KemSMS
Ufuk
Keskin elindeki telefona her an başka bir şeye dönüşmesini beklercesine bir
tedirginlikle baktığının farkında değildi. Elinin ayasında büyükçe kapkara bir
böceğin sayısız bacaklarını hissetmeyi beklemek çok berbat bir şeydi. Kalabalık
bir kafede cıvıl cıvıl konuşan insanların arasındaydı. Bu cıvıltının
üreticileri çoğu kız olmak üzere öğrenci tipli kimselerdi. Hemen hepsinin
elinde telefon vardı. Bu durum Ufuk’u hem teskin ediyor, hem de aynı anda bir
böcek ordusu tarafından saldırıya uğrama fantezisi üretmesine de neden
oluyordu.
Meyve suyundan bir yudum aldı ve son birkaç saattir belki de yirminci
kez yaptığı şeyi yineledi. Yolladığı mesajların listesine göz gezdirdi. Dün, 15
Aralık Pazar günü toplam 14 adet SMS yollamıştı. Bunlardan dördü çok önemliydi.
Önemli ötesiydi hatta. İnanılmaz bir meselenin kanlı canlı kanıtıydı. Dün
15.13’te 4 adet SMS yollamıştı. Berke Demirci, Nalan Keskin, Merve Toros ve
Mahir Kadiroğlu. Listede bunlar dışındaki 10 SMS’in sadece ikisi 20.34’te
yollanmıştı. Biri gelen bir SMS’e cevaptı ve bir kelimeden ibaretti.’Tamam!’
Diğer dokuz adet SMS gün ve akşam saatlerine dağılmıştı. En ateşli SMS’çi
olduğu zamanlarda bile böyle bir şey yaptığını hatırlamıyordu. İnsan rekor
kırmak istese bir dakika içinde belki on beş adet SMS de yollayabilirdi; ama ne
yazacağını düşünerek, bazılarında karşındakini tiye almak ya da memnun etmek
için uygun kelimeleri bulmak ve yazmadan önce o kimse tarafından yollanmış son
mesajları bir kez daha okumak zaman isteyen bir işti.
Berke Demirci yakın arkadaşıydı. Alsancak’ta öğle üzeri dört gibi
buluşacaklar, bir kafeye takıldıktan sonra kız arkadaşı Merve onlara katılacak
ve birlikte sinemaya gideceklerdi. Berke’nin şu sıralar bir sevgilisi yoktu.
Ufuk zaman zaman çiftlerin yanında üçüncü kişi olarak kafelere, sinemalara
gitmişti. Bu nedenle sevgilisiyle beraber bir yere gittiğinde yanında bazen
üçüncü birisinin olmasından tuhaf bir hoşnutluk duyuyordu. Berke, Basmane’de
oturuyordu. Randevusuna yürüyerek gelmesi onun uzun adımlarıyla taş çatlasa yirmi
dakika sürerdi. Mesajına cevap gelmeyince Ufuk arkadaşını telefonla aramıştı.
‘Şuanulaşılamıyanlar’ beldesindeydi. Telefonu şarjı dolu olduğu halde birden
susmuş ve ne yaptıysa yeniden çalışmamıştı. Saatler sonra başka bir telefonla
arayıp haber vermişti.
Merve Toros kız arkadaşıydı. Araları biraz limoniydi. O nedenle kızın
gönlünü alacak yakışıklı bir metin düzmüştü. Kızdan gelen cevap bu akşam
buluşma ve sinemaya gitme, sonrasında başbaşa film çekme planlarını berhava
edecek nitelikteydi. Maalesef gelemeyeceğim. Migrenim azdı. Ağrı kesici alıp
erkenden yatacağım. Sonra görüşürüz. Öptüm Aşkım. Kız telefonla aradığında regl
ağrılarının üç gün önceden başladığını, başının çatlayacak gibi ağrıdığını
anlatmıştı. Ufuk Merve’nin malum periyodu sancılı geçirmesine alışıktı. Kız
bahane uydurmuyordu. Sesinde ağrı dünyasından acilen sıyrılma isteğinin tanıdık
tınısı vardı.
Nalan Keskin annesiydi. SMS’ine cevap vermeyince aramış ve telefonuna
sesli mesaj bırakmıştı. Kadını o gece belki de eve gelmeyeceğini ve bir
arkadaşında kalacağını bildirmek için aramıştı. Ufuk henüz on sekiz yaşındaydı
ve erkek olmasına rağmen arkadaşlarda gece geçirmek izne tabiydi. Bu izin anne
aracılığıyla daha kolay elde edilmekteydi. Kadın tam iki saat sonra onu
aramıştı. Trafikte birisi arabasına arkadan vurduğu için hemen cevap
verememişti. Polisin gelmesini beklerken diğer arabanın kadın şoförüyle ağız
dalaşı yapmakla meşguldü. Ceza avukatı olduğu için annesi milleti sindirmeyi
iyi bilirdi.
Mahir de arkadaşıydı. Ertelenmiş bir borcu babasının tabiriyle o gün
takdim edeceğini söylemişti. Alacağı elli liraydı. Kendisi de Mahir’den
defalarca borç almıştı. Borç hukukları sağlamdı. Üstüne yatmazdı yani. Mahir
SMS çekmemiş ve geri aramamıştı. Sonra akşam dokuz civarında telefon etmiş ve yemekten
zehirlendiği için en yakın acile gittiğini, midesinin yıkandığını bildirmişti.
Özetle geçen Pazar günü 15.13’te SMS yolladığı dört kişi mesajın
çekildiği saatlerde migrene yakalanmış, arabalarına arkadan çarpılmış,
telefonları nedensiz bir şekilde bozulmuş ve yemek zehirlenmesinden acile
gitmek zorunda kalmıştı. Diğer saatlerde mesaj yolladığı hiç kimse bu tür
vakalarla karşılaşmamıştı.
Ufuk gibi matematiği iyi olan birinin bir gün önceki kayıtlara bakmaması
mümkün değildi. 14 Aralık Cumartesi gün boyunca
toplam on bir SMS yollamıştı. Bunlardan sadece biri 15.13’te
yollanmıştı. Sınıf arkadaşı Doruk’a ödünç verdiği 4 terabitlik hardiskini
getirmesi için bir hatırlatma salvosuydu. Cevap yazmamasını önemsememişti.
Dağınık bir tipti. Sık sık yanına telefon almayı unutarak çıkardı evden.
Pazartesi günü sınıfta görecekti nasıl olsa. Pazartesi günü okula gelmeyince
telefon etmişti. Evdeydi. Cumartesi günü yolda yürürken sol ayak bileğini
burkmuştu. Doktor bir hafta evde oturmasını öğütlemişti.
Bir
sonraki adım bu vakaların meydana geliş saatlerini araştırmak olmuştu. Ufuk’un
çektiği SMS ‘Start’ sinyali olmuştu. Merve migren atağı için ‘Sabahtan hafif
belirtisi vardı’ diyordu, ama üç sularında azmıştı. Annesine çarpan araba için
trafik polisinin tuttuğu rapora kaza saati 15.15 olarak yazılmıştı. Mahir ‘Üçü
biraz geçe rahatsızlandım’ şeklinde anlatmıştı zehirlenme olayını. Doruk da o
saatlerde ayak bileğini burkmuştu. Berke’nin ifadesi en müthiş olanıydı.
Ufuk’un SMS sinyalini duyunca masanın üzerinde duran telefonunu almış ve mesajı
okumak için tuşa basmıştı. Bu basışla aparat bir daha çalışmamak üzere
bozulmuştu. Tam 15.13’te. Şakayla ‘Lanet olası SMS’in sayesinde yeni bir
telefonum olacak’ demişti. Babası oğluna acilen yeni bir telefon alacağına söz vermişti.
Halinden memnundu.
Ufuk kayıttaki bütün SMS’leri kontrol ettiğinde çok ilginç bir şey
bulgulamıştı. Kendisi 15.13’te SMS çekmeye 14 Aralık 2013 tarihinde başlamış
gibiydi. Daha önceki SMS saat kayıtlarında 15.13’te çekileni yoktu. Buna en
yakın saatler 15.11, 15.16 falandı. 15.12 ve 15.14 saatlerinin de olmaması çok
ilginçti. 15.13’te bir iş vardı ve bu yılın en kısa günü bir milattı.
Ufuk dün 15.13’te bir test daha yapmış ve tek bir SMS yollamıştı. Sezer
adlı sınıf arkadaşının abisi Serdar’a. Uzun boylu, kalın cüzdanlı ve
yakışıklıydı. Okula erkek kardeşini almaya cam göbeği renkli spor BMW arabası
ya da eski ama çok bakımlı olan Harley Davidson motoruyla geliyordu. Genç iş
adamıydı. Yirmi üç yaşındaydı. Milyonerdi. Magazinlerde bile fotoğrafları
çıkıyordu. Bütün bu hususiyetler bir arada çok baştançıkarıcıydı. Tanıdığı
kızların hemen hepsi çevresinde pervaneydi. Serdar, Merve’nin eski
sevgilisiydi. Daha acımasız jargonla söylenirse Merve, Serdar’ın kısa kullanım
listesindeki kızlardan biriydi. Ufuk’un içinde haset kaynatan bir tipti. Acayip
gıcıktı bu kendini beğenmiş tipe.
Ufuk Keskin’in elinde üç gündür çok özel bir aparat vardı. 15.13’te
Serdar’a çektiği SMS yüzünden delikanlı şu anda hastanedeydi. Motoruyla kaza
yapmıştı. Üç civarı deniyordu, ama 15.13 olduğu çok açıktı. Yanlış sollama. İki
kaburga kırığı, beyin sarsıntısı ve yarım düzine morluk. Durumu iyiydi. Yarın
Ufuk izin verirse hastaneden çıkacaktı. Saat 14.51’di şu anda. Birazdan
çekilecek bir SMS’le hastanede kalışı uzayabilirdi.
Ufuk Keskin aşmıştı. Seçilmiş biriydi. Elinde harika bir silah vardı ve
kitlesel olarak kullanmadıkça, yani grup SMS yollamadıkça kolay kolay kimsenin
dikkatini çekmezdi. Delikanlı 15.13 olayını keşfettiğinden beri bir adrenalin
denizinde yüzüyor gibiydi. Kaslarında efori vardı. Kendini inanılmaz derecede
enerjik hissediyordu. İştahı da kesilmişti. Soğuk ve sıcak içecekler içerek
bundan sonra ne yapacağını düşünüyordu.
SMS çektiği kimseler kazaya uğrar ya da başlarına bir şey gelirse
sonunda dikkati çekerdi. 15.13 silahını sonsuza kadar kullanamazdı yani. Adını
kullanmasa bile paçayı ele verebilirdi bu zamanda. Demek ki sınırlı bir
kullanım söz konusuydu. Belki kullanabileceği SMS adedi önceden
sınırlanmıştı. Şu ana kadar 6 adet SMS
kullanmıştı. Şarjörde kaç mermi vardı bilmiyordu. İçinden bir ses 1000’den
fazla diyordu. 7 adet te olabilirdi tabii. Ardında da son kurşun anıtı dikerdi
anılarına.
Ufuk iPhone’unu kabanıyla birlikte çamaşır makinesinde yıkayınca
elindeki Nokia’ya kalmıştı. Sekiz aydır bu ikinci el aparatı kullanıyor ve daha
gaddar bir model için para biriktiriyordu. Kasada yeterli cukka birikmişti. Ne
zaman istese yeni bir modele sahip olabilirdi. Elindeki cihaz dört yıl
öncesinin modeliydi. Bir arkadaşından 150 liraya almıştı. Gizil güç bu aparata
has olamazdı. Çünkü arkadaşı bu telefonu iki buçuk yıl boyunca
kullanmıştı. Özel bir durum olsa belli
olurdu. Ayrıca satmazdı da.
Ufuk bilim kurgu filmleri tiryakisiydi. Delikanlı daha çok
yönlendirilebilen bir manyetik alan hayal ediyordu. Aparat önemli değildi.
Beyin dalgalarının yapısıyla ilgili bir sonuçtu belki. Seçilmiş olmak önemliydi
yani. Bu nedenle böyle bir vakada baş rolü oynamak başdöndürücü bir deneyimdi.
Bir çeşit megalomani yaratıyordu.
Bu
hal sezgilerinin ikazlarına kulak vermesini zorlaştırıyordu. İki ikaz tonu
mevcuttu. Birincisi,’Böyle bir süper kullanımı sana neden versinler? Ya bunun
bir bedeli varsa? Ya sen çok sofistike bir test için kullanılan bir
deneksen?’di. İkincisi ise ‘Sen üçle beşle kendini sınırlayamazsın oğlum.
Sonunda yakayı ele vereceksin. Belki kazaya uğrayan biri ölür gider. O zaman
cinayet suçuyla yargılanacaksın.’
Ufuk’un vicdanı cızırdıyordu. Serdar dahil herkes için üzülüyordu, ama
aldığı karar özellikle Serdar için hiç içaçıcı değildi. Delikanlının kararı
basitti. Birazdan tam 15.13’te 3 adet SMS’çik çekecek ve bir daha 15.13 hattını
asla kullanmayacaktı. İradesi güçlü biriydi. Evden gizli içtiği sigarayı
kolayca bırakabilmişti bu sayede. Bunu da başarırdı. Evet, birazdan 3 adet SMS
çekecekti. Bunların hepsi de hastanede yatan Serdar için olacaktı. Merve
yüzünden. Kızın durmadan Serdar’ın hayran olduğu bir özelliğinden bahsetme
huyuna çok gıcıktı. Başka şeylere de.
Merve’yle Serdar’ın bazı yazışmalarını görmüştü raslantıyla. Kız her defasında
adama ‘Aşkııım’ diye hitap ediyordu. Üç adet I ile. Ufuk’a ise tek şeritli Aşkım’ı
tahsis etmişti. 3K, Kısa Kullanım Kızı
sözcüğünün dilinin ucunu gıdıkladığı anlar geçirmişti. Bu sözcüğü tek bir kez
telaffuz etse kız onu anında bırakırdı. Merve hoş ve alımlı bir kızdı.
Delikanlı için prestij kaynağıydı. Kızı şimdi kaybetmek istemezdi. Yerine daha
havalısını ikame ettiğinde ancak. Böyle şeyleri düşünmek içinde öfke
kaynatıyordu.
Belki 4 adet SMS çekecekti birazdan. Biri Merve’ye, diğer üçü Serdar’a.
Sonra paydos. Bu işi bırakacaktı. Tıpkı nikotinin çekiminden kurtulduğu gibi
sorunsuzca.
Ufuk kötü biri değildi. Migrenin Merve’nin üst katını iyice uçurmasına
üzülecekti. Serdar’ın başına gelecek şeyler için de. Hatta yapmadan da
üzülüyordu, ama kendini engellemesi mümkün değildi. Parmağı tetikte, avı
namlunun ucunda hissetmenin sarhoş edici bir yanı vardı. Gücün ahlaksız yanı
denen şey bu olmalıydı.
Mesanesindeki basınç artınca elindeki aparatı masanın üstünde bırakarak
tuvalete gitti. O kadar olağanüstü bir şeyi arkada bıraktığının farkında
değildi. Zihni planına aşırı odaklanmıştı. Tereddütleri vardı. Belki aparatın
vaadettiği güçten nikotinden olduğu kadar kolaylıkla vazgeçemeyecekti. Kendini
dünyanın önemli liderlerine tebrik mesajları çekiyor hayal etti. Kim
şüphelenirdi ondan. O bir dakikaya kimbilir kaç mesaj sıkışmış olurdu. Tabii
bir de bu tür kimselerin telefon numaralarına erişim sorunu vardı. İşin bu
tarafı yaştı, ama hayali gayretliydi. ‘Bir yolu bulunabilir’ diyordu. En iyisi
aparatta sınırlı bir kullanım olması ve sonra istese de ‘15.13 Şer Hattını’
açamayacak hale gelmesiydi.
Tuvalet tenhaydı. Pisuara arka arkaya içtiği kahve, çay, meyve suyu ve
diyet kolayı çıkartırken birden telefonunu masada bıraktığını hatırladı.
Panikle toparlandı. Külodundaki ıslaklığa aldırış etmeden tuvaletten çıktı. Dar
holü geçti ve oturduğu masaya baktı. Bir şişe, yarısı sarı bir sıvıyla dolu
uzun bir bardak ve mönü kartı görebildi. Yaklaştı, telefonu masada yoktu.
Hemen yakındaki masada oturan liseli tipli iki kız telaşlı halini
süzüyordu. Onlara telefonunu sordu. Kızlar omuzlarını silkti. Ufuk etrafına
baktı. Bütün müşteriler bu işin içinde olmadan biri kimseye çaktırmadan
telefonunu cebine atamazdı kolay kolay. Yine de aparat ortalıkta yoktu. Eğilip
masanın altına bir göz attı. Haliyle bir şey göremedi. Doğruldu ve etrafına
bakındı. Garson kız yanına gelince ona durumu anlattı. Kimse bir şey
görmemişti. Ufuk’un tuvalette bulunuş süresi taş çatlasa iki üç dakikaydı. Onun
yokluğunda oturanlardan hiç kimse yerinden kalkmamış ve içeriye yeni bir
müşteri gelmemişti. Boyama sarışın, yorgun yüzlü, hafifçe Beyonce’yi andıran
kız bundan çok emindi.
Ufuk ‘Şeytan aldı götürdü, satamadı getirdi’ diye düşündü. Babaannesi
küçüklüğünde bir şeyini yitirdiğinde böyle söylemesini öğütlerdi. Sezgileri
aparatı kim aldıysa onu çoktan okuttuğunu fısıldamaktaydı. Millete daha fazla
tuhaf sahne garnitürü olmamak için kızdan hesabı istedi.
*
Ufuk parmağıyla telefonunun ekranına dokundu. Yine aynı kafedeydi.
Öğlenden sonra olduğu için masalar silme doluydu. Aradan tam tamına on gün
geçmişti. Telefonunu yenilemişti. Samsung Galaxy S4’üyle mutluydu, havası
yerindeydi, ama aparatın 15.13 hattı kapalıydı. Sekiz günde üçü on üç geçelerde
çektiği SMS’ler bir sorun yaratmamıştı. Yirmi biri Serdar’a, altısı Merve’ye
olmak üzere toplam yirmi yedi SMS çekmiş, tek bir sonuç alamamıştı. Bir sonuç
vardı tabii. Serdar kibarca, ‘Beni lütfen bir daha rahatsız etme’ yazmıştı.
Merve de, ‘Dilinin altında bir şey mi var senin?’ diye sormuştu yolladığı sudan
mesajlar nedeniyle.
Bu
arada Serdar hastaneden taburcu olmuştu. Havalı hayatına kaldığı yerden devam
ediyordu. Merve migreni ancak beş günde atlatabilmişti. Doruk’un topallaması
belli belirsiz olsa da sürüyordu. Kendisine ait muazzam bir eser erozyonla yok
olup gidiyor gibiydi. Yakında hiç izi kalmayacaktı.
Ufuk bir yanıyla 15.13 hattının bahşettiği gücü özlüyor, diğer yandan
millete vereceği zarar sınırlı kaldığı için haline şükrediyordu. Belki ileride
bu hat yine açılırdı. O zamana kadar
Ufuk üzerine çok düşünmüş taşınmış olacağı için oyuna böyle çocukça bir
şekilde kapılmazdı. Delikanlı bunları düşünürken telefonu ‘Mesaj var’ sinyali
verdi.
Aparatı alıp baktı. Bir anda tüyleri diken diken olmuştu. Mesajı
yollayanın ismi Ufuk Keskin’di. Saatine baktı. 15.13’tü. Parmağının ucu ekrana
birkaç milimetre kala durakladı. Az kalsın dokunmatik süreç çalışacaktı.
Parmağının ucunda açılmak için sabırsızlanan hattın yarattığı karıncalanmayı
hissediyordu.
Ufuk aparatı anorağının sağ cebine koydu. Hesabı ödeyip çıktı. Kıbrıs
Şehitleri Caddesi’nde yürürken kulakları uğulduyordu. Bu ne demekti? Bir Ufuk
Keskin daha mı vardı? 15.13’ün sırrını bilen? Paralel evrenler kesin kanıtlana
kadar onun için sadece öykü ve filmlerde mevcuttu. Kendini göstermekten sakınan
utangaç hortlaklardan tırsma yaşını geçmişti. Ufuk elle tutulan şeyler
dünyasının çocuğuydu. Bu Kem gözlü SMS işi her neyse kendi biricik beyin
evreninin mamulatıydı. Ona bir adet bombalı SMS yollanmıştı. Bu açıktı. Kendi
adının kullanılması tali bir öneme sahipti. Esas nokta hedef olarak
seçilmesiydi.
Açsa, okusa tıpkı annesi, Merve, Serdar ve Berke’nin olduğu gibi başına
bir iş gelecekti. Beklenmedik bir kaza, pizza motorunun çarpması, felç
geçirmek, beyin kanaması, ard arda içtiği gazlı içeceklerin midesini
parçalaması gibi durumları hayal etti. Telefonun çalınması olayı daha bir gizem
kazanmıştı diğer yandan. Birisi defterini dürmek istiyordu besbelli.
Parmaklarıyla cebinin üstünden telefonuna dokundu. Sonra kol saatine
baktı. 15.21’di. Yarına kadar sorun yoktu. Yarın tam 15.13’te bir SMS alacaktı.
Sonraki günde de. Daha sonraki günler de. Ta ki, açıp mesajın içeriğini okuyana
dek. On yıl, yirmi yıl, yaşı elverse elli yıl sabırla bekleyecekti bu kurgu.
Hergün bir kez kapısını çalacak ve içinde uyanan öfke, merak karışımının
bumlamasını bekleyecekti.
Ufuk sol eliyle gözlerindeki yaşları sildi ve etrafındaki insanları
sıradan sorunlarla halleştiği için kıskandı. Bir şeyi çok iyi idrak etmişti.
Hergün 15.13’te gelecek olan SMS’leri geri kalan ömründe hiç açmaması mümkün
değildi. Yarınkine bile dayanabileceği şüpheliydi. Parmağıyla şöyle bir
dokunacak ve sonrasında ne olacaksa olacaktı.
İçini çeke çeke yürüdü. Kordon’a çıktı. Hava soğuktu ve ortam biraz
pusluydu. Karanlık çabuk sökecekti. Bir şey çok kelekti. ‘Belki yarın 15.13’te
SMS gelmeyecek. Bu tek kerelik bir cinnet. Bu iş kapanıp gidecek’ düşüncesi
içinde minicik te olsa bir umut ışığı yakmıyordu. Çok tuhaf bir hissiyatı
deneyimliyordu. Şimdi gökyüzünde belirecek olan dev bir UFO’yu hayal
edebiliyor, ama bugünkü SMS atağının bir kerelik olduğunu varsayamıyordu.
Babaannesi arkadaşlarına sık sık ‘Müzmin bronşitim var’ derdi. Bugünkü SMS’te
böyle kronik bir yapı vardı. Sezgileri var gücüyle bunu söylüyordu.
Yirmi üç saat otuz dokuz dakika göz açıp kapayana kadar geçecek ve
kapısı bir kez daha çalacaktı. Ve Ufuk kapıyı açıp şöyle bir bakacaktı. Nasıl
olsa işin içinde ölüm yoktu. Kapıyı açacak, on gün önce Merve’ye ve Serdar’a
yollamayı düşündüğü dört adet SMS’in yükünü bir arada karşılayacaktı. Sonra?
Sonra da bu mesele bitecekti inşallah.
Balçova –
Aralık 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder