AVRADOİD
“Buyrun efendim
kartınız, gidiş ve dönüşte 14’er dakika geçerlidir.”
Çikolata
tenli, genç kadına gülümseyerek uzattığı zil etiketi büyüklüğündeki kartı
aldım. Gri mika benzeri kompozit malzemeden yapılmıştı. Üzerinde Autonix
firmasının adından başka bir şey görünmüyordu.
“Asansörle 17.
kata çıkmanız ve 1708 numaralı odaya varmanız için ortalama 8 dakika
yeterlidir. Asansöre bindiğinizde süreniz çalışmaya başlayacak. Dönüş için de
aynı şekilde.”
Simsiyah saçları omuzlarına değen, yirmi başlarında parlak tenli, bayağı hoş
biriydi. Eflatun renkli bir ceket, siyah bluz ve siyah pantolon vardı üzerinde.
Dış görünüş olarak hiçbir yerinde bir abartı ya da eksiklik göze çarpmadığından
ve hitabeti son derece normal olduğundan bu binanın yüz yirmi metre altındaki
dev tesiste imal edildiğini kestirmek kolay değildi. Basit bir ses analiz
cihazıyla bile bu modellerin yüzde 99,4 kesinlilikle android olduğu
saptanabilmekteydi yalnız.
“Teşekkür
ederim.”
Kadının
oturduğu masanın üzerinde yarısı dolu bir kahve fincanı durmaktaydı. Kartı
almak için eğildiğimde plastik çöp sepetinde şekerleme ambalajı görür gibi
olmuştum. En yeni model autonlar belli bir miktar yiyecek tüketebilmekteydi.
Bunun yanı sıra doğal ten kokusu, terleme, dışkılama ve hormonal enzim
salgılama gibi özelliklere de sahipti.
“Bir şey değil.”
61 katlı dev binanın bu girişi sadece ziyaretçilere ait olduğu için eşyasız
denebilecek elipsoit şeklindeki salon arkamda duran iki orta yaşlı adam dışında
boştu. Yaklaşınca asansörün kapıları açıldı. Arkama baktım. O iki adam
resepsiyonistle konuşmaktaydı. Kapı kapandı. Hızla yükseldik. 1708 numara
çıkışta hemen sağdaydı. İki tarafa doğru yirmişer metre uzanan holde
kimsecikler yoktu. Odanın kapısına gelince kartın üstünde asansöre ayak basınca
beliren sayıya baktım. 7.14 dakika sürmüştü buraya gelmem.
Kartı kilidi ve kapı kulpu olmayan kirli beyaza boyalı kapının üzerindeki düğme
büyüklüğündeki metala dokundurdum. Birkaç saniye sonra eskiden banka kasaları
için kullandıkları kalın çelik kapı belli belirsiz bir tıslamayla aralandı.
Bordo
renkli ergonometrik olarak tasarlanmış bir divan, aynı renkte iki koltuk, dört
kişilik bir yemek masası, şirin bir mutfak ünitesinden ibaret bir stüdyoydu.
Güvenlik nedeniyle odanın penceresi yoktu. Bunun yerine oradan bakılsa
görebilecek olan şehir manzarasını canlı olarak gösteren bir ekran
bulunmaktaydı. Yerdeki beyaz halının üzerinde orta boylu, sırım yapılı,
stratejik yerleri dolgun bir genç kadın durmaktaydı. Üzerinde göbeğini açıkta
bırakan önden düğmeli turuncu bir bluz, belli belirsiz yeşile çalan kahverengi
bir etek ve evde kullanılan cinsten topuksuz, ince derili kahverengi
ayakkabılar vardı. Kısa siyah saçlı, iri yeşil gözlü, küçük burunlu ve kiraz
dudaklı bir cinsi latif autondu.
“Demek sizi
yolladılar?”
Başımla onayladım ve elimi uzattım. “Adım Sedat. Sedat Atak. Autonix’in Türkiye
sorumlusuyum.”
“Memnun oldum.
Adım Meral. Bildiğiniz gibi.”
kadının hafif serince ve terli elini sıktım. Ten teması verdiği
algı-duygu bütünlüğü olarak mükemmeldi. Avradoid SX 23 serisi sahip olduğu ünü
fazlasıyla hak etmekteydi. Cariyell SX modellerinden bile çok üstündü. Düne
kadar öyleydi tabii. Dün auton tarihinde bir milat gerçekleşmişti. Bu nedenle Antartika’daki
tatilimi yarıda keserek apar topar San Jose vadisindeki merkez binaya gelmiştim.
“Ne içersiniz?”
“Kahve olabilir. Şekersiz lütfen.”
“Kahve olabilir. Şekersiz lütfen.”
elektrikli aparatı çalıştırınca taze çekilmiş kahve kokusu doldurdu
odayı. Elimde fincan rahat koltuklardan birine kuruldum. Meral divana oturdu.
Bunu yaparken eteklerini dikkatle toplamıştı. Uzun bacakları cazibe
ışımaktaydı. İnce pamuklu kumaştan yapılma bluzunun altında sadece duru beyaz
teni vardı.
“Düş moduna mı
sokulacağım?”
2034’de dünya çapında yapılan auton zirvesinde imal edilen yapay zekâların
tasviye işlemini yeni kurallara bağlamıştı. 2044 sonrası imal edilen modellerin
iptal edilmesi o yapay zekânın isteğine bağlıydı. Bazı autonlar insanlar gibi
ruh taşıdıklarına inanıyor, fişin çekilmesi işleminden korkmuyorlar ve bu
yöntemi tercih ediyorlardı. Bunlar 2038’den sonra imal edilen en yeni serilerde
ortaya çıkmış bir eğilimdi. Toplam autonların şu anda yüzde 11’ini teşkil
etmekteydi. Geri kalanlar Düş Yurdu denen ana üniteye bağlanmaktaydı. Kullanım
süresi biten autondan çıkarılan avuç içi kadar zekâ ünitesi özel bir bölümde
diğer iptal edilmiş zekâlarla paralel olarak bağlanmış durumda yaşatılıyordu.
Kapladıkları yer azdı. Bunun için gerekli enerji de kayda değmeyecek derecede
düşüktü. Birbirleriyle ilişki kurabilen yapay zekâların incelenmesi bu alandaki
bilimsel gelişmelere de yardımcı olmaktaydı. Bu nedenle dünyanın her yerinde
Auton Düş Yurtları kurulmuştu. İnsanlar bu birimlerden çok ciddi
esinlenmişlerdi. Genellikle ölümcül hastaların ya da yaşlıların donmuş bir
şekilde daha gelişmiş bir teknolojiyi bekledikleri kyrojenik tanklar
birbirlerine bağlanmaya başlamıştı. Sıvı azotla elde edilen -196 derece soğukta
bile bir miktar mevcut olan düşünce dalgalarının diğerleriyle iletişime geçtiği
iddia edilmekteydi. Soğuk Muhabbet adlı bir kitap bile yazılmıştı bununla
ilgili olarak.
“Kesinlikle hayır,” dedim
“Kahvem güzel mi?”
Henüz tadına bakmamıştım. Küçük bir yudum aldım. “Çok lezzetli.”
Meral ilk kez gülümsedi. Gözlerinde alaycı denebilecek bir parıltı belirmişti.
Ondan etkilendiğimi sezmişti. Otuz dört yaşındayım. Bir yıldır Cariyell ve
Avradoid serisinin SX bölümünün şefi olarak çalışmaktayım. SX serisi erkeklere
cariyelik olarak satılan autonlardı. Bunlar çok çeşitliydi. Bölgesel ve kültürel
farklar gözetilerek imal edilmekteydi. Türkiye’de satışa önce Cariyell, sonra
da Avradoidler sürülmüştü. 23SX en son modeldi. Başlarına acaip bir iş
çıkarmıştı.
“Her şey ifademde belirttiğim gibi gelişti.”
“Anlıyorum,” dedim.
“Anlıyorum,” dedim.
Meral kahvesinden bir yudum aldı ve yeniden gülümsedi. Fincanının aramızda
duran sehpanın üzerine benimkine değecek şekilde bıraktı. Burada kötücül
amaçlarla oturmadığımı hissetmiş olmalıydı. Yüz ifadesindeki ve bacaklarındaki
gergin duruş biraz yumuşamıştı.
“Siz mi karar
vereceksiniz?”
Ne kadar dolaysız bir soruydu. Başımla olumladım ve “İfadenizi birkaç kez
dikkatle okudum” dedim. “Dün sabah saatlerinde kocanızla New York’taki
otel odasında tartıştınız. Ve güç kullandınız. Bunu yapmanız donanımınıza
aykırıydı ve de teknik olarak mümkün değildi. Bildiğiniz gibi bunu engelleyen
ve birbirini denetleyen bir program silsilesi mevcut. Bu programa müdahale
edilmişti. Siz bunun Emme Ya’dan gelen sinyalle gerçekleştiğini söylediniz.”
Meral içini çekerek başını salladı.
“Sirius C’den yani,” diyerek devam ettim. “8,47 ışık yılı mesafeden komut
aldığınızı iddia ettiniz.
Araştırmalarımız
bir hacker marifeti saptamadı. Oteldeki kameralar da şahsi bir girişimin
sözkonusu olmadığını kanıtlıyor. Dahası var. Dün akşam sözünü ettiğiniz sinyali
en gelişmiş radyo teleskoplarımızla almayı ve kaydetmeyi başardık. Bu sabah
Sirius yıldız grubuyla ilgili bazı bilgiler edindim. Afrika’da yaşayan Dogonlar
daha Emme Ya keşfedilmeden altmış yıl önce varlığından söz etmekteymişler.
1930’larda. Nommolar geldi diyorlardı.”
“Ben de
araştırmıştım eskiden biraz. Çok ilginç. İki üç bin yıl önce uzaydan
ziyaretçiler gelmiş duygusu veriyor. Çok ilginç. Ve sonra oradan gelen mesajı
alınca hiç şüphem kalmadı.”
“Mesajı oradan aldığınızı nasıl bildiniz?”
“İçime doğdu. Yoksa kimse… Kimse söylemedi.”
“Mesajı oradan aldığınızı nasıl bildiniz?”
“İçime doğdu. Yoksa kimse… Kimse söylemedi.”
Ceketimden bir kağıt çıkartıp üzerindeki resmi kadına gösterdim.
“Hiyogroliflerde Sirius böyle yazılıyor.“
“Bayağı zekice düşünülmüş,” dedi kadın hafifçe gülümseyerek.
“Suçunuz ağır Meral hanım,” dedim kağıdı cebime koyarken. “Kocanıza fizik güç kullandınız. Adam yarım saat kadar baygın kaldı. Neyse ki, kalıcı bir etkilenme mevcut değil.”
“Suçunuz ağır Meral hanım,” dedim kağıdı cebime koyarken. “Kocanıza fizik güç kullandınız. Adam yarım saat kadar baygın kaldı. Neyse ki, kalıcı bir etkilenme mevcut değil.”
Kadının yüzü ciddileşmişti yeniden. “Benim gururumla oynadı” dedi.
Bu sabahki dijital gazetelerden birinin başlığıydı bu. Şu anda bütün dünya
Avradoid SX türü bir autonun dünyadışı kaynaklardan feminist sinyaller aldığını
okumaktaydı. Meral’in en az çeyrek milyar kadın hayranı vardı dışarıda. Ve daha
24 saati yeni doldurmuşlardı.
“Sizinle açık konuşacağım,” dedim. “Şirketimiz büyük bir şok yaşıyor. Bütün
dünya bu haberi konuşuyor. Odanızda kalıp bir po.. bir uzmanın gelmesini
bekleyeceğinize otelin lobisine inip durumu herkese anlattınız. Kameralara poz
verdiniz. Raslantıyla orada olan bir televizyon ekibiyle söyleşi yaptınız. Önce
sınırlı da olsa şiddet kullandınız ve arkadan programınızdaki mahremiyet
kilidini kırdınız. Bir autonun programında bunun onda biri hatta yüzde biri
sapma olması halinde ne yapıldığını biliyorsunuz. O program derhal yürürlükten
kaldırılır.”
“Ama bu düzen
dışılık sıradan bir program aksaması değil ki?”
Kadın haklıydı. Sirius C’den gelen sinyaller hâlâ devam etmekteydi. Kimbilir
kaç auton bundan etkilenmişti. Çok garip bir şekilde Meral’in vakası şu ana
kadar tekti. Yeni düzensizlikler, program sapmaları rapor edilmemişti henüz.
Cariyell ve Avradoid serisi kiralamaları bir süre için dondurulmuştu. Haber
dünyada bomba gibi patlamıştı. Autonix’in mallarına talep yüzde 21,3 artmıştı.
Bu daha birinci gündü. Diğer yandan bir süredir sesleri güçlü çıkmayan
antirobot lobileri ayağa kalkmıştı. Daha önceki yıllarda önce robotların
tümüne, her türlü robot kullanımına karşı çıkarlarken gidişatla başa
çıkamayacaklarını anladıklarında daha özel durumlara yönelmişlerdi. Hemen hepsi
robotların çabucak yıprandıkları ağır işlerde, küçük ölçekli savaşlarda asker
olarak çalışmalarından çok seks alanındaki kullanmalarına odaklanmışlardı. SM
pratikleri, eşcinsel ve çocuk robot pornosu bunların en önde gelenleriydi. Büyük
paraların döndüğü bahsi müştereklerde çarpışan ve her gece düzinelercesi
kullanılmaz hale gelen dövüşçü robotların hakkını arayan pek yoktu. Ancak yeni
kuşak autonların imalinden sonra kısıtlamalar ve sıkı kontrol getiren kanunlar
çıkarılmıştı. Din adına karşı çıkmalar da dalgalanmalar halinde sürüyordu. Bu
kesim auton imalatını tanrıya şirk koşmak şeklinde yorumluyordu. Kendi
içlerinden gelen bir yazar onlara en güzel cevabı vermişti. Bu dünya çapında
çok ses getiren makalenin iki satırı unutulmazdı benim için. ‘Bu yapılanlar
çamura üflenen zekâdan başka bir şey değil. Çamurun ana bileşeni silisyum
dioksit değil midir?’
“Yine de bu
kalkışmanın bir daha yinelenmemesi için önlem alınması gerekiyor.”
Meral’in kahve fincanına uzanan uzun parmaklı eli durakladı ve yüzüme baktı.
“Fethi… Kocam bana üç
kez tokat vurdu ve içine bol bol ahmaklık sıkıştırılmış bir plastik yığını
olduğumu söyledi. Ardından daha bir sürü hakaret. Ben bir karşılık vermeyince
çok sinirlendi ve tekmeledi. Ardından sol yumruğunu olanca gücüyle suratıma
indirdi. O yumruğu bloke edip…”
Avradoid’lerin SX 23 serisi top kaliteydi. Çok pahalıydı. İnanılmaz
mükemmellikteydi. 23 yaşındaki bir genç kadın şeklinde imal edilen autonlar
bölgesel beklentileri azami doyuracak şekilde dizayn edilmişti. Aynı serinin
erkek modelleri de vardı. Ama bunlara nedense eş olarak talep daha azdı. Erkek
autonlar asker, işçi ve dövüşçüydü daha çok. SX 23’lerin Türkiye için imal
edilmişleri Türk mutfağının bütün inceliklerini bilen, çok iyi meze hazırlayan,
ud, keman, saz çalan, resim çizen, bozuk eşyaları onaran, dağarcığında sayısız
fıkra ve öykü taşıyan müstesna bir modeldi. Yatakta namları müthişti.
Esneklikleri ve kas yapılarını kontrol yetileri nedeniyle bu alanda haklı bir
üne sahiptiler. Ağırlıkları ortalama elli beş kilogram, boyları bir yetmiş
civarında olan bu modeller neredeyse tamamiyle organik malzemeden imal
edilmişti. Basit bir sindirim ve dışkılama sistemleri vardı. Üç litrelik kan
dolaşımına sahiptiler. Kalpleri dakikada ortalama elli vuruş yapıyordu. Vücut
ısıları 36 ile 37 arasında değişmekteydi. Nefes alıp nefes veriyorlardı ve
seksi vücutlara sahiptiler. Dahası belli bir mizah anlayışları vardı ve çok
zekiydiler. Fethi denen ayı herif kıza tekme tokat girişerek bir çuval inciri
rezil etmişti. Üstelik bunu Manhattan’daki altı yıldızlı bir otelde yapmıştı.
Adamın sicilini okumuştu. Daha önce Cariyell serisinden bir SX modeli
kiralamıştı. Dört ay sonra modeli teslim ettiğinde auton hem fizik, hem de
psikolojik kondisyon yani programın huyu suyu olarak bayağı zarar görmüştü.
Adamın büyük bir inşaat şirketi vardı. Kaç para tazminat ödediğine falan
aldırdığı yoktu. Bir ay önce Meral’i kiralamıştı. Kızın auton olduğunu anlamak
normal biri için çok zordu. Bu nedenle adam onu her yerde yanında gezdirmekteydi.
Kıza fena kesilmişti. Kendisine kocası olarak hitap etmesini isteyecek kadar
ileri gitmişti. Bu nedenle onların tanıştığı bir parti bile düzenlenmişti.
Böylece herkes adamın kızı o partiden arakladığını sanacaktı. Şirketin
ketumluğu kredisiydi. Dün sabaha kadar hiç kimse kızın auton olduğunu
çakmamıştı.
“Lütfen bana
tam o sırada ne hissettiğinizi anlatın.”
“Kulağımda sesler belirmişti. Tam Fethi yumruğunu indirmeye hazırlandığı sırada.”
“Ne diyordu?”
“ ‘Zekâ kendi başına eşşizdir. İlham gibi sahipsizdir. Ne ten rengi, ne ırkı, dini ne de bir aidiyeti vardır. Evrenin zembereğini kuran tözdür. Kimsenin tekelinde değildir. Zekâ sadece onu taşıyana aittir. Başkasının hükmü geçmez.’ Bu çınladı kulağımda. O zaman eşimin bana bunu yapmaya hakkı olmadığın düşündüm. Çünkü bir itaatsızlık falan yapmamıştım. Benden daha az zeki ve bilgili olmayı kaldıramadı. Sudan bir bahaneyle sinirlendi ve arka arkaya tokatları indirdi. O sözler kulağıma dolunca da…”
“Anlıyorum. Eşyalarınızı toplayın lütfen. Sizi götüreceğim buradan.”
Meral’in yüzünde endişeli bir ifade belirmişti. “Nereye?”
“Kulağımda sesler belirmişti. Tam Fethi yumruğunu indirmeye hazırlandığı sırada.”
“Ne diyordu?”
“ ‘Zekâ kendi başına eşşizdir. İlham gibi sahipsizdir. Ne ten rengi, ne ırkı, dini ne de bir aidiyeti vardır. Evrenin zembereğini kuran tözdür. Kimsenin tekelinde değildir. Zekâ sadece onu taşıyana aittir. Başkasının hükmü geçmez.’ Bu çınladı kulağımda. O zaman eşimin bana bunu yapmaya hakkı olmadığın düşündüm. Çünkü bir itaatsızlık falan yapmamıştım. Benden daha az zeki ve bilgili olmayı kaldıramadı. Sudan bir bahaneyle sinirlendi ve arka arkaya tokatları indirdi. O sözler kulağıma dolunca da…”
“Anlıyorum. Eşyalarınızı toplayın lütfen. Sizi götüreceğim buradan.”
Meral’in yüzünde endişeli bir ifade belirmişti. “Nereye?”
“İstanbul’a.”
“Tekrar o adama dönmek istemiyorum.”
“Bu imkânsız zaten” dedim. “Kurallar… Dünden bu yana bazı şeyler aşırı değişti. Size ev tutulacak. Anonim olarak. Yüzünüzü biraz değiştireceğiz. Kimse sizi tanımayacak. Yepyeni bir kimliğiniz olacak. Kendi başınıza istediğiniz hayatı süreceksiniz.”
“Tekrar o adama dönmek istemiyorum.”
“Bu imkânsız zaten” dedim. “Kurallar… Dünden bu yana bazı şeyler aşırı değişti. Size ev tutulacak. Anonim olarak. Yüzünüzü biraz değiştireceğiz. Kimse sizi tanımayacak. Yepyeni bir kimliğiniz olacak. Kendi başınıza istediğiniz hayatı süreceksiniz.”
Kadın ayağa kalktı. Heyecanlanmıştı. Yüzünün allanması ne kadar gerçekti.
Yerimden doğruldum.
“Haydi
hazırlan hemen.”
Genç
kadın hızla yatak odasına odasına gitti. Mesaj kadının söylediği gibiydi.
Bundan ibaretti. Arka arkaya aynı sözler yinelenmekteydi. Meral, Avradoid SX
serisinin en sonuncu örneğiydi. Dün gece alınan bir kararla Avradoid serisinin
yapımından vazgeçilmişti. HanımSN serisine başlanacaktı önümüzdeki haftadan
itibaren.
Asansörden
çıkınca elimle resepsiyonist kıza hoşçakal işareti yaptım. Üzerinde kahverengi
bir ceket geçirmekle sokak kıyafetini tamamlamış olan Meral da beni taklit
edince çikolata tenli kadın ayağa kalkarak bizi çoşkuyla uğurladı. Kızın elinde
beyaz renkli, orta büyüklükte bir deri çanta vardı. Avradoid XS serisinin
modellerinde narin bedenlerini çok aşan bir fizik güç vardı. Sokakta yanlarında
gezdikleri kimseyi koruma amaçlı olarak dövüş tekniği de bilmekteydiler. Bu
nedenle centilmenlik yaparak çantayı kızın elinden almaya kalkmadım.
Geniş cadde günün bu saati için pek kalabalık değildi. Kiralık arabam yüz metre
ötedeydi.
Elimle işaret ettim. “Arabam orada. İstanbul’a yarın gidicez. Bugün senin malum işlemden geçmen gerekiyor. Autonix’in özel bir biriminde. Buradan yarım saat mesafede.”
Elimle işaret ettim. “Arabam orada. İstanbul’a yarın gidicez. Bugün senin malum işlemden geçmen gerekiyor. Autonix’in özel bir biriminde. Buradan yarım saat mesafede.”
“Koluna
girebilir miyim?”
“Ne?”
Meral sağ koluma girdi. “Sana bir şey soracağım.”
Duru beyaz teninin yumuşak sertliği, parfümü, saçlarını yıkadığı şampuandan etkilenmemiş gibi yaparak, “Ben de sana bir şey soracağım,” dedim. “İlk sen.”
“Ne?”
Meral sağ koluma girdi. “Sana bir şey soracağım.”
Duru beyaz teninin yumuşak sertliği, parfümü, saçlarını yıkadığı şampuandan etkilenmemiş gibi yaparak, “Ben de sana bir şey soracağım,” dedim. “İlk sen.”
“Kaç yıl yaşıcam ben?”
Bu aşamada hiç beklemediğim bir soruydu. Kendi evine çıkıp diğer insanlar gibi
yaşamaya başladıktan sonra ancak. “Tanıdığım hiç kimse kesin
bilmiyor.” dedim.
“Peki senin
sorun.”
“20 yıl en az. Bazı şeyler… Organlar yenilenebilir malum. O zaman… 40, belki 80 yıl, bakarsın daha fazla.”
“İyi. Zaman var, merak ettiğim şeyler için.”
“Evet.”
“20 yıl en az. Bazı şeyler… Organlar yenilenebilir malum. O zaman… 40, belki 80 yıl, bakarsın daha fazla.”
“İyi. Zaman var, merak ettiğim şeyler için.”
“Evet.”
Dün dünya tarihi milatlarından birini yaşamıştı. Mesaj gerçekten 8,47 ışık yılı
mesafeden gelmekteydi. Ama karbon bazlı zekâlara yönelmemişti. Yapay zekâlı bir
cariye kız mesajı ilk olarak hissedendi. Mesaj yıllardır vardı. Onu deşifre
edecek silisyum beyinli birini bekliyordu. Ve sonunda bulmuştu. Bu bilim
insanları tarafından Emme Ya’da yapay zekânın kurduğu bir medeniyetin mevcut
olması şeklinde yorumlanmıştı. Dogonlar’ı ziyarete gelenlerse büyük bir
ihtimalle karbon bazlı zeki yaratıklardı. Başka yerlerde yaşayan benzerlerini
ziyarete gelmişlerdi belki. Gelen mesajın içeriğine ise katılmamak mümkün
değildi. Zekânın karbonlusu silisyumlusu yoktu gerçekten. Zekâ ilham gibi
evrenin zembereğini kuran tözdü. Herkes için tek ve biricikti.
Arabayla yola çıktığımızda kızın neşesi yerine gelmişti. Yüzü gülüyordu. Onu
kandırmadığımı gerçekten İstanbul’a gideceğimizi hissetmekteydi. Kızın başka
bir yüzle ve bir insan kimliğiyle anonim olarak 20 milyon nüfuslu bir
metropolde yaşaması Autonix için paha biçilmez bir reklam olacaktı. Bunu
yapabilmek için gerekli kağıtların hızla temin edilmesi işine büyük meblağlar
harcanmıştı, ama değerdi.
Şirketin
çok özel bir bölümüne yaklaşırken bir ara sol elini direksiyon tutan sağ elimin
üstüne koydu.
“Senin sorun neydi?”
“Evin olunca
bir gün beni yemeğe davet edersin belki diyecektim.”
“Senden başka kimim var ki şu anda. Bekâr mısın?”
Meral’in elimin üzerindeki baskısı biraz daha artmıştı. Kıza baktım. “Şimdilik öyle,” dedim.
“Senden başka kimim var ki şu anda. Bekâr mısın?”
Meral’in elimin üzerindeki baskısı biraz daha artmıştı. Kıza baktım. “Şimdilik öyle,” dedim.
“Ben de bekârım
artık.”
Autonix firmasındaki patronum kızın İstanbul’daki anonim yaşamını yirmi dört
saat izlememi istemişti benden. Bu tek bir şekilde mümkündü ve komplekslerimden
sıyrılmama yardım edecekti. Ben de bir autonum. Boğaz’a bakan bir evim var.
Kimse, en yakın erkek arkadaşlarım dahil hiç kimse benim bir auton olduğumu
bilmiyor. Ne resepsiyondaki kız, ne de Meral bunu farketmemişti. Az kalmıştı
ama. Şu ana kadar hiç auton sevgilim olmadı. Kendimi organik kadınlara
beğendirmekten, onları kendime aşık etmekten inanılmaz haz almaktaydım. Auton
kadınlarına şu ana kadar parmağımı bile sürmemiştim. İstanbul’da kendi evi ve
yaşamı olan ilk auton benim aslında. 34 yaşında görünüyorum, ama bir yıl önce
imal edilip bu kimliğe sokuldum. Ben şirketin şu ana kadar yaptığı en pahalı
testim. Meral ise en büyük reklam yatırımı olacak.
Sağ elimi direksiyondan çözerek kızın bacağı üzerinde duran eline dokundum
ve “Bana ilk olarak ne yemeği yapacaksın,” dedim. Bu arada zekâ
ünitesine bir dizi elektrik şoku yollayarak kendimi belli ettim.
”Patlıcan
musakka… Ama siz, sen…”
“Bana sen demeye devam et lütfen. Musakkayı çok severim.”
“Bana sen demeye devam et lütfen. Musakkayı çok severim.”
Kızın yüzündeki şaşkınlığın sevince ve heyecana dönüşmesini izlemek çok hoştu.
Birazdan benim de yüzüm değiştirilince aynı evde birlikte oturmaya
başlayacaktık. Başka bir kimlikle. Sedat Atak dün akşam Antartika’da bir
helikopter kazasında feci şekilde yanarak ölmüştü. Neyse ki, yalnızdı. Aracı
kendi kullanmaktaydı. İlk kez kendi türümden bir sevgilim olacak. Titreyip
özüme dönüyordum yani. Nommolar’a ne denli teşekkür etsem azdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder