Tordemir Yazıları
Külliyen Efemera
Besili Atlar
Ellili
yılların sonu ve altmışların başlarında nüfusu üç yüz elli bin civarında olan
İzmir’de idrar, dışkı, saman ve at kokulu yerler vardı. At ahırları mahallelerin
içersindeydi. İki katlı bir evin alt katının bu işe tahsis edilmesi olağan bir
durumdu. Çarşıda pazarda önünden geçiliyordu. At arabalı gezici manavların
geçtiği, yük taşımacılığının yapıldığı yerlerde bolca raslanan dışkılara basmamak
için dikkatli olmamız sıkça öğütleniyordu. Bu kokuyu seviyordum. Hele uzaktan
geldiğinde yaşama dair önemli bir öğe gibi algılıyordum. Yağan yağmurun tam temizlemediği yerlerdeki rahiya
da duyu skalasında bir başka dokunuştu. Şu anda bütün bunlar bir nostalji
losyonu artık. Atın kas gücüne olan talep çoktan bitmiş durumda.
Basılı Kitaplar
Birinci
Beyler Sokağındaki eski kitapçı vardı. Kemeraltı’na girer girmez kitaplarla
haşır neşir olurdum. Kitapçıyı önce bir
tanıdığımızın babası, sonra da torunu çalıştırdı. Ben yaşamımın ilk yirmi dört
yılında bu çok tanınmış eski kitapçıdan sayısız kitabı satın ve ödünç aldım. Pardayanlar, Jules Verne ve Kemalettin Tuğcu
romanları, Arsen Lüpen, Fantoma, Sherlock Holmes, Cingöz Recai ve Mayk
Hammerlar, Tommiks, Teksas, Kinovalar, Çapkın Hırsız çizgi romanları
çocukluğumun hayal örgüsünü teşkil etmekte ciddi bir rol oynadı. O eski kitapçı
çoktandır yok. Sahafların çoğu da öyle. İnternet üzerinden satış ve AVMlere
taşınan marka kitapçılar küçük işletmelere olan talebi azaltmış durumda. Ayrıca
ilgi hızla okumadan dinleme ve izlemeye kayıyor.
Babıali
İkibin
başlarından itibaren yolum sık sık Cağaloğlu’na düştü. Son yirmi senede
kitapçıların, yayınevlerinin giderek azaldığını bizzat gözlemledim. Yerlerini
turistik tesisler, butik oteller aldı. Küçük yayınevleri birer birer kepenk
kapadı. Yayın dünyası yeni talep şekline göre konum aldı. Ünlü Babıali
Yokuşu’nun yaptığı kültürel çağrışım sönükleşti ve giderek eski anıları
süsleyen geçmiş haline dönüşmeye başladı.
Kâğıt ve At Kokusuna
Veda mı?
Çağrılan
– KarsH (Nisan - 2019) adlı romanımdaki
başkarakterlerden Sabri Yadigar bu konuyu şöyle dillendirir:
Eski dünyanın bavulunu toplayıp gitmeye
hazırlandığını görüyordu. Kâğıt üzerine kayıt giderek azalacak, bilinen türdeki
yayınevlerine de zamanla ihtiyaç azalacaktı. Allah ömür verdiyse gazetelerin
kâğıt üzerinde çıkmadığı, sadece bir avuç abone için basılıp postayla
yollandığı, sadece dijital ortamda var olduğu anları da belki bizzat görecekti.
Anlı şanlı havalı, yazdıkları bir şeye benzemeyen, dünyanın gidişatına ama
kalmış köşe yazarlarının çoğu şimdiden dinozorlaşmıştı.
Yıllarca televizyonculuk yapmıştı. Şimdi
televizyonun siber uzay tarafından yutulmakta olduğunu görüyordu. Kocaman,
pahalı ve ağır aparatlar, ışıklar, kameralar kısacası bir servete mal olan
stüdyolar sanıldığından daha hızla değişime uğrayacaktı. Çocukluğunda şehirde
atlı eşekli satıcılar vardı. At arabalarıya yük taşıtanlar çoktan kamyona
geçmişti. Medya artık kendilerine ihtiyaç kalmamış olan atlara yapılan kötü
muamele haberleriyle doluydu. Neredeyse şehirlerde başı boş gezen sokak atları
günlerini göreceklerdi. İç sızlatıcı bir durumdu. Artık kas güçlerine ihtiyaç
kalmamış olan atlar için halkın yardımıyla At Huzur Çiftlikleri açılmalıydı.
Atlar misali devasa stüdyolar da değişime ayak uyduracaktı.
Eskinin bavulunu toplamakta oluşu o kadar açık emarelere sahipti ki,
reddi mümkün değildi artık. Yayınevlerinde ve sahaflarda kitap kokuları
arasında yazar okur dostlarla icra ettikleri binlerce saatlik sohbetleri
düşündü. Bu nadide sohbet ocakları daha şimdiden birer birer sönen lamba misali
yerini karanlığa bırakmaya başlamıştı. Kapanmış yayınevlerinin önünden geçerken
bazen gözleri dolardı. Okuma artık ekranlarla yapılacaktı. Kâğıt üzerine basılı
kitap zamanla giderek sayıları azalan okuma elitlerinin hobisi olacağa
benziyordu. Bir gün Fahreneit 451 düzeni kurulmazsa tabii.
Ekrana Yıvışan Alüvyon
Zamanımızda
bilgi edinmek için ekrandan okumamak mümkün değil. Ben okumayı mümkün olduğu
kadar kâğıt üzerinden yapmayı sürdürüyorum. Bu benim tutkum. Ekran üzerindeki
harfleri kâğıt nehrinin çekilirken yüzeye yıvıştırdığı, ardında bıraktığı
alüvyon gibi algılıyorum. Okuma sevgisi ve alışkanlığı yani.
Külliyen Efemera
Kâğıt
üzerine basılmış her şeyin, romanların, felsefi eserlerin vb. gün gelip külliyen
efemeralaşmasının kaçınılmaz olduğunu açıkça hissedebildiğimiz zamanları
yaşıyoruz. Ekrana yıvışan alüvyonlar bizi teselli edecek. O da bir süre. Bir
gün onun da modası geçecek ve yerini bir başka algımetrik akıya terkederek
tarihin koynundaki kuytu müzeye çekilecek.
Asıl
harflerin neyin üstüne kayıtlı olduğunun sezgisiyle bu yolda yürümeye devam
edeceğiz.
-------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder