylarında arka plandaki gizli servis parmağını gördüğü için çevresini uyarmak istedi. Bu yüzden sosyal medyada yazar ve okur çevresinin ağır hakaretlerine maruz kaldı. Sonrasında görmezden gelinmeye başladı ve kitapları raflarda nadiren raslanır hale geldi.

 

  O yılın 17 – 25 Aralığında hükümete karşı girişilen hukuk darbesiyle ikinci şokunu yaşadı. Bu sarsıntıyla 2014 yılında iki roman döktürdü. Bunlar 2015’te basıldılar. Yeni Türkiye romanlarından ilki olan Kayıp Kedi (Nisan 2015 – Kırmızı Kedi Yayınları) Türk edebiyatındaki ilk FETÖ karşıtı romandır. Nazarzede Kliniği (Ekim 2015 – Erdem yayınları) ise bir çeşit modern Faust romanıdır. İstanbulda kurulan Dijivesayet - Metaversel ortamı faş eder. Bugünlerin ve yakın geleceğin esintisidir.

 

 2015’te eski kitaplarından bazıları da yayımlandı. Bunlar: Amsterdam’ın Gülü (2015 – Palto Yayınları) – Zaman Tozları, Sokaklar Benim Yeniden ve Durum 429)

 

  2016 Martında Ela adlı yapay zekâ romanı Erdem Yayınlarından çıktı. Müslümanlığı seçmiş bir yapay zekâ konusunu işler ve Türk edebiyatında (Muhtemelen dünyada da) bir ilktir.

 

  Aynı yıl İtibar Dergisi’nin 54. sayısında Üçüncü Kapı adlı medeniyet telakkisi muhteviyatlı yazısı yayımlandı. Böylece dünyada ilk kez modernitenin insanlığı buyur ettiği üç kapı; Samsa kapısı, Faust Kapısı ve Sahte Kurtuluş Kapısı şeklinde kategorize edildi. Derginin Nisan sayısında yine bu bağlamda Balonlu Vadi adlı yazısı yayınlandı.   

 

  15 Temmuz 2016 gecesi darbe ortamında tanığı olduğu olayları yayınladığı 93. Yıl Marşı adlı darbe karşıtı bir öyküde bütün açıklığıyla anlattı. On yıldır üzerine çöreklenen örgütlü ilgi ancak bu tarihten sonra azaldı ve daha nadir hissedilir hale geldi.

  

  2018 yılında Ketebe Yayınlarından Hayalet Kapısı adlı kitabı çıktı. Romanda yüksek teknolojinin yardımıyla muhafazakâr kesimi içerden çürütme konusu işleniyordu.  Bir ilktir.

 

  Aynı yıl Cins Dergi’de yazmaya başladı. Enteloid, Silisyum ve Türkler, Kapı Meseli, Zihin Küreyici, Muhayyer Gerçeklik, Geleceği Hatırlayanlar Dergahı, Borges ve Kemeraltı, Uzun Yürüyüşe Devam bunlardan birkaçıdır.

 

  2019 yılında yine Ketebe Yayınlarından Çağrılan adlı kitabı çıktı. Bu kitap ülkesel ve dünya ölçeğinde bir çok yönden ilkleri barındırıyordu. Yapay zekâ ve din-insan ilişkisi derinliğine işlenmiştir. Sadık Yemni edebiyatımızda akademik kriterlerin ışığında sufi bilimkurgu türünün ilk yazarı oldu. 2022 Haziranında Manchester University Press den çıkacak olan Religious Futurism kitabında bir bölüm kendisine ayrılıyor.

 

  2020’de 2012 yılında İthaki yayınlarınca basılan Ağrıyan adlı romanını çok ciddi anlamda yenileyerek güncelledi. Kitap Transnational Press tarafından basıldı. Bu distopik romanda Ağrı dağı insanlığın vicdan merkezi konumunda.

 

  2021 yılında Sümeyra buran editörlüğünde Edebiyatta Poshumanizm (Transnational Press) adlı akademik bir eser basıldı. Yemni bu esere Posthüman Aşkın Ezgisi: Phantomat ve Bedensizlik Özlemi başlıklı yazısıyla katıldı. Kitap bu konuda yazılmış ilk Türkçe eserdir.

 

  2020 sonlarında araştırmacı yazar Ömer Faruk İspir’le Fikir Yongaları adlı instagram yayını yapmaya başladı. Nisan 2022’de fikir yongalamaya devam ediyor.

 

  Yazarın Sadık Yemni Sözlüğü son on beş yılda güncellenerek bugüne kadar geldi. Dijital ortamda okunabiliyor.

 

Sadık Yemni'den Fikir Yongaları : Sadık Yemni Sözlüğü - Şubat 2022 itibarıyla (sadikziyayemni.blogspot.com)

 

  Yazarın edebiyatımıza kazandırdığı sözcüklerden bazıları şunlardır: Dijital İnsanat Bahçesi, Terminatör Kültü, Homo Kul, Paraverse, Das Global, Miyavor.

 

İnsanlar çevrimiçi ve çevrimdışı olarak iki gruba ayrılır. Çevrimdışı olmak, devrimdışı olmak, yani devredışı kalmaktır. - 2010

 

Tanrının içimize üflediği nefes gözeneklerimizden dışarı sızıyor. İnsanlık yeniden çamura mı dönüşüyor? - 2005

 

Mizah zekâ gölünün yüzeyindeki yakamozlardır. 2009

 

 

 Yemni, Anadolu’nun, Türklerin medeniyet telakkisi bağlamında dünyaya edecek sözü olduğuna ve  Yeni Türkiye davasına inanıyor.  Türklerin uyanışı için çabalıyor ve Türkiye’nin yepyeni bir paradigmanın beşiği olması ihtimalinden büyük bir heyecan duyuyor

                                                                                                                                                                                                                                

Ve hayat yazı makamında devam ediyor.

                                                                                                                                  B

 

                                               ----------------------------------

 

Müzmin Bağlantısız olarak kısa bir Sadık Yemni Portresi

Yemni kendini müzmin bağlantısız biri olarak görüyor. Kendisinin tuttuğu bir futbol takımı yok. Hiç olmadı. Ülkede eğitimle atılan standart format dışında bir ideolojiye kapılanmadı. O bahsi geçen formatttan kurtulalı, yani Kemalist Matrix’ten de çıkalı bir hayli oluyor.

 

Yemni, Marksist, Stalinist, Maocu, solcu, sağcı, milliyetçi vb. de olmadı. Tarikatı, kulübü, cemaatı, partisi de olmadı. Liberal ve demokrat tanımlarına yakın durdu. Bu serbestiyet sayesinde zaman zaman onurlu asgari müştereklerde farklı görüş ve mensubiyetten insanlarla işbirliği yapabildi. Bunlardan en öğündükleri güzel Türkçemizin gurbette yaşatılması ve zengin kullanım kazandırılması için içinde yer aldığı organizasyonlardır.

 

Yemni, Anadolu’nun, Türklerin medeniyet telakkisi bağlamında dünyaya edecek sözü olduğuna ve  Yeni Türkiye davasına inanıyor.  Türklerin uyanışı iiçin çabalıyor ve Türkiye’nin yepyeni bir paradigmanın beşiği olması ihtimalinden büyük bir heyecan duyuyor. 

12 Ocak 2020 Pazar

Dilek Çetindaş. Türk Edebiyatında Memoratlar ve Büyü İnançlarının Bir Örneği: Sadık Yemni Romanları.


Dilek Çetindaş. 
Türk Edebiyatında Memoratlar ve Büyü İnançlarının Bir Örneği: Sadık Yemni Romanları





Giriş

Kültürel belleğin önemli bir yanını oluşturan inanç kavramı, (Eren 2013) “belli bir toplumun eski dinlerinden miras alıp kendi çağının şartlarına uygulayarak yaşattığı yeni dininde, yaşam şartlarının gerektirdiğince yeni biçimler, yeni içerikler ve anlatışlarla oluşturduğuinanışlar”dır. (Boratav 1999). Sözlü ve yazılı olarak birey hafızasında depolanan inanç unsurları, kültürün tüm uzuvları gibi zamanla toplumsal kodlara ve kolektif bilinç/altıunsurlarına dönüşür (Assmann 2001). Bellek yitimini durduran ve ikincil sözlü kültür dönemine geçişi (Ong 1995) sağlayan edebî metinler ise kolektif hafızaya dair unsurların, bilinçaltından alınarak ortaya çıkarılması, işlenmesi, dönüştürülmesi, hatta yeniden üretilmesi(Ricoeur 2012) ve folklorun bir işlevini yerine getirerek, modern aktarımını yapması açılarından mühimdir. (Bascom  2007)

Halkın inanç birikimi içerisinde yer almakla birlikte, bilinç dışına itilmek istenen memoratlar ise mitolojik kültüre ve fantastiğe yönelik birikimleri ile dönüştürülme ve yeniden işlenme konusunda önemlidir. Memoratlar, “hatırlama ve hatırlayan” anlamlarına gelir. Halk bilim terimi olarak ise anlatıcının kendi geleneksel inanç pratikleri ekseninde yorumladığı, olağanüstü varlıklar veya paranormal olaylarla karşılaşma deneyimlerini açıklar (Simpson,Roud 2000). Dolayısıyla memoratlar, bünyesinde yer alan tekinsiz durumlar nedeniyle, modern edebiyatın gotik romanları için, halkın gotik hafızasını oluşturan birikimleri taşıması noktasında mühim bir malzeme değeri taşır ve romanın imkânlarını genişletir. Batı edebiyatında, aydınlanma çağına tepki ve romantizmle doğan ilkel kültürlere yatkınlığın sonucu olarak varlık gösteren gotik romanlar, dinsel ve olağanüstüye duyulan ihtiyacın periyodik olarak canlanması sayesinde, edebî geleneğini oluşturmayı başarır (Kilgour, 1994).

Türk edebiyatında romana gelene dek çeşitli anlatılar içerisinde memorat unsurlarının kullanıldığını görürüz. Ancak cinler, periler, devler gibi varlıklar, Arap ve Fars edebiyatının etkileriyle gotik bilinçle değil, fantastik arayışlar noktasında kullanılır. Kahramanın gücünü artırmak için oluşturulan yapay atmosfer inandırıcılık etkisini sarstığı gibi, memoratların hayal unsuru olarak algılanarak fanteziye kaydırılması riskini getirir. Tanzimatçıların, gerçekçi bir edebiyat anlayışıyla yola çıktığı ve yerli romanı örneklediği dönemde, folklora yaslanan ürünleri fantastik kabul ettikleri için küçümsediklerini görürüz  Türkeş 2008).                     
Namık Kemal’in “kocakarı hikâyesi nevinden” (Yetiş 1996) görerek eleştirdiği bu 
metinler,“akla, hayale ve tabiata” uygun metin arayışında, özellikle natüralizmin hakim olduğu devrelerde, “birer hastalık” olarak görünmeye başlanır (Moran 1998). Dolayısıyla ilk devrede Türk romanının tarihi, “edebiyattan cin/peri kovma savaşının tarihi” olarak görülmelidir (İnci 2005).

Gotik roman doğaüstü unsurları, karanlık bir atmosfer ve uygun bir mekan seçimi ile aktaran ve amacı, okuyucu üzerinde tekinsize dayalı bir korku oluşturmak olan romandır. Tarihî ve epik romanlardan sonra en millî roman türüdür. Toplumların korku unsurları, kültürel bir bilincin neticesidir ve değişiklik gösterir. Hıristiyanlarda, bedene giren şeytanlar, 
vampirler,ucube yaratıklar korkuyu sağlarken, Türk okuru, İslâmî kaynaklardan ve hurafe olarak değerlendirilen itikatlardan doğan unsurları korkutucu bulur. Halk inançları ile bu kadar örtüşen gotik roman, halkın korku belleğini ve olağanüstüye dayanan inançlarını işler. Tekinsiz ve ürpertici mekânlar, hayalet ve cinler, lanet, kehanet, batıl inançlardan doğan olaylar, kötü ruhların neden olduğu intikam veya sonsuzluk arzuları Türk gotiğinin kaynağıdır. Ayrıca gotikte millî mitolojilere ve ilkel inanç sistemlerine ait unsurlar da yer alır.Şamanizmin gotik edebiyat üzerinde katkısı, İslâmî pratiklerin katkısı kadar yoğundur.

Bununla birlikte mitolojinin gotik edebiyata kattığı bir diğer özellik, ölümsüz kahraman mitinde ve şaman kültünde gizlidir (Bayat 2015). Özellikle arkaik dönem için, Tanrılardan sonra ilk kez insanın kahraman olması ile birlikte, Tanrıların dünyasında gezen, yer altı ve üstünü dolaşan, çeşitli olağanüstü varlıklarla savaşan, bir tılsım vb sayesinde hayatta kalmak konusunda yardım alan, kötü ruhlar, canavarlar, devlerle savaşan bu kahraman, gotik edebiyatın tipolojisinde önemli bir konumda bulunur (Campbell 2010). Gotik romancı, romanı için “arketipsel imgeler” bulup, “onları bilince” salarken, (Le Guin 2015) memoratları kullanarak, “mitlerin oluşumu hakkında bilgi” de üretir (Çobanoğlu 2003). Anlaşıldığı üzere Batı toplumu gibi “korku kültü oluşturamayan” Türk toplumunun hafızasında, hurafe olarak tanımlanan inançlar ve olağanüstü varlıklarla ilgili büyük bir birikim vardır (Türkeş 2005). 

Modern romancının bu birikimi fantastiğe bulanmamış gotikanlatılarında kullanması, geleneğe dair dönüşümün sağlanması noktasında önem arz eder. Gotik romanın memoratlara yaslanan tarafı, tekinsizliği beslerken, türün asıl amacı olan korku unsurunun, dinî ve millî kabullere en uygun tarzda sunulması anlamında da başarı sağlar. Ömrünün büyük kısmını Hollanda’da geçiren ve orada kaleme aldığı eserlerle, Türk kültürü hakkında tanıtıcı çalışmalar yapan Sadık Yemni, eserlerinde, modern imkânlar içerisinde dönüştürdüğü memorat inançlarını, kültürel asimilasyon riskine karşı koruma altına aldığı gibi kolektif hafızaya dair unsurları birleştirerek, halk hafızasını diri tutmayı başarır. Yemni’nin gotik nehir roman özelliği gösteren romanları, Sarp isimli Şaman kahramanın insanlar ve dünya lehine olağanüstü varlıklarla giriştiği mücadeleleri konu edinir. Sarp, Muska, Yatır, Öte Yer ve Ağrıyan romanlarında cinlerle savaşta veya işbirliğindedir.

Muska romanında bahçeli bir evin yer aldığı mahallede yaşanan ölümlerin kaynağının bulunması ve alt edilmesi meselesi vardır. İzmir’in işgali sırasında, iki düşman askeri bir kız çocuğuna tecavüz eder. Bu askerlerden birisi, daha önce de bir erkek çocuğuna tecavüz etmiştir. Çocuk, askeri öldürerek, intikamını alır ve ölü bedeni de bahçeli evin kuyusuna atar. Bu asker, oldukça yaşlı ve çirkin olmasına rağmen, kendisini o zamanlar büyü ile gençleştirip güzelleştiren Kara Nesne’nin sevgilisidir. Kötücül varlık, sevgilisinin intikamını almak için kuyulu evde yaşayan insanları evden uzaklaştırmak ve öldürmek ister. Bu ev ile ilgilenirken, kuyunun ikincil hayatlara giden eşik olduğunu fark eder ve gücünü kuyunun enerjisinden almaya başlar. Kendisine yardımcı olarak seçtiği süt kızı Ayten, beğendiği erkeklerin eşlerini sabun büyüsü yapmak suretiyle ortadan kaldırmaktadır. İlk kurbanı fizik öğretmeni Halit Bey’in eşidir ve Halit büyü yapılan eşinin ölümünden sonra aklını yitirir. Mahalledeki sonkurban Necla’dır. Necla’ya yapılan sabun büyüsünü fal açarak öğrenen Şaman nineler, bunun arkasında yatan isimlerin mahalledeki bohçacı Zehra ve Ayten olduğunu; yönlendirici ismin ise kuyudaki eşik vasıtasıyla ölümsüzlüğe ve dünyayı yok edecek kadar büyük bir güce erişme amacı taşıyan Kara Nesne olduğunu fark ederler. Büyük bir tehlike içerisinde olan Sarp’ı korumak için ona bir muska hazırlarlar ve gerekli eğitimlerden geçirdikten sonra bahçeli evde yaşanan büyük mücadeleye hazırlarlar. Sarp’tan beklenen büyülü sabunu  ve anahtarı ele geçirmesidir. Sarp, Ayten ve Kara Nesne’yi kuyuya hapsetmeyi başarır. Bu mücadelede Sarp’a yardımcı olacak tekinsiz bazı mahalleli tipler, düşsel dostlar ve aynı evi paylaştığı olağanüstü yetenekleri, şifacılıkları olan şaman nineler Cemile, Ayzıt ve Seher’dir.

Yatır’da, Hızır Arif İzmir’de yaptırmaya başladığı ev tamamlanamadan vefat edince, bahçeye yaptırılan mermer lahde gömülür. On yıl sonra Fuad Bey’in evi satın alması ile yirmi bir yılda bir gerçekleşen ve ailenin erkeklerini hedef alan ölümler başlar. Alınan tedbirlerin 
Hiçbiri ölümleri durdurmaz. Ev, başka ailelere kiralandığında da lanet, hedef değiştirmez. Sarp, aile fertlerinin çocuk ve torunlarından Şahin ve Mustafa ile olayın gizemini çözmeye çalışır. Sarp’ın parlak taşa dokunması ile İzmirella’ya ulaştıklarında burada yaşayanların, yedi bin yıl önce semada beliren bir ışık etkisiyle evrim geçirmiş cinler olduğunu öğrenirler. İzmirella’nın yeniden belirmesi için uzay yaratıklarından kalan bir sondanın izolasyonun kaldırılması gerekmektedir ki bunu Hızır Arif gerçekleştirmiştir. Arif, uzaydan gelen bu enerji sayesinde ölümsüz olmak için aparatı, bodrumdaki taşın altına gömerse de amacına ulaşamaz. Sarp cinleri kendi evrenlerine göndermek için aparatı bodrumdan almayı başarır ancak karşısına Arif çıkar. Sarp’ın zor anında gökyüzünden beliren bir asansör onu alarak      kuyuluevin bahçesine götürür. Böylece Kara Nesne ile Arif’in cinleri anayurtlarına dönmek konusunda engelledikleri anlaşılır. Bir mücadeleden sonra, cinler kendi alemlerine, Sarp da arkadaşları ile birlikte İzmir’e döner. Yatırlı evin bodrumundan kendilerini dışarı atar atmaz, evin yandığını görürler.

Romanlarda Gotik Unsurlar ve Memoratlar
Sadık Yemni romanlarında gotik unsurların başında, karşı güç veya yardımcı güç konumunda
 bulunan cinler bulunur. “İslam teolojisinde tanrının insandan önce siyah ve dumansız ateşten yarattığı varlıklar” (Öztürk 2009) olarak adlandırılan cinler, romanların memorat değerini oluşturur.

 Muska romanında görülen cinler içerisinde ilk sırada Kara Nesne vardır. Henüz çirkinliği nedeniyle dışlanan küçük bir çocukken siluet değiştirebileceğini keşfeden Kara Nesne, gücünün tamamını kullanabilmek için kırk bir yıl boyunca kuluçkaya yatar. Hayatını yaptığı büyüler ve bitkiler satarak kazanan varlık, “hiçbir şeye benzemeyen; yoğun bir zift gibi ağır, akışkan, kapkara bir nesne”dir. Kimi büyüleri insanların çıldırmalarına neden olur. Don değiştirme motifini kullanan bu kötücül varlık, gözleri kor gibi yanan, hemen hemen üç metre boyunda, ürkütücü bir cindir ve erliği anımsatır.

Sarp’a Kara Nesne ile olan mücadelesinde yardım eden Beyaz (parlak) nesne ise, mitik dünyadan gelen ak kara karşıtlığını iyi ve kötü olarak sistemleştirir. Sarp’ın anlattığı papaz hikâyesi sonrasında, anlatıdaki papazı yanında görmesi, ata binen cin anlatısı ile uyuşur. Sarp’ın arkadaşlarıyla top oynarken, topun üç kez yaşlı bir kadına çarpması ve kadının topla birlikte kaybolması bu kadının cin tayfasından olduğunu gösterdiği gibi, cinlerin yakalanabilir olduğu yönündeki inançlarla örtüşür. Sarp’ın arkadaşı Esma, üst tarafı kelebek, alt tarafı insan olan varlıklar görür ve cin olduklarını anlar. Ziya’yı tam da Hıdırellez gününde ölümden kurtaran ve onunla hiç konuşmayarak denizde kaybolan Esrar Dede, Hızır İlyas kültünün yansıması olarak görülebilir. Yeşilimsi gözeneklerden oluşan, bedeni bulunmayan, yüzü ve gözleri olmakla birlikte ağzı olmayan ancak iyi kalpli bir varlık olan Dede, Hızır hizmetkarı bir cin olarak değerlendirilebilir.

Yatır’ın olumsuz gücü Arif, yatır kültünün olumsuz örneğini verir. Yıldırım hızında hareket eden, yüz yılın üzerinde yaşayan, başını çevirmeden arkasını görebilen, insanlara verdiği paralar kırkıncı günün sonunda bakıra dönüşen bir cindir. Sarı bir sandıkta saklanan Cimon ise dışarı sızma yoluyla çıkabilen ancak eşiklerden geçemeyen kötücül bir cindir. Deniz anası benzeri Cimon, yere basan altı ayağı mor tırtıllıkıllarla kaplı, ayaklarının ucunda siyah halkaları olan ucube bir varlıktır. Mor ve sarının anlatı içerisinde cini işaret etmek için kullanılması ölüm ve tekinsizliği, sır kavramını işaret eder (Gabain 1968). Padahto, mor ipekten sade bir maske ile yüzünü kapatan, çıplak ayaklı, bastığı yeri eriten kötücül bir varlıktır. Padahto, roman içerisinde “hayalet, gulyabani, cin anlamlarını barındıran” bir varlık olarak, neredeyse tüm mahallenin anlattığı bir memorat biçiminde sunulur.

İletişim tecrübesi yaşanan olağanüstü varlıklardan biri de İzmirella’yı yöneten ve zeybek kıyafetleriyle donanmış Cevdet Ağa isimli cindir. Sarp, bu mekanın cinlere ait olduğu
Nu yanındaki iyisaatteolsunölçeri ile keşfeder ve oradaki cinlerin yardımıyla tüm sorunları çözer. Sarp’ın arkadaşı olan Şahin’in bir ölüm tehlikesi atlatmasının ardından ona musallat olarak hayatını cehenneme çeviren ve nihayetinde gencin ölmesine neden olan Göz Dede, ölmüş kişilerin kılığına girip, onların gözlerini taklit eden kem varlıktır. Şahin’i öldürdükten sonra gözlerini oyar.

Mustafa, bodrumdaki parlak taşa dokunduktan sonra, tef ve konuşma sesleri duyulan varlıklar
ona musallat olur. Yazarın olumlu cin ve ev sahibi anlamında değerlendirdiği ateş cini ise aileyi korumaktadır. Sahiplerince Huzursuzkaradayı olarak adlandırılan soba içerisinde yaşayan ateş cini, aileyi kiraladıkları yatırlı evden kurtarmak için, sobayı yürüterek, taşınmalarını sağlar.

Hortlak
Hortlaklar, öldükten sonra gömülmüş olan ve çeşitli nedenlerle gömüldükten sonra mezarından çıkarak insanlara göründüğüne inanılan varlıklardır. Muska’da Türkler için önemli bir mevsimlik inanç bayramı olan Hıdırellez gününde daha önce ölmüş kişilerin
giyim kuşamları ile farklı zamanlardan gelerek, dileklerini yazdıkları kağıtları denize attıkları görülür. Bu hortlaklar, geleneğin aksine iyidirler ve mahallenin delisi Çatlak Şadiye’yi, Ziya’nın evinde çıkan yangından kurtarırlar. Fiziksel yaşamını terk etmiş kişilerin, henüz hayatlarını kaybettiklerini bilmeden Cemile’nin yanına gelmeleri, Şamanların ruhları kurtarmak amacıyla seyahatler gerçekleştirmelerini anımsatır (İnan 1986). Bu anlamda en dikkat çekeni gelinliği ile korkulu ve şaşkın vaziyette gelen genç kadın olmak üzere Cemile’ye gelen bu hortlaklar, Şamanist inançlar ile memoratların birleştiği bir saha oluşturur. Romanda kötücül güçlerin kahramanları kışkırtmak ve ele geçirmek için geçmişten gelen öfkeleri, psikolojik baskıları, baba düşmanlığını, küllenmiş suçluluk duygularını harekete geçirişlerine şahit oluruz. Örneğin Sarp ile birlikte limon almaya giderken, araba çarpması sonucu ölen Saniye, yıllar sonra Sarp’ı ölüm eşiğine getirmek için hayallerine dolar, kendisini bodrumdan kurtarmasını ister, ancak Sarp iç görüsü sayesinde bunun Kara Nesne’nin bir oyunu olduğunu anlar. Ayzıt’ın ölmüş olan oğlunun ruhu, Kara Nesne’nin verdiği rahatsızlık sonucu eşiği aşıp, annesinin yanına geldiğinde, Ayzıt onu ikna ederek, yerine gönderir. Yatır romanında ise ölmüş olan Ayzıt’ın ruhu, dualarda destek olmak ve istişarelere katılmak için Cemile ve Seher’in yanlarına gelir.

Büyü
“İyi veya kötü bir sonuç almak için tabiat öğelerini, yasalarını etkilemek ve olayların olağan düzenlerini değiştirmek için girişilen işlem” (Boratav 1999) olan büyü,  Muska’nın temel entrikasıdır ve kötücül güçlerce yapılır. Kara Nesne, yardımcıları eliyle Semra ve Necla’ya sabun büyüsü yaparak ilkinin ölümüne, ikincisinin de ağır biçimde hastalanmasına neden olur.

Ayrıca Sarp’ı öldürebilmek için arkadaşının annesinin gözüne, evdeki limonları soğan olarak gösterir. Kadın kızını ve Sarp’ı limon almaya yollar ve Sarp’ın mucize eseri kurtulduğu kazada, kız ölür. Burada limonun soğan olarak görülmesi de soğan kabuklarını para olarak kullanan cinlerle büyü münasebetini kurması bakımından önemlidir. Büyünün bozulması içinse ateşin sağaltıcı gücünden faydalanan yazar, büyülü sabunun ateşte yakılması gerektiğini Ayzıt ağzından söyletir. Sarp’ı korumak isteyen Cemile, ona bir ateş yaktırır ve Sarp için dualar okur.

Fal
Şamanların kaybolan eşyalardan haber almak için ayna falına baktığı bilinmektedir (Boratav1999). Kahve falı yanında kurşun dökmek de fal misyonuyla değerlendirilmiştir. Necla’yayapılan sabun büyüsü, Ayzıt, Cemile ve Seher hanımlarca kurşun dökmek yoluyla tespit edilir. Sarp’ı kötü güçlerden korumak ve mücadelenin nihayeti hakkında bilgi sahibi olmak için de onun saç tellerini kullanarak, kurşun dökme yoluna gidilir. Ayzıt’ın geleneksel yapıdan farklı olarak, bu ritüelin uygulanımı sırasında “kurşun piri, kurşun cini, suyu al, havayı al, de bize bildiğini” (118) sözleri ile kurşun cini kavramının oluşturulması geleneğe yazarca eklemlenen unsurdur.

Koruyucu Unsurlar
Muska romanında kötü güçlerin saldırısından korunmak için ateşin nihaî göstergesi olan kül kullanılır. Sarp’ın yatağının altına ve çevresine dökülen küller, kötü ruhların erişmesine engel olmak amacını taşır ki burada da geleneğe dair dönüşümler mevcuttur. Muska ise “hastalıkları sağaltma”, “düşmandan gelebilecek kötülükler, görünmez kazalar”gibi “herhangi bir zararı önleme amacıyla üstte taşınan” (Boratav 1999) bir nesne olarak, romana hem adını verir hem de gidişatı değiştirir. Muska, Yatır romanında da evi korumak maksadıyla duvarlara asılmış̧  koruyucu bir nesne konumundadır.

Mekânlar
 Gizli yer altı geçitleri, gotik edebiyatın mekanları içerisinde önemlidir (Hennessy 1978).Romanlarda bahsedilen eşikler, asansör, kuyu, ayna, bodrumlar, özellikle de mahzenler, insanın korkularıyla yüzleşmesi noktasında önemli bir konumdadır (Bachelard 1996).Memoratlara dair anlatılarda, cinlerle karşılaşma alanlarının bu tarz yerler olması da gotik hafızaya vurgudur.

Yemni romanlarında geçitler, şamanların yer altı seyahatlerini, astral gezinmelerini
vurgularken, ikincil alemlere geçiş eşikleri de olurlar. Mitolojik dönemlerden itibaren eşik kutsal kabul edilir. Hayat ile mematı ayıran çizgi olan eşik, kişinin sığınma alanıdır. Bir“adapte sorunu” olarak, kötü varlıklar eşiği aşamamaktadırlar. Romanda kullanılan kuyu motifi modern edebiyat için gotik mekanların tekinsizliğini destekler. Kuyunun Türk-İslam inanç sisteminde, arınma, baht dönümünü sağlama gibi işlevleri vardır. Modern edebiyatta kişinin kendini buluşu ile açıklanabileceği gibi psikanalist ve mitik açıdan da kahramanın yaşadığı ikincil evren maceralarının eşiği veya düşmanların hapsedildiği, kötülüğün yenildiği alan olarak kurgulanır. Yatır romanında psikanalitik bir unsur olarak mağara motifi de dönüştürülmüş olarak yer eder. Jung mağaranın bilinç ile bilinçdışı arasında, kişinin kendisini dönüştürme sürecini görür (Jung 2013). Mustafa, bir eşik kabul edilen parlak taşa dokunduğunda zihninde uyananiki mağara ile konuşmaya başlar ve zamanla olumsuz bir kişiye dönüşür.

Tekinsizlik
Memoratlara dair unsurlar içerisinde, ayna tekinsiz durumu destekleyen bir unsurdur. Bir taraftan fal ve büyü ile ilgili olan cephesi, bir yandan da inanç pratiği olarak gölge varlıklarınyansıma alanlarından biri olarak kabul edilmesi, ayna ile memoratların ilişkisini güçlendirir. Muska’da ayna, uğursuzluk nesnesi olarak kabul edildiği gibi, cinlerin yansıma alanı olarak da kullanılır. Şamanlar, aynaları metafizik alemle ilişki kurmak amacıyla kullanırlar ve bu anlamda ayna daha da önem arz eder. (Çetindağ 2009) Aynanın
Muska romanında yüklendiği konum, Yatır’da da korunur. Burada yine aynaya dair itikatlara bağlı olarak kırılmayan bir ayna söz konusudur. Aynaya yüklenen tekinsiz rol, onun cinlerle olan ilişkisine bilinçaltı noktasında işaret etmesi bakımından mühimdir.

Gotik anlatıda resme dair unsurların kullanılması, tekinsizliği tetikler. Yatır romanında lanetten kaçmaya çalışan kahramanın resim tablosunun içerisine hapsolması bu anlamda manidardır. (Sedgwick 1986)

Sonuç
Sadık Yemni paranormal romanlarında memoratların gücünü kullanır ve geleneğin dönüştürüldüğü sinematografik eserler yazar. Toplumsal kimliği şekillendirmek, çizmek veya korumak için memoratların imkanlarını kullanmak ve sınırları değiştirmek, geliştirmek
gerekebilir. Topluma ait kadim anlatıların ve inanç pratiklerinin romanlarda kullanılması, anlatılara yeni bir güç ve ivme kazandırmak, belki de parlak epik zamanlara yeniden dönmek arayışının bir neticesi olur.

KAYNAKÇA

ASSMANN, Jan, (2001),
 Kültürel
Bellek 
, (Çeviren: Ayşe Tekin), İstanbul: Ayrıntı.
 BACHELARD, (1996),
 Mekânın Poetikası
, (Çeviren: Aykut Derman), İstanbul: Kesit

BASCOM, William R., (2007/4), “Folklorun Dört İşlevi”, (Çeviren: A. Tansel),
Folklor/Edebiyat,
 52: 7-28.BAYAT, Fuzuli, (2015),
Türk Mitolojik Sistemi 
, İstanbul: Ötüken.
 BORATAV, Pertev Naili, (1999),
100 Soruda Türk Folkloru
, İstanbul: Gerçek.
 CAMPBELL, Joseph, (2010),
 Kahramanın Sonsuz Yolculuğu
, (Çeviren: Sabri Gürses),İstanbul: Kabalcı.

ÇETİNDAĞ, Yusuf, (2009),
Ayna Kitabı 
İstanbul: Kitabevi.

ÇOBANOĞLU, Özkul, (2003),
Türk Halk Kültüründe Memoratlar ve Halk İnançları
 ,

Ankara: Akçağ.

GABAİN, Annemarie von, (1968), “Renklerin Sembolik Anlamları”, (Çeviren: Semih
Tezcan),
Türkoloji Dergisi
, III, 1: 101-113.EREN, Metin, (20
13), “Halk İnancı’ Kavramının Sınırları ve Sınırlılıkları Üzerine Birİnceleme”,
Turkish Studies
, 8/13: 857-865.HENNESSY, Brendon, (1978),
The Gothic Novel 
 ,
Harlow: Longman
İNAN, Abdulkadir 
, (1986),
 Tarihte ve Bugün Şamanizm
, Ankara: TTK
İNCİ, Handan, (2005), “Aziz Efendi’nin Reddedilen Mirası Türk Romancısının GerçeklikleSavaşı”,
Kitaplık 
, 80: 73-83.JUNG, Carl Gustav, (2013),
 Dört Arketip
, (Çeviren, Zehra Aksu Yılmazer), İstanbul: Metis

 ,
Harlow: Longman
İNAN, Abdulkadir 
, (1986),
 Tarihte ve Bugün Şamanizm
, Ankara: TTK
İNCİ, Handan, (2005), “Aziz Efendi’nin Reddedilen Mirası Türk Romancısının GerçeklikleSavaşı”,
Kitaplık 
, 80: 73-83.JUNG, Carl Gustav, (2013),
 Dört Arketip
, (Çeviren, Zehra Aksu Yılmazer), İstanbul: Metis


276KILGOUR, Maggie, (1994),
The Rise of the Gothic Novel 
, New York: RouthledgeLE GUIN, Ursula K., (2015),
 Kadınlar Rüyalar Ejderhalar 
, İstanbul: Metis.
 MORAN, Berna, (1998),
Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış
III, İstanbul: İletişim.
 ONG, Walter J., (1995),
 Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün Teknolojileşmesi 
 ,
(Çeviren: S.Postacıoğlu Banon), İstanbul: Metis.

ÖZTÜRK, Özhan, (2009),
Folklor ve Mitoloji Sözlüğü
, Ankara: Phoenix.RICOEUR, Paul, (2012),
 Hafıza, Tarih, Unutuş,
(Çeviren: M.E. Özcan), İstanbul: Metis.

SEDGWİCK, Eve K., (1986), “The Structure of Gothic Conventions”,
The Coherence ofGothic Conventions,
 New York: Methuen.SIMPSON, J. ve S. ROUD, (2000)
A Dictionary of English Folklore 
,Oxford UniversityPress. 
TÜRKEŞ, Ömer, (2005), “Korkuyu Çok Sevdik Ama Az Ürettik”,
Radikal Kitap
, 16-17.(200
8), “Korku Türünde İnsan Özgü Çok Şey Bulmak Mümkün”,
HürriyetGösteri
, 292: 118-119.
YEMNİ, Sadık, (2013a),
Muska 
, İstanbul: Nar Kitap
 (2013b),
Yatır 
, İstanbul: Nar Kitap

YETİŞ, Kâzım, (1996),
 Namık Kemal’in Türk Dili ve Edebiyatı Üzerine Görüşleri ve
Yazıları
, İstanbul: Alfa.