Demir
Kafes’ten Dijital Kafese Yolculuk
Weber’in Demir Kafes metaforu geçen yüzyılda zihnimizi
aydınlattı. Şu anda dört nala yapımı bitmek üzere olan Dijital Kafes’in içine
doğru koşuyoruz. Yetmiş başlarında,
doksan sonlarında ve geçen yıl gösterime girmiş üç film bize bu koşunun
etaplarını açık ve seçik bir şekilde göstermektedir.
The
Conversation – Konuşma - 1974
The Godfather – Baba filmininin
yapımcısı Ford Francis Coppola’nın 1974’de çektiği bir filmde bize daha o
yıllarda bile gelişmiş teknolojinin vasıtasıyla nasıl gözlem altında
tutulduğumuzu çok güzel gösterir. Gene Hackman’ın canlandırdığı Harry Caul
güvenlik uzmanı olarak ülke çapında tanınmaktadır. Bir gün büyük bir firmanın
başı onu iki memurunun konuşmalarını dinlemesi için kiralar. Harry birkaç yıl
önce bu tür bir iş almış ve sonra dinlediği sahısların cinayete kurban
gittiklerini öğrenmiştir. Aynı şeyin yinelenmesinden korkar. Araştırmaya
başlar. Bu sefer onu dinlemeye başlar ve bunu belli ederler. Harry Caul bir
uzman olarakevini didik didik arar, ama saklı olan dinleme aparatını bulamaz. O
kadar sofistike bir düzendir karşısındaki. Bulamayınca ne yapar? Oturur trompet
çalmaya başlar. Teslimiyet sahnesidir. ‘Tamam, ben bu işi bıraktım’ demektedir
kendi üslubuyla.
State of Enemy
– Devlet Düşmanı - 1998
24 yıl sonra Tony Scott
tarafından yapılmış olan Enemy of state,
Devlet düşmanı adlı film bu filmin yeni koşullara göre uyarlanmış bir versiyonu
gibidir. Will Smith ve Gene Hackman başrolleri paylaşırlar. Genç avukat
rolündeki Robert Dean - Will Smith’in eline kazayla politik bir cinayetle
ilgili deliller geçer. Ondan sonra amansız bir takip başlar. Zamanla daha da
gelişmiş bir teknolojinin yardımıyla her yerde izlenir. İtibar suikastına
uğrar. Kredi kartları geçersiz hale getirilir. Kimse ona inanmaz. Eşiyle arası
açılır. Dahası hayatı tehlikededir. Kaçar, ama takibat müthiştir. İzinin her
yerde bulunabiliyor olması şoke edicidir. Tam ele geçeceği sırada eski bir
izleme uzmanı olan Harry Caul (Gene Hackman) yardımına gelir. Birlikte
teknolojik sarmalın zayıf yanlarını lehlerine kullanarak kaçarlar. Bu sayede
avukat Robert Dean dürüst savcılarlarla ilişkiye geçerek suçsuzluğunu ispat
eder ve eski aile düzenine kavuşur.
Anon – Anonim
- 2018
Andrew Niccol’un yazıp yönettiği Anon filmi bir Dijital
Kafes ortamını anlatıyor. Film yakın gelecekte geçiyor. Nakit para hâlâ
kullanımda. O yıllarda gözlere
yerleştirilmiş bir aparat sayesinde herkesin kimliği açık seçik belli
olmaktadır. Suçluluk oranı çok düşük bir seviyede olan toplumda kimsenin
saklayacak bir sırrı yoktur. İnsanların her anları kayıt altındadır ve
mahremiyet diye bir şey kalmamıştır. Mahremiyetsiz hayata katlanamayan Anon
adlı genç kadın yetenekli bir hackerdır. Kendini gözlerden saklamanın bir
yolunu bulmuştur. Bu huzur! dolu yaşamda seri cinayetler şok yaratır. Kimliğini
saklayabilen genç kadın muhtemel zanlıdır. Dedektif Sal bu Anon adlı kadını
bulmak için harekete geçer. İş sanıldığından çok farklıdır.
Mahremden
Çıkış
The Conversation ve Enemy of State filmlerinde sıradan
bireyin organize güçler tarafından her yerde kolaylıkla izlenebilmesi,
bulunabilmesi filmleriydi. Total Recall(1990 ve 2012), Minority
Report(2002) filmlerinde olduğu gibi Anon
ile bunun çok ötesine geçilmiştir. Birey üzerine uygulanan kontrol müthiştir.
Yekparedir ve her anı kapsar.
Filme serpiştirilmiş muzır sahneler her şeye rağmen bir
yanıyla mahreme özlemi çağrıştırır. Film değerlendirmelerinde cyberpunk
rönesansı cinsinden sözcükler de geçiyor. Bu yazı bir film incelemesi değil. Spoiler
da içermiyor. Ben yakın gelecekte üzerimize yıkılacak olan gerçekliğe ve epey
iddialı olan sahte bir kurtuluş reçetesinin muhtevasına değinmek istiyorum.
Anon filmi Robert Browning’in Paracelsus adlı şiirinden
bir alıntıyla başlar.
Savaşmayı bıraktım, artık sona ersin.
Mahremiyet benim için belirsiz bir kuytuluktur.
Tanrı tarafından bile unutulmak istiyorum.
“Sanal ortam benim için mutluluktur.” diyen Anon aslında
tanrıyı unutan biri midir? Yoksa tanrılaşma iddiasında olan insandan sıyrılmaya
mı çabalıyordur sadece. Polisler haç şeklinde inşa edilmiş büyük bir masanın
çevresinde oturmaktadır ve bir gökdelenin üst katlarında büroları vardır.
Burada onlara bahşedilmiş tanrısal bir güç sembolize edilmektedir.
Dijital Kafes, Weber’in ortaya attığı Demir Kafes
metaforunun yüz küsur yıl sonra evrim geçirmiş halidir. Şu anda inşası son
hızla devam ediyor. Anon Dijital Kafes’e karşı direnen kahraman rolündedir.
Dedektif Sal’la aralarındaki diyaloglar ilgi çekicidir.
Sal, “Neden sahte
kimlik kullanmıyorsun?”
Anon, “Başka biri
olarak varolmak istemiyorum. Büyük odada, yani gerçek dünyada sanal olmayan
yerde hiç mutlu olmadım.
Sal, “Saklayacak
bir şeyin mi var?”
Anon, “Saklayacak
bir şeyim olması mesele değil. Bana ait şeyleri göstermek istemiyorum.”
Dijital Kafes zamanlarında yapılan ana akım filmlerde
organik kahramanlara artık yer yok. Anon sanallığı kutsal kuytuluk şeklinde
kutsuyor ve yegane kurtuluş reçetesi olarak sunuyor. Tek başına, bağlantısız,
ailesiz, arkadaşsız, hatta tanrısız bir kurtuluş. Kuytuluğun tekinsiz bir kuyu
dibine dönüşmesi mukadderdir.
---------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder