VII. BÖLÜM (21.07.2007)
“….Bu sabah uyandım. Amsterdam’daki yüzler değişmiş… Bakkalın, ev doktorumun, kondüktörün, köpek gezdiren komşumun yüzleri eskisinden farklı. Hepsinin değil. Tamamen değil. Bazılarının ki çok belirgindi. Hayır delirmedim. Farklı diyorsam bir bildiğim var. Gidip başka semtlerdeki yüzlere de baktım. Değişmeyenler azınlıkta desem yeridir. Çeşitli değişim aşamasında olanlar kaplamış sokakları. Ciddi bir salgın var. Kimse beni ciddiye almayacak biliyorum, ama uzaydan bir müdahale söz konusu olmalı. NEP galaksisinden. Sonunda geldiler işte. Başka bir izahı mümkün mü?
…….
İşgal var. Yüzlerimiz elden gidiyor. Bir sabah uyanınca tanıdığım, bildiğim herkesin tamamen farklı birilerine dönüşeceğini keşfetmekten korkuyorum” diyerek anlatıyor Sadık Yemni, Hollanda’daki keskin değişimi. Hüseyin Altınalan
“Sadık Yemni’nin Muhabbet Evi” adlı
romanından.
Theo van Gogh’un öldürülmesiyle yükselmeye başlayan yabancı karşıtlığından yola çıkarak, Avrupa gerçeğine içeriden bakan Usta yazar Sadık Yemni, “Muhabbet Evi” romanında , “Yabancılaşmaktan, duyarsızlaşmaktan, vicdansız, duyarsız tüketim canavarı çocuklar yetiştirmekten, antidepresansız yaşayamamaktan korkuyorum. En çok da gereksiz yere benden korkan yerlilerden korkuyorum. Çünkü burada yaşıyorum” diyor. Ve yabancıları içine almakta zorlanan Avrupa ile Avrupalı olmak ya da olmamak çizgisinde sıkışmış yabancılar arasındaki gerilimi ve Hıristiyan dünya ile Müslüman dünya arasındaki yabancılığa dikkat çekiyordu…
Ana tema olarak bu konuları ele alması başına iş açıyordu….
Hatırlarsanız Hollanda’da, gerek politikacılar gerekse yetkililerce yabancılara karşı ağır açıklamalarda bulunulmuştu. Ancak, bu sözlerin ötesinde daha da ileri gidilmiş, “Göçmenlere yönelik politikaları sert bulan, yumuşatılması yönünde açıklamalar yapan aydınlar tehdit edilmişti. Bazılarına mermili mektuplar gönderilerek gözdağı verilmişti.
Biz de bu tehditlerden nasibini almış usta kalem Sadık Yemni ile Hollanda’daki değişimi konuştuk:
Hollanda özgür, ama giderek polis devleti olma yolunda
Gerek romanlarınızda gerekse beyanatlarınızda, Hollanda’da yaşayan yabancıların “artık kendilerini eskisi kadar özgür hissedemediklerini” belirtiyorsunuz. Neden?
Çoğu insan, çeşitli çevrelerin baskısını üzerinde hissettiği için bildiklerini söylemekte tereddüt ediyor. Hollanda halkı, kendi ulusunu kollayan bir halk. Bizlere göre daha milliyetçi davranıyorlar. Keşke bu huy, bu özellik bizlere de sirayet etse. Türkiye’de milliyetçilik maalesef çok zayıf… Elbette, herkesin kendi menfaati vardır, ama ülkenin genel menfaatlerini korumak zorundasınız. İşte bu anlayış, Hollanda’da çok güçlü.
Peki, Hollanda insan hakları konusunda şu anda ne durumda?
Hollanda, aslında refah seviyesi çok yüksek, pek çok standardı yakalamış, insan haklarının korunduğu bir yer, özellikle de kendi insanlarına karşı… Ama bunun yanında birtakım aksaklıklar da var elbette. Son zamanlarda politik bakışta bir değişikliğe gidileceği gibi bir görünüm var. ‘İçeride ne olursa olsun, dışarıya yansımasın’ görüşü hâkim. 2002 yılına kadar Hollanda’yı dışarıdan tanıyanların sayısı çok azdı. Bizler bu ülkede yaşamamıza rağmen Hollanda’yı hala tam olarak tanıyamadık.
Hollanda’nın görünen yüzüyle gerçek yüzü aynı değil
Yani, dışa kapalı oldukları söylenebilir mi?
Evet, biraz dışarı kapalı oldukları söylenebilir. Ancak özel bir girişimde bulunmak, araştırmak ve ilgilenmek isterseniz, Hollanda toplumunu tanıma imkânı bulursunuz. Tabii tüm gerçekleri dışarıya birebir yansıtmıyorlar. Ancak bunu olumsuz anlamda algılamamak lazım fakat gerçek bu… Hollanda’nın görünen yüzüyle gerçek yüzü aynı değil. Bildiğiniz gibi 2002 yılında burada politik bir cinayet işlendi. Bu ülkeyi çok çalkaladı. Tüm dünyanın dikkati Hollanda üzerine çekildi. Dolayısıyla bu ülkeyle ilgili daha çok araştırma yapılmaya başlandı. Küreselleşmenin etkileri hızlanmaya başladıkça, Hollanda da dünyaya açılmaya başladı ister istemez. Bütün bunlara bu açıdan baktığınızda, 2002’den sonra buradaki gelişmeler daha fazla dikkat çekmeye başladı. Hollanda’daki yabancıların uyumu meselesi sosyal bir sarsıntı meydana getirmeye başladığında, diğer ülkelerin dikkatlerinin de buraya yönelmesine yol açtı.
Hollanda’da yaşanan bu sert dönüşümde hangi faktörler etkili oldu?
Birbirine bağlı olayların gerçekleşmesi, Irak işgali ve diğer gelişmeler bazı dengeleri değiştirdi ve karmaşık bir yapı oluşturdu. Geçmişe göre daha liberal görünen ülkede, ekonomik sorunlar çıktı. Bazı aşırı sağcılar prim yaptı, bu arada. Mesela ‘Müslümanlar burada kalmak istiyorsa, Kuran’ın yarısını yırtıp atmalılar’ gibi kabul edilemeyecek sözler sarf ediyordu bazı politikacılar. Bunları söyleyerek prim yapıyor, mecliste sandalye sayısını artırabiliyorsanız, o ülkede ciddi bir sorun var demektir. Ama tabii ki bunların yanında, sağduyulu çoğunluğun duygularını yansıtan siyasetçiler de mevcut. Yabancı karşıtlığıyla bir yere varılamayacağını anlayan insanlar da çok.
- Yabancılar, özellikle de Türkler bu duruma karşı nasıl bir tavır koymalılar?
- Buradaki Türk kuruluşları, kendi vizyonlarının yettiği kadar tepki veriyorlar. Ne yapmalılar sorusuna gelince, bunun cevabı biraz zor tabii ki. Belirli politik alanlar var. Görüşlerinizi bu alanlarda ifade ediyorsunuz. Yanlışlara karşı tepkinizi dile getiriyorsunuz. Bunlar yapılıyor. Tabii ki biraz manipüle de ediliyor. Bu da bir yere kadar normal aslında… Ama birlikte daha iyi bir geleceğe doğru baktığımızda, birlik olunursa çok daha faydalı işler yapılır. Aydınlara düşen görev, tahrik edici açıklamalar, girişimler yapmamaktır. Bu gibi davranışlar iki tarafa da zarar vermekten başka bir işe yaramaz.
Hollanda’da yaşayan Türk aydınlar nasıl bir tepki gösteriyorlar?
1980’lerden itibaren buraya göç edenlerin çoğu siyasi nedenler yüzünden gelmişlerdi. Bunların en azından onda birlik kısmından benim beklentilerim vardı. Hollandalı politikacılarla, yazarlarla ve halkla daha sıkı ilişkiler içerisine girmelerini ümit ederdim, ama öyle olmadı. Buraya gelen Türkler kendi içlerine kapandılar, asosyal oldular. Aydınlarımızın ortaya koydukları herhangi bir araştırma eseri yok. Arkalarında kalıcı eserler bırakmalıydılar. Teorik olarak bilgi noksanlığımız olduğu için de aydınlar arası yeterince bir kaynaşma olmadı. Buradaki aydınlarımızın çok azı müstesna, bu ülke hakkında yeterli bilgileri de yok. Dolayısıyla yeterli bilginiz olmadığı takdirde, gelişmelerin asıl mahiyetini anlayamazsınız. Sizin hakkınızda ne gibi şeylerin olup bittiğini, nasıl planların döndüğünü bilemezsiniz.
Hollanda ‘özgür’ imajına zarar veriyor
- Bu durumda, Hollanda gerçekten özgür bir ülke mi?
- Dünya geneli göz önünde bulundurulduğunda bence özgür bir ülke. Ama giderek polis devleti olma sürecine girmiştir. Bu durumdan yalnızca yabancılar değil, yerli halk da muzdarip. İnsanlar sürekli gözleniyor, yaptığınız her şey kontrol altında. Herkes her an fişlenmeye hazır. Bu da eski ‘özgür’ imajına zarar veriyor. Yalnızca Müslüman ülkelerin gözünde değil, tüm dünya gözünde Hollanda’nın imajı zedelenmiştir.
- Bir de basın özgürlüğünü sormak istiyorum…
- Basın özgürlüğü var tabii ki, ama Türkiye’deki gibi. Medya mensupları inanılmaz paralarla çalışıyorlar. Bu da bazı zorunlulukları olduğunu göstermeye yetiyor tabii ki.
- Hükümeti ya da kraliçeyi eleştiren bir haber yahut karikatür yayınlanabilir mi peki?
- Evet. Yayınlanıyor. Daha demokratik zamanlarda, örneğin 70’li yıllarda daha fazla vardı. Bütün dünyada olan şeyler burada da oluyor. Kapalı aile toplumunun medyası da aynı şekilde kapalı oluyor biraz.
Açıkça tehdit edildim
- Yabancılara yönelik yasalar var, gelişmeleri eleştiren aydınların tehdit edildiği söyleniyor. Doğru mu bu?
- Kesinlikle doğru. Bunlardan bir tanesi de benim. Devlet tarafından açıkça tehdit edildim bu konuda. Mesela ben bir kitap yayınladım, ‘Muhabbet Evi’ diye. Bu kitapta herkesin bildiği şeyleri yani gizli olmayan şeylerin pek azını söylediğim halde bu kitabın basılamayacağını söylediler. Hatta şu anda sizinle yaptığımız bu görüşmenin bile bir şekilde dinlendiğinden eminim. Ama rahatım, çünkü bir aydın bildiği gerçekleri kendinden emin bir şekilde ifade edebilmelidir. Beni takip ettiklerine de kaç kez şahit oldum. Bir çeşit ev hapsindeyim yani, sürekli izleniyorum. Bunun bana faydası da yok değil. Evde daha çok bulunduğum için, çalışmalarımı rahatça yapabiliyorum.
Mesela burada başörtülü kadınların taciz edildiğine şahit oldum.
Onları nasıl taciz ediyorlar?
Mesela, arabalarının farlarını açıp onlara ya da evlerine doğru yönlendiriyorlar…
- “Kopenhag kriterlerine uyması için Türkiye’ye baskı yapan Hollanda, bu kriterlere kendisi uymuyor” şeklindeki değerlendirmeler konusunda neler söyleyeceksiniz?
- “Tencere dibin kara, seninki benden kara tarzı” kabul edilebilir bir şey değil. Nasıl Türkiye’de birtakım aksaklıklar varsa, Hollanda’nın da var. Ama sorun, sanki yalnızca Türkiye’nin eksikleri var da kendilerinin yokmuş gibi davranmaları. Bu tahammül edilecek şey değil. Tepkimizi çeken şey de bu zaten.
http://www.patronforum.com/forum/showthread.php?tid=6173
-----------------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder