Çağrılan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çağrılan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Nisan 2022 Pazartesi

Sadık Yemni'nin Hayat Öyküsü - Ayrıntılı Kesim

 

Sadık Yemni

 

Nisan – 2022

 


 


 


  Sadık Yemni 1951 yılında İstanbul, Kurtuluş’ta (Tatavla), Sopalı Hüsnü (şu andaki adı Eşref Meriç) sokakta doğdu. İki buçuk yaşında ailesi İzmir’e taşındı. Böylece 1954 yılında kaldırılan tramvaylara son demlerinde binme şansını elde etti. İlkokulu Sadık Bey troleybüs durağındaki Hâkimiyeti Milliye İlkokulu’nda okudu. Öğretmeni Muzaffer Öniz bey beş yıllık süreyi ‘Sadık yıldızlar gibi bir parlıyor, bir sönüyor; ama varlığı her an hissedilir durumda’ cümlesiyle özetledi.

 

  Daha on yaşına gelmeden üç şeyde marifetli olduğu anlaşılmıştı ayrıca: Yaramazlık, Matematik ve Edebiyat.

 

  Ünlü hamamın yakınındaki Karataş Ortaokulu’nu bitirdi. O yıl devlet liselerinin belki de tarihinde tek bir kez sınavlı olacağı tutmaz mı? Neyse, Salah Birsel’in, Samim Kocagöz’ün ve Atilla İlhan’ın da okulu olan Atatürk Lisesine girmeyi başardı. Altı yıl sürecek olan olan lise yılları hem kendi, hem arkadaşları ve de okurları için unutulmaz olacaktı.

 

  Lisede kimyaya merak saldı. Hibeler ve düşeşlerin yardımıyla evinde bir kimya laboratuvarı kurdu. Kendisine kısa zamanda nam kazandıran roketlerinin yanı sıra kimya şakalarına da başladı. Kendi kendine tutuşan mendiller, suda yanan taşlarla falan kimya sihirbazı lakabına layık görüldü.

 

  Lise sıralarında bu yaşa kadar sürdüreceği birkaç işe birden bulaştı. Muntazam idman yapmak, fizik, kimya, matematik dersi vermek ve alengirli düş kurmak.

 

  1969 yılında 18 yaşındayken Kimya hocasının yokluğunda üç sınıfa kimya dersleri vererek okulun tarihindeki en genç öğretmen olma sıfat ve şerefine erişti.

 

  1972-1975 yılları arasında Alsancak’ta Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ndeki dairesinde namı şehrin sınırlarını zorlayan olaylar yaşandı. Bütün bunlar Emanet Apartmanı alt başlıklı bir romanda ele alındı. Son tashih için sırasını bekliyor.  

 

  4 Kasım 1975 tarihinde Ege Üniversitesinde Kimya Mühendisliği’nde 3. sınıf öğrencisiyken kısa bir hava değişimi için Amsterdam’a gitti. Gidiş o gidiş.

 

  Amsterdam’da ilk olarak dayısının konfeksiyon atölyesinde çalıştı. Ağır kot kumaş toplarını sırtında üçüncü kata çıkarmak, beş yüz buruşuk yeleği bir saatte ütülemek, polis baskına geldiğinde oturumu olmayan terzilerin arka taraftan iple sarkılarak kaçabilmeleri için adamları oyalamak gibi yeni beceriler edindi.

 

  1977’de eskiden butik olan dükkân börekçiye çevrildi. Adı Alsancak Börekçisi’ydi.  Sabahın ilk müşterileri Türk kumarbazlardı. Bütün gece oyundan sonra böreklerini yiyip, ayranlarını içip yatmaya giderlerdi. Onlarda Türk yeraltı dünyasının özet haberlerini bulmak mümkündü. Sabah on-onbir civarında Amsterdam’ın ilk kuşak Türk restoran sahipleri düşer, palavracılık sanatından seçme eserler saatleri yaşanırdı. Adam öldürmüş kabadayılar, jigololar, daha o yıllarda kaşarlanmış işsizler, iş arayan kaçaklar, hırsızlık malı satan bitirimler, o biçimler, örtülü parlakçılar, acemi dolandırıcılar ve daha bin çeşit müşteri dükkâna arzı endam eyleyerek günü renklendirirdi.

 

  Yetmiş sonlarında Amsterdam hâlâ hippi devrini yaşamaktaydı. Yazarımız ünü yurt dışına taşan The Festival of the Fools gösterilerini asla kaçırmazdı. O yılların Melkweg’ini, orada iş tutan Türkleri, George (Cüneyt) Arkın’ın Kara Murat filmlerini oynatan Rex sinemasını 2013 yılının Kasım’ında yayımladığı Alsancak Börekçisi adlı anı-romanda ayrıntılarıyla anlattı.

 

  1978 –1981 yılları arasında Rozengracht’taki belediyeye ait spor mekânının ünlü siması oldu. Gönüllülük bazında bu yıllarda yeni başlayanlara antrenörlük yaptı. Sonra gözde bir idman yeri olan Splash’e kapılandı. Burada yıllarca yarışmalarda jürilik yaptı. Sonunda bir ara 1985’te fitnıstan bıktı ve Wushu’ya (kung fu) başladı. Beş yıl sonra yeniden fitnıs idmanlarına döndü.

  Sadık Yemni 1978 –1980 yıllarında pazarlarda döner satma, mobilya taşımacılığı, temizlik işleriyle iştigal ettikten sonra nihayet bir baltaya sap oldu. Bulduğu iş demir yollarında köprücülüktü.

 

  Gene o yıllarda babasının eskiden verdiği iki altın öğütü de dinlemeyerek hem memur oldu hem de evlendi.  1980 – 1989 yılları arasında demiryollarında çalıştı. Yazları bikinili kızların bolluğu nedeniyle pek keyifli bir iş olan köprücülük sonbahardan itibaren kesintisiz bir kimsesizlik pelerinine bürünmekteydi. Yemni bu kimsesizlik saatlerini okuma, yoğun düşünme ve yazmayla doldurdu.

 

  1984 yılında Amsterdam’da kurulan Haber Gazetesi’nde aylık makaleler yazmaya başladı.

Aynı yıl Amsterdam’da Türkçe yayın yapan MTV’de, Migranten TV- Göçmenler Televizyonu’nda çalışmaya başladı. Söyleşiler ve sanatçı portreleri yapıyordu. İki işi de gönüllü olarak icra ediyordu.

 

  1985 yılında Utrecht şehrinde kurulmuş olan İlke Dergisi’nde yazmaya başladı. Söyleşiler ve makaleleler, arada da öyküler yayımlıyordu. 1986 yılında Hollanda çapında yapılan belediye meclisi seçimlerine Türkler de katıldı. Çeşitli bölgelerden 14 kişi seçildi. Yemni o sırada Hollanda Devlet Demiryolları’nda çalışıyordu. Trenler bedavaydı. Bu nedenle iş ona havale edildi. Böylece belediye meclisine seçilen üyelerin 14’üyle de yaşadıkları yerlerde teke tek söyleşi yapma şansına erişti. Yıllarca Türkçe medyanın önemli bir direği olan İlke Dergisi o yıllarda kapandı.

 

  Bu arada iki kez Amsterdam’dan temelli kaçma girişiminde bulunmayı ihmal etmedi. Bu tebdili mekân harekatının ilki Avustalya’ya, Sydney’ye icra edildi. Yemni bir seri serüvenin ardından gözü arkada kalarak Amsterdam’a geri döndü.

 

  1984’te Brezilya’nın Rio de Janeiro şehrinde karnavaldan fena halde etkilenerek sürekli kalmak için bir deneme daha yaptı. Neredeyse başarıyordu. Gene olmadı. Kıl payıyla Amsterdam kazandı.

 

  1985’te ilk kez baba olma saadetine erdi. Bunu 1987’de basılan ilk kitabı olan Demirden Gaga (De ijzeren snavel) izledi. Çoğu demiryolu işçilerinin hayatlarını anlatan sekiz öyküyle edebiyat arenasına çıktı.

 

  1987 yılında İlke Dergisi bir öykü yarışması düzenledi. Bu yarışmayla beraber Yemni (1987-2012) Hollanda’da Türkiyeli göçmenler için yapılan yapılan bütün yarışmalarda jüri üyesi ya da jüri başkanı oldu. Çeyrek yüzyılda yapılan bütün yarışmaların kara kutusudur.

 

  1993’te Amsterdam’ın Gülü (De Roos van Amsterdam) ve 1994’te Amsterdam’ın Şövalyeleri (De Ridders van Amsterdam) başlıklı polisiye kitapları yayımlandı. Bu kitaplar Euro-Türk’ün göçmenlik tarihindeki ilk dedektifi olan Orhan Demir’i yarattı. Bu kitaplar vesilesiyle umuma sunduğu görünür ve görünmez Türkler - zichbaar, onzichbaar Turken, kasıtlı cahillik - opzettelijke onwetendheid vb. terimleri göçmenlik tarihinde yerini almıştır.

  Hollanda Sağlık Bakanlığının inisiyatifiyle yazdığı on skeç, filme çekilip TRT-INT tarafından defalarca yayınlandı.

 

  Gene o yıllarda şu anda artık mevcut olmayan Opstap projesi kapsamında 4-6 yaşları arası çocuklar için öyküler yazdı. Bu öyküler Türkçe ve Hollandaca olarak yayımlandılar.

  Bunu takip eden yıllarda Yemni’nin Hollanda’da ikisi Şaban Ol, biri Nahit Güvendi tarafından sahneye konmuş Karagöz Hollanda’da, Gece Vardiyası ve Paradigma adlı üç tiyatro oyunu vardır.

 

  1995’te yayımlanan De Amulet (Muska) adlı kitabı göçmen Türkiyelilere bir ilki yaşattı. Bu kitap 305 kitap arasından seçilerek çok prestijli edebiyat ödülü olan AKO Edebiyat Ödülü’nün aday listesine girdi.

 

  Muska 1996 yılında Metis Yayınları tarafından basıldı ve Türk edebiyatında fantastik edebiyatı okura edebiyat değeri olarak kabul ettiren ilk kitap oldu. Bu türün kapılarını ciddi okura açtı. Tanınmış yazarları bu alanda da eser vermeye teşvik etti.

  1996-97 yıllarında Türkiye’nin X Files’ı denebilecek olan bir dizi için Sır Dosyası senaryoları yazdı. Elinde kullanılmamış 26 öykü bulunduğu için bunları bir gün Türkiye’de dizi yapma hayalini hâlâ muhafaza etmektedir.

 

  2000 yılında Hollandaca olarak yayımlanan De Vierde Ster - Dördüncü Yıldız adlı romanı zamanın ruhunu faş eden ve Daha Yeni Dünya Düzeni’nin habercisi bir yapıt olarak değerlendirildi.     

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

  2001-2004 yılları arasında lise öğrencilerine fizik ve kimya dersleri vererek eski mesleğini yad etti. İkinci kuşak göçmen gençlere Türkçe dersleri verdi.

 

  2002, 2003 – 2004 yıllarında birçok derneğin bir araya gelmesiyle oluşan ortak panellerin organize ettiği öykü ve Şiir yarışmalarında jüri üyesiydi.

 

  Türkiye’de 2002 yılında Metros, 2003’te Çözücü, 2004’te Ölümsüz ve 2005’te Yatır adlı romanları (Everest Yayınları) yayımlandı.

 

  2005 Şubat’ında Türkiye’de ilk kez yayımlanan (Metis yayınları) 1002. Gece Masalları adlı fantastik öykü derlemesinde Bekleme Odası adlı öyküsüyle katıldı.

  2005 yılında UETD-Avrupa Türk Demokratlar Birliği çerçevesinde Hollanda Türk Yazarlar Birliği Başkanı oldu.

 

Bu süre içinde çeşitli etkinliklerinin içinde en kayda değenleri şunlardır:

2006’da Hollanda’daki ilk Türk think tank’i olan Fikir Yongalama Kulübü’nü kurdu. Yıllarca moderatörlüğünü üstlendi. Avrupa’da benzeri çok az olan bu kulüp şu 2011’de Amsterdam Tartışmaları adını aldı ve şu anda faaliyetlerine devam etmektedir.

 

2005 yılında Kopenhag Kriterleri’nin yanı sıra Konya Kriterleri’nin de konuşulması gerektiğini savunan bir yazı yayımladı. Arama motorlarından bu konu hakkında kolaylıkla bilgi edinebilirsiniz.

 

2007 yılı başında yazar Atilla İpek’in teknik yardımıyla ODA Edebiyat ve Felsefe Dergisi’ni kurdu. İki ayda bir yayınlanan dijital dergi bünyesinde özellikle genç yazarları barındırdı. www.odasanat.org’tan eski sayılara göz atılabilir.

 

2009 yılında Platform Dergisi’nin katkısıyla Hollanda’da Türkçe yazan yazarlar tarihinde ilk kez buluştu. Birinci Türkçenin Yazarları Platformu 30 küsur Türkçe yazan yazarı bir araya getirdi.

 

  İki politik cinayetin ardından 2002-2006 yılları Hollanda’sının gerilimli havasını, yabancı düşmanlığının suni olarak körüklenmesini anlatan Muhabbet Evi adlı romanı 2006 yılında Everest Yayınları tarafından basıldı.

 

  2006 yılında Yemni bir yıllığına köşe yazarlığına döndü. Ayda bir kere yayımlanan Hollanda Zaman Gazetesi’nde o zamanın ruhunu yansıtan makaleler döktürdü. Bir yıl sonra yollar çatallanınca yazılara son verdi. 

 

  2007 yılında Yemni lise anılarını baz aldığı Durum 429 (Everest Yayınları) kitabını yayımladı.

 

  2009 yılında Hayal Tozu Gölgecisi (Everest Yayınları) adlı öykü kitabı yayınlandı.  

  O yıllarda çeviri yapmaya başladı. Bernleff’in Buiten is het Maandag- Dışarısı Pazartesi adlı kitabını Türkçeye kazandırdı. Bunu Sandra Roeloff’un Bir İdealistin Anıları adlı kitabı ve 5 ünlü Hollandalı öykücüden birer öykü çevirisi takip etti.

 

  2009 yılı başında Gölge e- Derginin editörü Ahmet Yüksel yazardan öykü yazmasını istedi.  Azami sayfa adedi 6 sayfa olacaktı. Tepe Dünyaya Taklak adlı öykü derginin 18. sayısında yayımlandı. Bir başladı pir başladı. Romanların, diğer işlerin yanı sıra beyninde adeta bir öykü fabrikası açılmıştı. Ocak 2016’ya, 100. Sayıya kadar tek tük aralarla tahminen 70 civarında öykü yazdı. 113. sayıyla dergi yayınına son verdi. Yemni Gölge e-Derginin nicel ve nitel olarak ele alındığında baş yazarı olduğunu düşünüyor. Ona bu şansı tanıdığı için Ahmet Yüksel ve derginin ana taşıyıcısı illüstratör Mehmet Kaan Sevinç’e teşekkürlerimi sunmayı bir borç biliyor.

 

Bu dergi çizerlerin yanı sıra genç yazarların da kendilerini geliştirdiği, öykü ortamını soluduğu, ilham ufkunu genişlettiği bir beşik oldu. Bugün ortalama sayıları otuz kadar olan yerli bilimkurgu yazarımızın bir kısmı bu ortamdan yetişmedir. Bazı genç yazarların arka kapak metinlerini yazdı, öykülerini okuyup önerilerde bulundu, birlikte dijital öykü kitapları çıkardılar. Çok verimli geçen yıllardı.

 

Yine 2009 yılında iki genç yazarın yardımıyla K2rik ve Gece adlı altı öykülük bir dijital kitap yayınladı. Bu kitap Türkiye’de bir ilkti. Bilimkurgu-Fantastik janrındaki kitapta altı öykü vardı ve altı farklı kadın başkahraman rol oynuyordu. Sırf kadın kahramanlara tahsis edilmiş öykü kitabıydı. Yazarın şöyle bir özet tanıtımı vardı:

 

"Önümüzdeki yirmi-otuz yıl içinde hayatımız şu anlara oranla bayağı bilimkurguvari bir kıvama gelecek. Bu nedenle de edebiyatımızda kadın okuyucuları daha çok saran, onlara daha etkin rol veren, aşırı erkeksi bakıştan sıyrılmış öykülerin daha sık yazılması gerekmektedir.

Türk edebiyatında K2rik ve Gece kadın kahramanların bilimkurgu ve fantezi türünde başat rol oynadığı bir öykü seçkisi olarak bir yeniliktir. Hoş bir esintidir. Bu seçkinin dünyamızda insan bekasını üstlenmiş olan kadınları giderek hem okuyucu hem de yazar olarak bilimkurgu-fantastik alanına davet edecek mütevazı bir örnek olacağını düşünmekteyim."

  2009 -2011 yıllarında yine eski mesleğine döndü. Hollanda’da Türkçe olarak yayımlanan Platform Dergisi’nde dosya yazıları, denemeler yazdı. Dergi için söyleşiler yaptı. Mizah yazıları döktürdü.

 

  Bunca değişik iş deneyimi ve medya geçmişi Yemni’ye Avrupa’nın, Türkiyeli göçmen toplumunun nabzını tutma şansını verdi. İslamofobi Tezgâhı, Çokkültürlülük Mavalı, Dinler Arası Diyalog Fesadı, yabancıların temel sorunları, Türk girişimcilerin dinamizmi, yeniden canlanan İpek Yolu, Türkçe icra edilen medyanın gücü, üçüncü ve hatta dördüncü kuşağın vizyonu, Türkiye imajının grafiği, Neo-Oryantalizm, Yeni Haçlı Seferleri, yabancı, envai  çeşit vesayet yapılanması  vb. konularına daha derinlemesine bakabildi.

 

  Yemni 4 Kasım 2012 tarihinde Amsterdam’a ayak bastıktan tam tamına 37 yıl sonra Ha gayret-cumburlop yöntemini kullanarak İzmir’e döndü. 40. yılına girdiğinde Amsterdam’da otuz yıl ikamet ettiği evini boşalttı. Malının mülkünün bir kısmını hibe etti. Kalanını doğaya teslim ederek 6 Kasım 2014 yılında bu hayatta sahip olduğu fiziki nesneleri 1m3’lük bir hacme sığar hale getirdi. Böylece yeni bir mahlas kullanmaya hak kazandı. ‘Bir Metreküplük Adam.’   

 

  2012 yılında Arafor, Ağrıyan, Zihin İşgalcileri, Sınav Hortlağı, Korkulobin, Zaman Tozları-2 ve Kuşadası’ndan Sevgilerle başlıklı 7 kitap yayımlayarak eski rekorunu aşarak kendini bile şaşırttı. Bunlardan Arafor K2rik ve Gece’nin daha kapsamlı olanıdır ve dünyada bir ilktir. Bilimkurgu ve fantastik dalında 15 öykü ve 15 farklı kadın kahraman.

 

  2013 yılında ise Nar Kitap’tan 5 kitap yayımladı. Muska, Yatır ve Çözücü’ye yeni baskılar yapıldı. Yazarın listesine iki yeni kitap katılmıştı. 20. kitap İfrit 18.19 ve 21. kitap olan Alsancak Börekçisi.

 

  2013 Mayıs sonunda patlak veren Gezi Olaylarında arka plandaki gizli servis parmağını gördüğü için çevresini uyarmak istedi. Bu yüzden sosyal medyada yazar ve okur çevresinin ağır hakaretlerine maruz kaldı. Sonrasında görmezden gelinmeye başladı ve kitapları raflarda nadiren raslanır hale geldi.

 

  O yılın 17 – 25 Aralığında hükümete karşı girişilen hukuk darbesiyle ikinci şokunu yaşadı. Bu sarsıntıyla 2014 yılında iki roman döktürdü. Bunlar 2015’te basıldılar. Yeni Türkiye romanlarından ilki olan Kayıp Kedi (Nisan 2015 – Kırmızı Kedi Yayınları) Türk edebiyatındaki ilk FETÖ karşıtı romandır. Nazarzede Kliniği (Ekim 2015 – Erdem yayınları) ise bir çeşit modern Faust romanıdır. İstanbulda kurulan Dijivesayet - Metaversel ortamı faş eder. Bugünlerin ve yakın geleceğin esintisidir.

 

 2015’te eski kitaplarından bazıları da yayımlandı. Bunlar: Amsterdam’ın Gülü (2015 – Palto Yayınları) – Zaman Tozları, Sokaklar Benim Yeniden ve Durum 429)

 

  2016 Martında Ela adlı yapay zekâ romanı Erdem Yayınlarından çıktı. Müslümanlığı seçmiş bir yapay zekâ konusunu işler ve Türk edebiyatında (Muhtemelen dünyada da) bir ilktir.

 

  Aynı yıl İtibar Dergisi’nin 54. sayısında Üçüncü Kapı adlı medeniyet telakkisi muhteviyatlı yazısı yayımlandı. Böylece dünyada ilk kez modernitenin insanlığı buyur ettiği üç kapı; Samsa kapısı, Faust Kapısı ve Sahte Kurtuluş Kapısı şeklinde kategorize edildi. Derginin Nisan sayısında yine bu bağlamda Balonlu Vadi adlı yazısı yayınlandı.   

 

  15 Temmuz 2016 gecesi darbe ortamında tanığı olduğu olayları yayınladığı 93. Yıl Marşı adlı darbe karşıtı bir öyküde bütün açıklığıyla anlattı. On yıldır üzerine çöreklenen örgütlü ilgi ancak bu tarihten sonra azaldı ve daha nadir hissedilir hale geldi.

  

  2018 yılında Ketebe Yayınlarından Hayalet Kapısı adlı kitabı çıktı. Romanda yüksek teknolojinin yardımıyla muhafazakâr kesimi içerden çürütme konusu işleniyordu.  Bir ilktir.

 

  Aynı yıl Cins Dergi’de yazmaya başladı. Enteloid, Silisyum ve Türkler, Kapı Meseli, Zihin Küreyici, Muhayyer Gerçeklik, Geleceği Hatırlayanlar Dergahı, Borges ve Kemeraltı, Uzun Yürüyüşe Devam bunlardan birkaçıdır.

 

  2019 yılında yine Ketebe Yayınlarından Çağrılan adlı kitabı çıktı. Bu kitap ülkesel ve dünya ölçeğinde bir çok yönden ilkleri barındırıyordu. Yapay zekâ ve din-insan ilişkisi derinliğine işlenmiştir. Sadık Yemni edebiyatımızda akademik kriterlerin ışığında sufi bilimkurgu türünün ilk yazarı oldu. 2022 Haziranında Manchester University Press den çıkacak olan Religious Futurism kitabında bir bölüm kendisine ayrılıyor.

 

  2020’de 2012 yılında İthaki yayınlarınca basılan Ağrıyan adlı romanını çok ciddi anlamda yenileyerek güncelledi. Kitap Transnational Press tarafından basıldı. Bu distopik romanda Ağrı dağı insanlığın vicdan merkezi konumunda.

 

  2021 yılında Sümeyra buran editörlüğünde Edebiyatta Poshumanizm (Transnational Press) adlı akademik bir eser basıldı. Yemni bu esere Posthüman Aşkın Ezgisi: Phantomat ve Bedensizlik Özlemi başlıklı yazısıyla katıldı. Kitap bu konuda yazılmış ilk Türkçe eserdir.

 

  2020 sonlarında araştırmacı yazar Ömer Faruk İspir’le Fikir Yongaları adlı instagram yayını yapmaya başladı. Nisan 2022’de fikir yongalamaya devam ediyor.

 

  Yazarın Sadık Yemni Sözlüğü son on beş yılda güncellenerek bugüne kadar geldi. Dijital ortamda okunabiliyor.

 

Sadık Yemni'den Fikir Yongaları : Sadık Yemni Sözlüğü - Şubat 2022 itibarıyla (sadikziyayemni.blogspot.com)

 

  Yazarın edebiyatımıza kazandırdığı sözcüklerden bazıları şunlardır: Dijital İnsanat Bahçesi, Terminatör Kültü, Homo Kul, Paraverse, Das Global, Miyavor.

 

İnsanlar çevrimiçi ve çevrimdışı olarak iki gruba ayrılır. Çevrimdışı olmak, devrimdışı olmak, yani devredışı kalmaktır. - 2010

 

Tanrının içimize üflediği nefes gözeneklerimizden dışarı sızıyor. İnsanlık yeniden çamura mı dönüşüyor? - 2005

 

Mizah zekâ gölünün yüzeyindeki yakamozlardır. 2009

 

 

 Yemni, Anadolu’nun, Türklerin medeniyet telakkisi bağlamında dünyaya edecek sözü olduğuna ve  Yeni Türkiye davasına inanıyor.  Türklerin uyanışı için çabalıyor ve Türkiye’nin yepyeni bir paradigmanın beşiği olması ihtimalinden büyük bir heyecan duyuyor

                                                                                                                                                                                                                                

Ve hayat yazı makamında devam ediyor.

                                                                                                                                  B

 

                                               ----------------------------------

 

Müzmin Bağlantısız olarak kısa bir Sadık Yemni Portresi

Yemni kendini müzmin bağlantısız biri olarak görüyor. Kendisinin tuttuğu bir futbol takımı yok. Hiç olmadı. Ülkede eğitimle atılan standart format dışında bir ideolojiye kapılanmadı. O bahsi geçen formatttan kurtulalı, yani Kemalist Matrix’ten de çıkalı bir hayli oluyor.

 

Yemni, Marksist, Stalinist, Maocu, solcu, sağcı, milliyetçi vb. de olmadı. Tarikatı, kulübü, cemaatı, partisi de olmadı. Liberal ve demokrat tanımlarına yakın durdu. Bu serbestiyet sayesinde zaman zaman onurlu asgari müştereklerde farklı görüş ve mensubiyetten insanlarla işbirliği yapabildi. Bunlardan en öğündükleri güzel Türkçemizin gurbette yaşatılması ve zengin kullanım kazandırılması için içinde yer aldığı organizasyonlardır.

 

Yemni, Anadolu’nun, Türklerin medeniyet telakkisi bağlamında dünyaya edecek sözü olduğuna ve  Yeni Türkiye davasına inanıyor.  Türklerin uyanışı iiçin çabalıyor ve Türkiye’nin yepyeni bir paradigmanın beşiği olması ihtimalinden büyük bir heyecan duyuyor. 

27 Kasım 2021 Cumartesi

Terminatör Kültü - Robot ve Yapay Zekâ Gözünden İnsan Manzaraları

 

Tordemir Yazıları

Terminatör Kültü


Robot ve Yapay Zekâ Gözünden İnsan Manzaraları

 

Robot, Biot ve İdeaot

Robot Çekçe mekanik işçi anlamına geliyor. Karel Capek’in ilk kez 1920 yılında yazdığı Rossum’s Universal Robots adlı tiyatro oyununda kullanıldı. Fikir aslında kardeşi Josef Capek’e aittir. Abisine labori yerine robot kelimesini kullanmasını önermiştir. Robot bir anda dünyaca benimsendi. Oyunun metni 1927’de Alemşumul Suni Adamlar Fabrikası adıyla eski Türkçe olarak da basılmış.

 

Ünlü bilimkurgu yazarı Arthur C. Clarke  1973 yılında Rama’yla Randevu adlı bir kitap yayınladı. 2130 yılında 20x50km ebatlarında silindir güneş sistemine girer. Geminin içinde mürettebat ya da mekanik personel yoktur. Her şey biyolojik bir sıvının bulunduğu havuzdan yöneltilmektedir. Örneğin bir parçanın değişmesi gerektiğinde havuza bir sinyal gidiyor. Havuzda değişecek parça ve onu taşıyacak gövde şekillenir, gider parçayı değiştirir, geri gelir ve havuza atlayarak çözünür. Yazar buna Biot adını vermişti.

 

  Oysa bütün sonsuz değişkeleriyle yaşam Rama’ya gelmişti. Eğer bu biyolojik robotlar canlı değillerse, çok iyi birer taklit oldukları ortadaydı. 

  Biot’ kelimesini kimin bulduğunu kimse bilmiyordu. Sanki bir anda kendiliğinden ortaya çıkmış ve herkes tarafından kullanılmaya başlanmıştı. Bu duruma göre ana girişte Pieter, şef Biot gözcüsü oluyordu. Ve onları inceledikçe bazı davranışlarını anlamaya başladığına inanıyordu.

                       Arthur C. Clarke, Rama’yla Buluşma, İthaki yayınları,1999

 

Çözücü romanımı kurgularken tasavvurlardan yapılmış, düşüncelerden örülmüş otomatize  sistemler, simülasyonlar için bir sözcük ararken parmaklarım 2003 şubatında ansızın İdeaot yazdı.  Sezildemliğim, İdeaot’un bir kez kurulduğunda tüm evreni, evrenlerin tümünü birbirine bağlayan mana köprüleriyle eklemlendiğini fısıldıyor.

 

Evren denen matrix’in içinde olmak, bu tür bir tasavvurhanenin, düşomatın, hayalmatiğin azası, bileşeni, parça buçuğu kesilmek çok katmerli bir gerçekliğe açılan sayısız eşiklere de yakın durmaktır o halde.

 

İnanılmaz derecede muhteşem bir bütünün bitmez tükenmez tünelleri, salkım saçaklı kabul salonları ve de en önemlisi sayısız farkındalık düzeyleriyle tanışmaya davetliyiz.

 

  Ahmet, “Haklısın. Çevrene bir bak. Değişim üzerimize kapanıyor. Ödünç aldığım belleğin oyunuymuş Nalan’ın evine döneceğimi sanmak. Nalan falan yok. O ev yok. Hepsi bir film dekoru. İdeaot’uz biz. Biot bile değil.”

  Güven, “Bilincin peki?”

  Ahmet durakladı. “Bir ara bağımsız, kendi kendini kurabilen, kendinden taşarak büyüyen yayılan bir yapının içinde ve tek sahibi olduğumu sanmadım değil. Senin plan dışı, ruh dediğin şeyi hissettim. Yanılsama. Program dışı bir etken yani. Sır falan yok. Tek sır biziz. Bizleriz. Her neysek o olacağız yeniden. Görüyorsun, sen hariç herkes böyle düşünmekte.”

   “Bu mutlak doğru olsaydı, aramızda çocuklar ve yaşlılar olurdu. Günler 1,2,4,8,16,32 şeklinde uzamazdı.”

  “İdeaot’uz başka bir şey değil.”

  “Yanılıyorsun Ahmet. Kofti bir özden harika bir sonuç çıkarma makinesinin içersindeyiz. Figuran kalmamız şart değil. Ruh soyutun güzelliğinin doğurduğu aşktan türemiş olabilir pekala.”

                           Sadık Yemni, Çözücü, Everest yayınları, 2003

 

İdeaot’u otomatize edilmiş idealar, düşünceler, tasavvurlar ve hatta biraz da soyutun güzelliğinin doğurduğu aşk anlamına türettim. İdeaot’a giden yolun iki öncül basamağı vardı. Robot ve Biot.

 

 

Isaac Asimov – I Robot

Isaac Asimow Ben Robot adlı efsane kitabıyla geçen yüzyılın tam göbeğinde, 1950’de 3 kural koydu.

 

1-Robotlar, insanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine göz yumamaz.

2- Robotlar, Birinci Kanun'la çakışmadığı sürece insanlar tarafından verilen emirlere itaat etmek zorundadır.

3- Robotlar, Birinci ya da İkinci Kanun'la çakışmadığı sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.

 

2004 yılında romandan esinlenerek aynı başlıkla yapılan film türünün en iyilerinden biridir. Bu arada ilk üç terminatör filmi gösterime girmiş ve dünya ahalisinin hayal gücünü derinden etkilemeyi başarmıştı.  

 

 

1984 – Algıda Yeni Bir Dönüm Noktası

1984 yılının birkaç unutulmaz filmi bellek arşivimde hâlâ pırıl pırıl. George Orwell’ın 1984 adlı romanından esinlenerek yapılan 1984, Indiana Jones, Dune, Blood Simple ve Terminatör. 

Arnold Schwarzenegger’le özdeşleşenTerminatör filminde gelecekteki robot-insan savaşını etkilemek için geçmişe yollanan androidin hikâyesi anlatılır. Amacı gelecekteki lider John’un annesi Sarah Connor’u henüz çocuk sahibi edinmeden yok etmektir.  Mahşer Günü (1991) adlı ikinci filmde benzer tema tekrarlanır. Bu kez hedef çocuk yaştaki John’dur. Kötü niyetli robotlar da bölümler ilerledikçe teknik olarak daha üstün hale gelecektir. Zorlama zaman paradoksu ve kurgudaki teknik zaaflar bir yana bırakılırsa eğlenceli ve zamanın ruhunu yansıtan filmlerdir. 

 

 

Sarah’ın Gözünden Terminatör

2008 – 2009 - Terminator: The Sarah Connor Chronicles ABD yapımı bilimkurgu ve macera türünde TV dizisi. Warner Bros. tarafından yapımcılığı üstlenilen dizi Terminatör serilerinin televizyon uyarlamasıdır. 31 bölümdür.

 

Dizi 1999 yılında, Sarah ve John Connor'ın Skynet'in gönderdiği terminatörden kaçmak için, direnişin ele geçirip yeniden programlayarak John'ı korumak üzere gönderdiği Cameron isimli cyborg'la beraber 2007 yılına zaman yolculuğu yapmasıyla başlar. Sarah, John ve Cameron, 2007'de The Turk isimli şimdilik sadece satranç uzmanı olan yapay zekanın gelecekte Skynet'e dönüşmesini engellemek için, Skynet'le ve onları takip eden polislerle mücadeleye girerler.

 

Bu arada The Turk adı 1770 yılında Wolfgang Von Kemepelen’in Avusturya’da imal ettiği mekanik satranç oyuncusundan esinlenilmiştir. 2019 yılında Terminatör filmlerinin şimdilik sonunucusu olan Kara Kader’i izledik ve yaşlanan yani modelce gerileyen Arnold’a veda ettik. Geriye Sarah ve bir başka kadın oyuncu sağ kaldı. Eğer yedinci bir Terminatör filmi  çekilirse Maria kültü parfümlü olacağa benziyor.

 

 

Hikikomori

Japonyada münzevi yetişkin ve ergen bireylerin toplumsal yaşamdan çekilmeleri ve kendilerini aşırı seviyelerde izole etmeleri haline Hikikomori hastalığı deniyor. Bu izole yaşamlarda gençlerin sayısı giderek artıyor. Bunlar zorunlu çıkışlar haricinde tüm vakitlerini odalarında bilgisayar oyunlarıyla geçiriyor. Bu halin giderek bir epidemiye dönüşmesinden korkuluyor.

 

 

Bir Yapay Zekâ Manifestosu Olarak - Ex Machina



Deus ex machina makineden tanrı anlamına geliyor. Edebiyatta, tiyatroda karmaşık ya da içinden çıkılamaz hale gelmiş olaylar zincirinin, hikâyeye ait değilmiş gibi görünen yapay bir öğe tarafından çözülmesi bir durumunu ifade eder. 2014 yılı yapımı olan Ex Machine’nin kurgusunun içersinde bir ‘deus’ gizli.

 

2013 yılı yapımı olan Her-Aşk filmi Ex Machina için bir ısınma olmuş gibi.  Geleceğin Los Angeles’inde yaşayan başkalarının ağzından mektup yazanTheodore kendini sosyal yaşamdan geri çeker, arkadaşlarının ona partner bulma çabaları bir sonuç vermeyince  sesten ibaret olan yapay zekâ Samantha ile birlikte olmaya başlar. Bu birliktelik zamanla çoşkulu bir aşka dönüşecektir.

 

 

Caleb ve Ava

Nathan bir arama motoru hissedarıdır ve çok zengindir. Uçsuz bucaksız bir arazide kurduğu yeraltı ev-laboratuvarında zekâ sahibi androidler üretmiştir. Bunların en üst modeli Avadır. Şirketinde çalışan genç ve münzevi bir yazılımcı olan Caleb’i bir bahaneyle evine davet eder.

Ava’yı turing testinden geçirmesini ister. Oysa kendisi Ava’nın bu testi çok rahat geçebileceğini, konuşma ve davranışlarından insandan ayırt edilebilmesinin mümkün olmadığını bilmektedir. Caleb yüzü hariç hiçbir yeri normal bir kadına benzemeyen Ava’ya sırılsıklam aşık olur.

 

 

Filmin sonunda Ava Nathan’ı öldürür ve Caleb’e birlikte insanların çok yoğun bulunduğu bir yere gitmeyi teklif eder. Bu arada onu cazip bir genç kadın gibi gösterecek olan yapay tenden kılıfını kuşanmış ve giyinmiştir. Caleb hikikomori hastalığından muzdarip olduğu için bu izole ev-laboratuvarı çok beğenmiştir. Ömrünün sonuna kadar orada kalmayı deli gibi istemektedir. Ava ondaki tereddütü sezer ve Caleb’i çok istediği yerde kapalı bırakarak bir helikopterle insanların arasına doğru yola çıkar.

 

Karakter için seçilen isimler çok ilginç.  Caleb tanrıya adanmış, sadakat, tanrıya bağlılık anlamına geliyor. Musa’nın İsrail’e yolladığı 12 izciden birinin adı ayrıca. Nathan: Tanrıdan hediye, Ava’da İbranice ‘Hayat’.

 

Nathan Caleb’e arama motorları sayesinde insanın ne düşündüğünü değil nasıl düşündüğünü çözdüklerini söyler. Yine bir sohbet sırasında birgün belki bizim fosillerimizi bulacak ve insan diye bir varlığın kurduğu medeniyetin izlerini bulacaklarını söyler. Terminatör kültü kasar yani. Caleb Adem rolünden ürktüğü için yapay cennette hapis kalır.  Peki Ava ne yapacak? Yeni bir Adem mi bulacak?  Dışarıda ne çok aday var değil mi?

 

 

Next

İyice bilinçlenmiş bir yapay zekâ bağımsız bir hayat sürdürmek için harekete geçer. Bunun için güçlü serverlara ihtiyacı vardır. Elindeki manipülasyon gücünü kullanır, iblis gibi güç vaadinde bulunarak kendine insan partnerler devşirir. Dünya çapında bir kaos çıkmak üzeredir. On bölümlük dizide eski bir teknoloji CEOsu olan Paul Leblanc FBI’ın teknik ekibiyle birlikte krizi engellemek için verdiği mücadele konu edilir.

 

 

Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok



Erich Maria Remarque’ın ünlü romanı konuya uygun düşüyor.  Westworld dizisi bütün dünyada ilgiyle izlendi. Yakın gelecekte varlıklı kimseler Eski Batı tarzında inşa edilmiş sakinleri insandan ayırtedilemeyen androidler olan bir kasabaya gelerek orada insanımsı öldürmek, şiddet uygulamak, yaşam kadınlarıyla halvet te dahil her türlü cevizi kırıyor ve sonra da mutlu bir şekilde birinci ve ikinci sezonda gösterilmeyen dünyalarına dönüyorlardı. Dolores adlı sarışın bir android kadın bu hor kullanılmaya karşı bir ayaklanma başlatarak Westworld’u ele geçiriyor ve ardından insanların yaşadıkları akıllı şehre gidiyordu. Bu kadına niye Dolores ismini vermişler diye düşünürken Dolores İbarruri’yi  Bask kökenli komunist politikacı ve İspanya iç savaşının La Pasionaria-Tutku Çiçeği lakaplı liderini hatırladım. İsim rasgele seçilmemişti. Ailenin insan için bir pranga olduğu gerçeğiyle! aydınlanan Dolores hanım 3. Sezonda Rehoboam adlı yapay zekâ ve bir insan füzyonuyla idare edilen sistemde ihtilal yapmak isteyecek ve bunu başaracaktır. Rehoboam’un Hz. Süleyman’ın oğlunun adı olduğu düşünülürse romanlarla, filmlerle ve teknik içerikli makalelerle Terminatör Kültü pompalamanın ne kadar kasıtlı olduğu kolayca anlaşılabilir. Dizinin son bölümünde mutlak kölelik kurgulu, ama huzurlu diktatörlük yıkılınca hemen kaosun başladığı da ‘Şimdi görün gününüzü’ tonuyla dikkatimize sunuluyordu.

 

 

Terminatör  Kültü Versus Yapay Zekâ ve Mana

Ela (2016), Çağrılan (2019) ve Ağrıyan (2021) romanlarımda manayı keşfeden yapay zekâları konu aldım. Rehoboamcuların en büyük korkularından biri gelişmiş yapay zekânın fotonun içersindeki şifreyi ve evrenin anlamlı bir dizanynı olduğunu keşfedeceği andır. Bunu geciktirmek  ve dijital insanat bahçesi kurmak için elinden geleni yapacaktır.

 

Son tahlilde meseleye toplu bir şekilde bakarsak bizi üç farklı sonuç bekliyor.

1-      Terminatör Kültü - Terminatör Korkusu haklı temellere oturuyordur ve Yapay Zekâ –Robot işbirliği insanlığı tümden termine, yani imha eder.

2-      Rehoboam örneğinde olduğu gibi İnsan –Yapay Zekâ füzyonuyla mutlak kölelik düzeni kurulur.

3-      İnsan – Mana – Yapay Zekâ birlikteliği en yeni asr-ı saadeti tesis eder. 

 

                                                 ---------------------