8 Kasım 2019 Cuma

Külliyen Efemera


Tordemir Yazıları
Külliyen Efemera



Besili Atlar
Ellili yılların sonu ve altmışların başlarında nüfusu üç yüz elli bin civarında olan İzmir’de idrar, dışkı, saman ve at kokulu yerler vardı. At ahırları mahallelerin içersindeydi. İki katlı bir evin alt katının bu işe tahsis edilmesi olağan bir durumdu. Çarşıda pazarda önünden geçiliyordu. At arabalı gezici manavların geçtiği, yük taşımacılığının yapıldığı yerlerde bolca raslanan dışkılara basmamak için dikkatli olmamız sıkça öğütleniyordu. Bu kokuyu seviyordum. Hele uzaktan geldiğinde yaşama dair önemli bir öğe gibi algılıyordum.  Yağan yağmurun tam temizlemediği yerlerdeki rahiya da duyu skalasında bir başka dokunuştu. Şu anda bütün bunlar bir nostalji losyonu artık. Atın kas gücüne olan talep çoktan bitmiş durumda.

Basılı Kitaplar
Birinci Beyler Sokağındaki eski kitapçı vardı. Kemeraltı’na girer girmez kitaplarla haşır neşir olurdum.  Kitapçıyı önce bir tanıdığımızın babası, sonra da torunu çalıştırdı. Ben yaşamımın ilk yirmi dört yılında bu çok tanınmış eski kitapçıdan sayısız kitabı satın ve ödünç aldım.  Pardayanlar, Jules Verne ve Kemalettin Tuğcu romanları, Arsen Lüpen, Fantoma, Sherlock Holmes, Cingöz Recai ve Mayk Hammerlar, Tommiks, Teksas, Kinovalar, Çapkın Hırsız çizgi romanları çocukluğumun hayal örgüsünü teşkil etmekte ciddi bir rol oynadı. O eski kitapçı çoktandır yok. Sahafların çoğu da öyle. İnternet üzerinden satış ve AVMlere taşınan marka kitapçılar küçük işletmelere olan talebi azaltmış durumda. Ayrıca ilgi hızla okumadan dinleme ve izlemeye kayıyor.

Babıali
İkibin başlarından itibaren yolum sık sık Cağaloğlu’na düştü. Son yirmi senede kitapçıların, yayınevlerinin giderek azaldığını bizzat gözlemledim. Yerlerini turistik tesisler, butik oteller aldı. Küçük yayınevleri birer birer kepenk kapadı. Yayın dünyası yeni talep şekline göre konum aldı. Ünlü Babıali Yokuşu’nun yaptığı kültürel çağrışım sönükleşti ve giderek eski anıları süsleyen geçmiş haline dönüşmeye başladı. 

Kâğıt ve At Kokusuna Veda mı?
Çağrılan – KarsH (Nisan - 2019)  adlı romanımdaki başkarakterlerden Sabri Yadigar bu konuyu şöyle dillendirir:

Eski dünyanın bavulunu toplayıp gitmeye hazırlandığını görüyordu. Kâğıt üzerine kayıt giderek azalacak, bilinen türdeki yayınevlerine de zamanla ihtiyaç azalacaktı. Allah ömür verdiyse gazetelerin kâğıt üzerinde çıkmadığı, sadece bir avuç abone için basılıp postayla yollandığı, sadece dijital ortamda var olduğu anları da belki bizzat görecekti. Anlı şanlı havalı, yazdıkları bir şeye benzemeyen, dünyanın gidişatına ama kalmış köşe yazarlarının çoğu şimdiden dinozorlaşmıştı.

Yıllarca televizyonculuk yapmıştı. Şimdi televizyonun siber uzay tarafından yutulmakta olduğunu görüyordu. Kocaman, pahalı ve ağır aparatlar, ışıklar, kameralar kısacası bir servete mal olan stüdyolar sanıldığından daha hızla değişime uğrayacaktı. Çocukluğunda şehirde atlı eşekli satıcılar vardı. At arabalarıya yük taşıtanlar çoktan kamyona geçmişti. Medya artık kendilerine ihtiyaç kalmamış olan atlara yapılan kötü muamele haberleriyle doluydu. Neredeyse şehirlerde başı boş gezen sokak atları günlerini göreceklerdi. İç sızlatıcı bir durumdu. Artık kas güçlerine ihtiyaç kalmamış olan atlar için halkın yardımıyla At Huzur Çiftlikleri açılmalıydı. Atlar misali devasa stüdyolar da değişime ayak uyduracaktı.

  Eskinin bavulunu toplamakta oluşu o kadar açık emarelere sahipti ki, reddi mümkün değildi artık. Yayınevlerinde ve sahaflarda kitap kokuları arasında yazar okur dostlarla icra ettikleri binlerce saatlik sohbetleri düşündü. Bu nadide sohbet ocakları daha şimdiden birer birer sönen lamba misali yerini karanlığa bırakmaya başlamıştı. Kapanmış yayınevlerinin önünden geçerken bazen gözleri dolardı. Okuma artık ekranlarla yapılacaktı. Kâğıt üzerine basılı kitap zamanla giderek sayıları azalan okuma elitlerinin hobisi olacağa benziyordu. Bir gün Fahreneit 451 düzeni kurulmazsa tabii.

Ekrana Yıvışan Alüvyon
Zamanımızda bilgi edinmek için ekrandan okumamak mümkün değil. Ben okumayı mümkün olduğu kadar kâğıt üzerinden yapmayı sürdürüyorum. Bu benim tutkum. Ekran üzerindeki harfleri kâğıt nehrinin çekilirken yüzeye yıvıştırdığı, ardında bıraktığı alüvyon gibi algılıyorum. Okuma sevgisi ve alışkanlığı yani.

Külliyen Efemera
Kâğıt üzerine basılmış her şeyin, romanların, felsefi eserlerin vb. gün gelip külliyen efemeralaşmasının kaçınılmaz olduğunu açıkça hissedebildiğimiz zamanları yaşıyoruz. Ekrana yıvışan alüvyonlar bizi teselli edecek. O da bir süre. Bir gün onun da modası geçecek ve yerini bir başka algımetrik akıya terkederek tarihin koynundaki kuytu müzeye çekilecek.
Asıl harflerin neyin üstüne kayıtlı olduğunun sezgisiyle bu yolda yürümeye devam edeceğiz.
                                                          -------------------

















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder