8 Temmuz 2020 Çarşamba

Kifayet Otobüsü


Kifayet Otobüsü



  “Remzi B. ve Pınar D. bu durakta inebilir.”
  Remzi B. benim. Sevinçle yerimden doğruldum. Ayakta duranları hoyratça ittirerek arka kapıya yaklaştım. Omuzumla dirseğimle yardığım kimselerden ‘Biraz yavaş, o kadar da acele etme ya’ cinsinden mırıldanmalar geldiyse de hiç kimse bu kaba halim nedeniyle hiddetlenmedi. Yüzler anlayışlı ve gıpta eden bakışlarla yüklüydü. Pınar D. denen genç kadın arkamdan yürüyordu. Hoş bir yüzü var, ama saçlarını başarısız bir şekilde kızıla boyamış. Kestane rengi kendisine çok daha yakışıyor olmalı. Sayemde kapıya kolayca ulaştı.
  Binen yoktu. Kapılar kapanınca otobüs çekti gitti. Durakta bekleyen iki lise öğrencisi tipli genç bize ve giden otobüse meraksız gözlerle bakıp telefonlarına döndüler. Rüyada değildik. Sefer bitti ve halimize uyandık. Ceketimin sağ cebinde duran telefonumu aldım. Bütün yolculuk boyunca suspus duran aparatın ekranı yeniden canlanmıştı. Saat 10.19’du. Günlerden cumartesiydi. Bunlar tamam da otobüse biniş saatimi ve durağı ne yapsam hatırlayamıyordum.
  Pınar  D. de telefonuyla aynı serüveni yaşıyordu. Alnı kırışmıştı. Bakışlarımız karşılaşınca, “İndik şükürler olsun.” dedi. Yüzünde badire atlatmışlara has yakınlaşma hak getireydi. Eliyle hoşçakal işareti yaparak benden uzaklaştı. Şehir merkezi tarafına doğru yürümeye başladı. Yürürken dönüp arkaya bakmasını bekledim. Yapmadı. Bundan kendini yenilemeye, kifayet mücadelesinde azimli olduğu sonucunu çıkardım. Zaten genellikle kimse arızasını bilen arızalıyı yanında görmeyi pek istemez.
  Bu sabah bir saatte o lanet otobüse ayak bastım. Amacım yakınlardaki bir mağazada beyaz eşya satan lise arkadaşımı ziyarete gitmekti. Hava güzeldi. Yorgun değildim. Vakit ganiydi. Bir şey beni ön kapıdan içeriye itti adeta. Kent kartımı okuyan aparata değdirince ‘Bakiyeniz yeterli, ama cesaret ve haysiyetiniz kifayetsiz.’ anonsu duyuldu. Önce bunu kötü bir şaka sandım. Otobüsün yarısı doluydu. Yolcuların yüzünde hinoğluhin sırıtma ya da alaylı bakış yoktu. Oradan duruma hızla ayıktım. Bu otobüs normal bir araç değildi. Şoför mahalli kapalıydı ve içerisi görünmüyordu. Normal bir hızla trafiğin içinde hareket ediyordu, ama önüne çıkan durakların hepsinde durmuyordu.
  Kimsenin akıllı telefonu çalışmıyordu. Daha eski model telefonlar farklıydı. Hangi numara tuşlanırsa tuşlansın ‘Kifayet Merkezine bağlandınız. Şu için çok yüklüyüz. Lütfen tekrar arayın.’ uyarısı duyuluyordu.
  Herkese binmek istediği otobüs gibi görünmeyi başaran otobüs yapay zekânın sürdüğü bir araç bile olabilirdi. Sadist bir yapay zekâ. Kapı açıldığında ismi okunmadan inmek isteyene geçici olarak inme iniyor ve yere yığılıyordu. Bu nedenle kapı açıldığında mum gibi kıpırtısız bekleşiyorduk.
  “Kararlılığınız Kifayetsiz.”
  “Moraliniz Kifayetsiz.”
  Bu anonsları duya duya şehrin içinde tur attık durduk. Her kifayetsizlik normu anons edildiğinde kendimdeki eksiklik dozunu belli edecek şeyleri hatırlatıyordu. Herkes acz ve pişmanlıkla sarsılırken yeni gelenleri teselli edecek şeyler söylüyordu. Bana da aynısını yapmışlardı. Orada yalnız olmadığım için çok memnundum. Yalnız içimde kezzaplı bir pişmanlık kaynıyordu. Geçen hafta bir mal mülk davasında eksik şahitlik yaptım. Bildiğim şeylerin hepsini söyleyemedim. Husumete uğrarım diye biraz korktum.  Ayrıca kırk yıllık arkadaşımı değeri bir milyona yakın bir dairenin sahibi olacak diye kıskandım. Bu üzerimde daha çok etkili oldu. Husumet işin bahanesiydi.
  “İmanınız Kifayetsiz.”
  “Ferasetiniz Kifayetsiz.”
  İçimdeki suçluluk hissinin kışkırttığı bir rüyanın içersinde olduğumu düşünüyordum. Elbet bir şekilde bu otobüsten inecek ve ayağım yere değdiğinde yatağımda uyanacağım beklentisine sahiptim. Otobüsümüz şehrin içersinde tur atarken gerçeğe yapışık hareket ediyorduk. İndirim tabelalarındaki fiyatları okuyor ve üzerine fikir teatisinde bulunuyorduk. Dışarıda gördüğümüz insanlar, araçlar, dükkânlar her şey normal hayata dair unsurlardı. Durumu tuhaf olan sadece bizlerdik.
  “Civanmertliğiniz Kifayetsiz.”
  “Sabrınız Kifayetsiz.”
  Her binen için duyulan anons bizi bir süre sessizleştiriyor ve kendi içimizdeki hesaplaşmayla başbaşa bırakıyordu. Yavaş çekim kâbus ortamı hepimizi etkilemişti. Vicdan muhasebesi yapıyorduk.
  Şimdi dışarıdayım artık. İstersem arkadaşıma gidebilir ya da evime dönebilirim. Bunu yapmak isteyen yanım ölgün. Çünkü ne kadar gayret edersem edeyim sabah yataktan kaçta kalktığımı, evden kaçta çıktığımı, otobüse hangi duraktan ve kaç sularında bindiğimi hatırlamıyorum. Aracın içersinde saatlerce kaldığım halde dışarıda saat onu biraz sollamış. Bu şu demek:Henüz uyanmadım. Karnımın açlığını hissetmesi, sıradan insanları izlemem ve canım ne isterse yapabileceğimi düşünmem kandırıcı aksesuvar. Hapiste havalandırmaya çıkmak cinsinden bir teneffüs arası belki de.
  Rasgele bir yöne doğru yürüyerek düşünmeye başladım. Otobüse kendi isteğimle, önceden ne olacağını bilerek bir kez daha binmemin şart olduğuna karar verdim. Uyanabilmem ve otobüste geçen her şeyi unutabilmem için bunu yapmam gerekiyordu. Son seferimi yapacak, hayata kaldığım yerden devam edecektim. Tabii ardından ilk iş olarak arkadaşımın yüksek mahkemedeki davasında bir kez daha şahitlik yaparak vicdanımdaki yükü boşaltacaktım.
  Ayaklarımın beni doğru istikamete götürdüğünü hissediyorum. Birazdan otobüslerden birine binecek ve kartımı son kez okutacağım inşallah. Niyetim etkili olacak. Sonra bir yerde inecek, hiçbir şey hatırlamıyor durumda ve hatamı telafi etme azmiyle donanmış bir şekilde yatağımda uyanacağım.  
  Pınar D.’yi tekrar görecek miyim acaba? Onun da son bir kez otobüse binmek üzere olduğuna kalıbımı basabilirim. Yoksa yan yana oturmaz ve araçtan aynı anda inmezdik. Yalnız bir cız noktası mevcut. Belki de en iyisi birbirimizi bir daha görmemek. Çünkü yüzümüzdeki bir ifade, ağzımızdan çıkan bir sözcük otobüsü hatırlatabilir. Bunu ikimiz de istemeyiz. ‘Hoşçakal’ o halde.
  Bir durak var ileride. Yer değil niyet önemli. Orada otobüsü beklemeye başlayacağım.  Aldığım doz kendimi yenilemem için yetmedi. Belli ki, sebatım da kifayetsiz.
                                                                                                                         Balçova -  Nisan 2019

2 Haziran 2020 Salı

Sadık Yemni Sözlüğü - Haziran 2020


Haziran 2020 itibarıyla:
Sadık Yemni SÖZLÜĞÜ



Haziran 2020 itibarıyla:
Sadık Yemni SÖZLÜĞÜ

Tirildeme: Türkçe’de İngilizce deki Thriller kelimesinin karşılığı 1996 yılına kadar yoktu. Gerilim, korku, polisiye tanımları yetersiz kalmaktaydı. Bizde tiril tiril gömlek, pantalon denir ya. Bu dikkatimi çekti. Thril ve Tiril kelimeleri arasında ses benzerliğinin yanı sıra anlam benzerliği olduğunu da keşfettim.Tirildeme kelimesi sözlükte hazırdı yani. Kendini tedavüle sokacak birini bekliyordu.

Tirildetir şeklinde de kullanılabilir.

Cümbüşlü Tirildeme: Action thriller için önerdiğim bir deyimdir.

TÖHAF: Tam Özerk HAyal Film. Bütün araştırmalara, antidepresan yıpratmalarına rağmen beynimizde henüz özerkliğini koruyan bölgeler olduğu biliniyor. Tam Özerk HAyal Film şirketi. Bir kitabı okurken ya da bir öyküyü dinlerken beynimizde bu bölgenin yarattığı sadece bize has filmlere verdiğim isimdir. 2008 yılı mamulatı.


İdeaot:
İdeaot’u 2003’te otomatize edilmiş idealar, düşünceler, tasavvurlar ve hatta biraz da soyutun güzelliğinin doğurduğu aşk anlamına türettim. İdeaot’a giden yolun iki öncül basamağı vardı. Robot ve Biot.

Robot: Robot kelimesi ilk kez Çek yazar Karel Čapek tarafından 1920’de yazdığı Rossum’s Universal Robots adlı tiyatro oyununda kullanıldı. Çekçe robota kelimesinden yararlanmıştı. 1933 yılında Karel Čapek bir arkadaşına yolladığı mektupta robot kelimesini kardeşi Josef’in uydurduğunu yazmıştır.
Asimow’un yazdığı öyküden yapılan I Robot, Robocop ve A.I, Artificial Intelligence, Star Wars filmleri en tanınmış robot filmleri olarak tarihe geçti. Ben nedense en çok I Robot’u severim. 

Biot: A.C. Clarke, 1973’de yayımladığı Rama’yla Randevu adlı kitabında biyolojik robot olan biotlardan söz eder. Bunlar organik malzeme dolu bir denizden türüyorlar, tamirat, yedek parça temini, teknik bakım, temizlik vb. gibi görevleri yerine getirdikten sonra bu mini denizde çözülüp gidiyorlardı.
  Oysa bütün sonsuz değişkeleriyle yaşam Rama’ya gelmişti. Eğer bu biyolojik robotlar canlı değillerse, çok iyi birer taklit oldukları ortadaydı.  
  ‘Biot’ kelimesini kimin bulduğunu kimse bilmiyordu. Sanki bir anda kendiliğinden ortaya çıkmış ve herkes tarafından kullanılmaya başlanmıştı. Bu duruma göre ana girişte Pieter, şef Biot gözcüsü oluyordu. Ve onları inceledikçe bazı davranışlarını anlamaya başladığına inanıyordu.
                                        Arthur C. Clarke, Rama’yla Buluşma, İthaki yayınları,1999

İdeaot: Tasavvurlardan yapılmış, düşüncelerden örülmüş robotvari sistemler, simülasyonlar için bir sözcük ararken parmaklarım 2003 şubatında ansızın İdeaot yazdı.  Sezildemliğim, İdeaot’un bir kez kurulduğunda tüm evreni, evrenlerin tümünü birbirine bağlayan mana köprüleriyle eklemlendiğini fısıldıyor. 
Evren denen matrix’in içinde olmak, bu tür bir tasavvurhanenin, düşomatın, hayalmatiğin azası, bileşeni, parça buçuğu kesilmek çok katmerli bir gerçekliğe açılan sayısız eşiklere de yakın durmaktır o halde.
 İnanılmaz derecede muhteşem bir bütünün bitmez tükenmez tünelleri, salkım saçaklı kabul salonları ve de en önemlisi sayısız farkındalık düzeyleriyle tanışmaya davetliyiz.
Dünyada ilk kez 2003’de yayımlanan Çözücü adlı kitabımda kullanılmıştır.

                                  
Fikir Yongalama: Ehliyetli düşünme ya da felsefe demlemek. (2006)
Amsterdam’da kurduğum think tank grubuna Fikir yongalama Kulübü adını verdim. 2006 Kasım ile 2008 Aralık tarihleri arasında ayda iki defa olmak üzere toplanıldı ve bir çok dünya meselesi incelendi.

Akaşanlar: Akaşik sistemin (levh-i mahfuz ya da evrenin hard diski) her insan için tahsis ettiği duyarlı kayıt öğesi.
                                               
Cepcepniler: Ufak tefek eşyaları, zamanı ve hatta anıları tırtıklayıp paralel evrenlere götüren getiren minik yaratıklar.

TekinsizX : Paranormal, metafizik, iyi saatte olsunlar, doğa üstü
olayları fantastik, bilimkurgu, polisiye üslupla harmanlayan edebiyat türü. 2009 mayısında genel bir terim olarak beğenilere sunulmuştur.

İnşallahvaristan : Evrenin en ücra köşesinde bile olsa mevcut olmamasından için için endişe duyduğumuz yer. Bütün ütopyaların beşiği. (2010)

Sezildemlik: Sezgilerimizin demlendiği ve yaratıcı coşku kazandığı hayali kap. Beynimizdeki sezgi üreten bölge. Gönül.

Vehimiçi: Çevrimiçi teriminden yararlanarak PARANOYA karşılığı için türettiğim bir terim. 2010. Vehim halinde online olmak kastediliyor.

Tebdilcinler:  Tebdil etmiş cinler. Daha çok dişi olanları tarafından insan vücutları kullanılarak yapılan işlem. (Bu başlıkla bir öykü ve kısa bir film mevcut)

Cinofreni: Cinlerin neden olduğu şizofreni vakaları için uydurduğum tıbbi terim. (2014) Bu başlıklı öyküm Gölge Dergisi’nin 86. Sayısında yayınlandı.

Canaksi: Varoluşumuzun duygu belli etmeyen bir kopyası. Bir çeşit sağlaması. İlk kez Akisfer (2011) adlı romanımda kullanılmıştır. 2009 yılı yapımıdır.

Takatrik: Takatı kesik anlamına.

Tevekkülon: Foton, Graviton’dan esinlenerek, tevekkül zerrecikleri anlamına.

Tesirlilik : Etkinlik sözcüğü faaliyet anlamına gelmez. Etkinlik’in eşanlamlısı Tesirliliktir. Kültürel tesirlilik, öğrenci tesirlilikleri şeklinde kullanılabilir.

Jüpiter Etkisi: Başlangıç aşamasındaki yazarları daha hızla kaliteli yazmaya yönelten yönteme verdiğim ad. (Pek yakında ayrı bir kategori şeklinde izah edeceğim)

K∞: Kitaplardan taşan ve sonsuzluk hissiyatımızı depreştiren rayiha. (2013)

Bedkorku: Hard Core Horror anlamına. Kanlı bıçaklı olanı (ucuz ve yavan malzemeyi kastetmiyorum) değil ama. Zihnen, moralman çökerten, umarsızlık uçurumlarının dibini seyrettiren korku metinleri anlamına. (2014)

Eskidem: Antika ya da eski eşyalar için uygun gördüğüm bir kelime.

Fotonella: Fotonlardan yapılmış insan gibi programlanmış bir genç kadın. Türünün ilki. (2013)

Kemgerçeklik: Kelek durum silsileli gerçeklik.

Düşünce yalpalaması: Kararsızlık.

Exogazelci olmak: Hariçten gazel okumak

Korkulobin(Hemoglobinden) Damarlarında korku zerreciklerinin cirit atması. (2008)

Kurulu düzen: Patronsaray-İşçibahçe maçı

Merakson motoru: Çocuksu ve bilimsel merakı fazla olan marka

Birliktelişim (Rezonans için)

 Metakeramet: Keramet ötesi.

Sekizbenlik: Paralel evrenler arasında bir gerçek evren ve yedi kopyası ile çalışan sistem. İlk kez Ölümsüz’de sözü geçmiştir. Hiçbir iddiası olmayan bana ve dalgaboydaşlarım olan okurlarıma has sözlük kurulmaya devam edecek. Daha onlarca kelime yerini beklemekte. Bu kelimeler serbest çağrışıma salınmışlardır. Kullanıma açıktır. (2003)

Vicdanölçer: Vicdanmetre de dense yeridir.

Algımetre: Algıölçerlilik

Niyet pencereleri: Gözler

4 kategori insan:
Dedi ve Koducular
Demedi Koducular
Dedi ve Komadıcılar
Demedi Komadıcılar

Kıllı tasarım:  Darwinizm.  (Akıllı tasarımın zıddı)

Cypher Hapı: 2. Ortaçağ’da, yani günümüzde insanı bireylikten sürülüğe indirgeyen hap. Mavi ya da kırmızı değil. Kahverengi Hap. Ne olup bittiğini pekala bildiği halde başını kuma gömenlerin gözde hapı. (2010)

Mor Hap:  Matrix filminde kırmızı hap gerçeği, mavi hap sanal gerçeği temsil ediyordu. Oysa asıl gerçeklik için bu iki hapı bir arada yutmalıdır. (2007)

Phantomat (S.Lem’den): Hayalmatik ya da Düşomat. Tasavvurhane bile olabilir pekala.

Miyavor: Kedilerin en çok istedikleri üç şeyin tek kelimeyle ifade edilişi. Sıcak, kucak ve kayıntı. (2010)

Kahır bandı: Kahır yüklü ortam.

Haya kırıklığı: Ahlaksızlaşma, duyarsızlaşma.

Turfandacon : Neocon

Paranın haysiyetini yitirmesi: Vahşi kapitalizm.

Can aynam: Sevdalım.

Mışıl mışıl tozları: Melatonin.

Bigbangdaşlık : Bigbangle başlayan dostluk.

An dondurması : Fotoğraf karesi

Beyinosfer: Zihinsel

Demirzâr – Demir gibi sert, ama diğer yandan zâr gibi ince, duyarlı, ağlayan, inleyen anlamına. Bir roman kahramanımın adı.

Moral karartması: Şiddetli moral bozukluğu


Bize Has Bir Medeniyet telakkisi bağlamında türettiğim sözcükler

AKİD : Dünya değişiyor ve yeniden yapılanıyor. Her ülke bundan çeşitli şekillerde etkileniyor. Eskisi gibi kalmak, eski statükoyu  sürdürmek mümkün değil gibi görünüyor. Partiler gelir geçer. Kalacak olan Büyük Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bağımsız bir bakışla, 21. yüzyılda  ‘Yeni Türkiye’nin medeniyet modeli sloganlarından biri olması umuduyla AKİD’i tasarladım.  (2013)

AKİD nedir?

A – Ankara : Ankara Duruşu. Ankara artık oyunlarla sürüklenen bir ülkenin başkenti değil. Kendisi de oyun kuran, ağırlığı olan Ankara, politik ağırlığının yanı sıra dünyaya verebileceği kültür mirasıyla iftihar etmektedir. Kendine güvenen ve kültürüyle iftihar eden bir duruşa sahiptir.

K – Konya : Konya Kriterleri. Bu terim 2005 yılında tarafımdan ortaya atılmıştır. Mevlana’nın eşsiz eseri Mesnevi’den hareketle üç temel maddeye sahiptir. Küresel Merhamet, Hoşgörü ve Hakkaniyet.
 
İ  - İstanbul : İstanbul Hoşgörüsü. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinden sonra azınlıklara ve gayri müslimlere gösterdiği hoşgörü, verdiği hakları ve ünlü fermanını temsil eder. Başta Avrupa’da olmak üzere sinsice bedenlenen apartheid’e karşı çok ciddi bir panzehirdir.

D – Diyarbakır: Diyarbakır Bildirisi. 1950’lere kadar ciddi bir Türk nüfus barındıran  Diyarbakır, Türk-Kürt işbirliğini ve kardeşliğini temsil eder. Diyarbakır Bildirisi tek maddeden oluşur. ‘Türkler ve Kürtler büyük, etkin ve kalıcı bir refah bölgesi tesisi için sonsuza kadar el ele vermiştir.’

Beyaz Cumalar: Robinson’un Maddi Refah Adası’na (refah ülkeleri) göçen eski tanımla üçüncü dünya, yeni tanımla yeterince kalkınmamış ülke insanlarından bazıları (bizde örneğin beyaz Türkler) kendilerini Robinson’un eşdeğeri  addeder. Oysa Robinsonlar nezdinde Cuma’dır. Beyaz bir Cuma.

Samsa ve Faust Kapıları: Robinson’un Maddi Medeniyet Adası’na (Batı’ya) girişte iki kapıdan birinden geçilir. Samsa ve Faust kapıları. Samsa Kapısı’ndan geçenler için eninde sonunda böcekimsi bir yaratığa dönüşmek mukadderdir. Faust kapısı ise çok daha az sayıda ayrıcalıklı kimseye görkemli bir hayat sunar. Bunlar zamanla çatallı kuyrukları ve toynaklı ayakları olan yaratıklara dönüşür. Bir aralar  Üçüncü Bir Kapı daha vardı. İnsana insan kalmayı vaadediyordu, ama şu sıralar tamirde. (2013)

Modernitenin Sözümona Üçüncü Kapısı ve gerçek Üçüncü Kapı için Üçüncü Kapı başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim. (2016)

SiMA: (2013) yapımdaJ

COP: Cumhuriyetçi Oligarşik Parti. Kültürel iktidar ve vesayetin yarı resmi partisi. (2009)

Noktacan: Yeni zamanlarda her an nerede olduğu bilinen, gizlisi saklısı olmayan özne. Dijital Köle. (2012)

Nazarzede Kliniği: Synopticonun yaygınlaşması. Her an gözlenir durumda kalan insanın bunaltısı.

Nârname: İkbal elde etmek amacıyla Şeytanla yapılan anlaşmanın metni. (2015)

FOS: Faşist Oryantalist Sol (2015)

YOK: Yerli Oryantalist Kepazeler (2015)

GEZİLEPSİ: (2017) Aradan geçen bunca zamanda Gezi Olaylarında Küresel Sermayenin, Batılı ülke ve gizli servislerinin, FETÖ’nün, Nusayriler’in, rahmetli Atilla İlhan’ın ünlü kadrosunda yer alan bazı aydın, siyasi, medya mensubu, akademisyen vb.’nin başat rolünü inkâr edenler için konmuş bir teşhistir.  

GEZİLEPTİK şeklinde de kullanımı var.
GEZİLEPSY şeklinde yabancı dilde de söylenebiliyor.

NATÖ: (2016) Birinci Gladyo ve FETÖ’nün sahibi. PKK, PYD, DEAŞ ve El Kaide’nin patronu.


Entelhempalar: Milli ve manevi değerlerden iyice kopmuş, Batı kültür potasında erimiş, oradaki muhtevayla hemhal olayım derken cüruflaşmış entellerdir. Pozitivist, sosyal Darwinist takılırlar. Nekrofil fikir mezarlığında gezinmeyi severler. Yaşarken mevtalaşmışları, zombilektüelleşmişleri mevcut malum. Tarih bilincinden yoksunluk çekmeyi mahalleye sadakat olarak nitelendirirler. Ülkesinden nefret eden, her fırsatta yabancı medyaya asılsız şikâyetlerde bulunan zatı muhteremdirler. Karikatür krizlerinde ifade özgürlüğü sevdalısı maskesiyle karakültürleştirme polenleri salarlar. Ülkelerinde zor hayatları varmış numarası çekerler. Gizli açık terör destekçileridir.
(Kısa tasvir – 2016)

Karakültürleştiriciler: Karikatür krizinde kasıtlı olarak kriz çıkartan islamofobi fabrikatürlerinin tarafını tutan entellere verilen sıfat. (2005)

Kafkaeskileşmişlik: Kafka’nın kendi sorunlarını direkt olarak dile getirmemesinden kaynaklandığı iddia edilen bir terim var. Kafkaesk, endişe ve karamsarlık anlamına kullanılıyor. Eski Türkiye’nin sol-liberal-jakoben formatlı aydınları şu anda iyice kafkaeskleşti. Esas dertlerini dile getirme yetilerini yitirmiş gibiler. Çağ dışı kaldılar. Sorunlar üzerine sorunlu metinler yazarak boşa kürek çekiyorlar.(2016)

Porselen Yazarlar: Projeleşen ve projeleşme potansiyeli ve isteği taşıyan yazarlara verilen isim. (2016)

TÜM: Türkiyeli ve Müslüman (2009)

Hoşkatlanı: Farklılıklara, sürekli yapılması halinde rahatsızlık veren bazı durumlara anlayış gösterme hali. Tolerans’ın karşılığı müsamahadır. Hoşkatlanı müsamahanın bir dalı. Metazori Katlanı da var. Katlanmamanın elimizde olmadığı haller. Hoşgörü Doğu’ya has aşkın bir anlama sahip. Yaratandan ötürü hoş görmek. Batılı anlamdaki toleransı karşılamıyor bu haliyle. (2004)

Tordemir : Temsili olarak ‘Demirağ’ şeklinde nitelendirilen, insanları modern köle yapan, özgürlüklerini sınırlayan, virtüel âlem ve algı yönetimi alanlarını yani çağın zihinsel ağlarını kontrol eden otoriteryan, kabalist, baskıcı ağ ve bunun yarattığı sistem. Yeni zamanda Dijital Kafes.(2013)

Tepefaizgöz: Faizle ve tefecilikle büyük kapital edinenlerin önde gelenleri. (2015)

Hal Efendisi: Postmodernizmin pençesindeki insanın hayatını A’dan Z’ye tanzim eden merci. (2012)

Oyuneri: (2016) Bilgisayar oyunu bağımlılarına verilen ad.

Kod A:  - Ağrıyan adlı romanımda yerini belirttiğim muhteşem tözün esinlemesiyle - ‘Eğer dünyanın küresel vicdanı bir dağ gibi heybetle yükselmiyorsa, orada dirlik, insani düzen ve merhametten söz edilemez.’ (2011)

GlobeHyde: Küreselleşmenin insan sevmez yüzü. (1999)

GlobeJekyll: Küreselleşmenin insan sever yüzü. (1999)

İslamofobi: Batı’da ırkçılığın ve neo-kolonyalizmin yeni maskesi, İslam coğrafyasını ekonomik ve siyasi yönden baskı altında tutma projesinin kilit lafı. Irkçı-siyonist güdümlü avanta tezgâhı.

Homoturcus: ‘İnsan Türk’ anlamına. 1987 yılında tedavüle sürülmüştür. 

Konya Kriterleri: Bu terim 2005 yılında tarafımdan ortaya atılmıştır. Mevlana’nın eşsiz eseri Mesnevi’den hareketle üç temel maddeye sahiptir. Küresel Merhamet, Hoşgörü ve Hakkaniyet.

Homo Kul : Harari’nin Homo Deus- İnsan Tanrı adlı kitabına yazdığım eleştiri metninde ilk kez ele aldığım bir terim.(2017) Homo Deus’un anti tezi. Bütün dindarları kapsar.

RaBA- Rakı-Balık Akademisi – Makbul bir siyaset jargonu.


Çekimdışı Sözcükler Kutusu - 1

İnsanlar çevrimiçi ve çevrimdışı olarak iki gruba ayrılır. Çevrimdışı olmak, devrimdışı olmak, yani devredışı kalmaktır.

Merak aklın nefes almasıdır. Verdiği nefes de esindir. Nefesin toplandığı yer sezildemliktir, sezginin demlendiği yerdir, yani gönüldür.

Esaret ve serbestlik çoğu kez hafızanın oyunudur.

Akıl, çoğu kez gerçeğe ancak onu yamultarak ve kısmen reddederek tahammül edebilir.

Tanrının içimize üflediği nefes gözeneklerimizden dışarı sızıyor. İnsanlık yeniden çamura mı dönüşüyor? - 2005

Mizah zekâ gölünün yüzeyindeki yakamozlardır.

Firketeli okurlar debisi (kadın okurlar için)

Gevşek somya rehaveti

Mendebur istisnalar

Cerahatli ruhlar

Heyecan muhiti

Karakter sirkeleşmesi

Bütünü sezmişlere has hovardalık

Bakış kokutanlar birliği

Beyin hücreleri göçü

Hayatını yanlış yerlere parkedenler kulübü

Mazo-tiryakilik.

Yorgun izzeti nefisler

Müstesnalara açılan sır halvetleri

Kaliteli-aza kanaat edenler

Moleküler Muhabbet

Hasbelmeslek

Zamandan azadeliğe ramak kala müstehziyim



Çekimdışı Sözcükler Kutusu – 2

Hatasız homo olmaz  - Şubat - 2018

Lineer Sabır – Aralık 2017

Hayat çelişkilerle müstakildir – Mart 2018

Beyin hücreleri göçü

Laf çorabın mı kaçtı?

Rüyalar beni sana sallatan salıncaklar.

Hayaldentüremişne varsagiller = nesne - 2008

Mendebur istisnalar

Müstesnalara açılan sır halveti

Heyecan muhiti

Yollara kalp döşeyen niyet

Hayırcası harikadır

Kaliteli aza kanaat

Bastırılmış duygu pastırması

Cerahatlı ruh

Hasbel meslek


Çekimdışı Sözcükler Kutusu – 3

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar. Tek diş ama maşallah vampir dişi. Ölümsüz ve kan emici. -  Aralık – 2018

İlham en hakiki (Drug) kafadır.  - Mart 2019

İstikbal marşı korosuMart 2019

Format fıtratı yorar. – Mart 2019

İçimizdeki güzellik bize musallat olan – Ekim 2019

Küfür şu sıralar püfür püfür. – Mart 2020

ETT -Elleri Telefona Teyelliler – Mart 2020

Kelt Kelbi – Mayıs 2020




                                         ----------------------------------------------- 


30 Mayıs 2020 Cumartesi

Kaosun Yıvışkan Lekesi - Palyaço ve Joker Zamanları


Tordemir Yazıları
Kaosun Yıvışkan Lekesi



2019 - Palyaço ve Joker Yılı!
2019 yılında korku filmleri ve çizgiroman atmosferli filmleri sevenler için iki film vizyona girdi. Birincisi Stephen King’in IT – O adlı romanından sahneye aktarılan film, diğeri de Gotham City’nin ünlü kahramanı Joker. Bu iki sevimli yüzün ardındaki öldürücü potansiyeli bir arada görmek komplo teorisi severleri, dünya konjonktürünü küresel çapta ortaya sürülen görsel figürler üzerinden  okuma meraklısı olan kimseleri heyecanlandırmış olmalı. Güldürmesi, neşe vermesi gerekenler cinayet işliyor ve insanları kitlesel kaosa kışkırtıyordu çünkü.


IT-O

King’in It-O romanını seksenli yılların ikinci yarısında okudum. O sıralarda Türkçede esas kitabın geniş bir özeti gibi kısaltılarak basılmıştı. Çeyrek yüzyıl sonra O esas haliyle yeniden basıldığında 1138 sayfalık romanı bir kez daha okudum. Kızkardeşimin yaş günü hediyesiydi.

Bu roman sanıldığı gibi sadece başarıyla ardarda dizilmiş korku sahnelerinden ibaret değildir.
İnsanın içindeki kötüyle mücadelesinin çok başarılı bir anlatımıdır. Bu yazı bir roman ve film incelemesi değildir. Zamanımızda medyatik ortamda kötüye yapılan kasıtlı makyajın kandırıcı tesirini ortaya koyabilmek için kaleme alınmıştır. Bu nedenle romanı isimlere pek az değinerek kısaca özetleyeceğim.

Olay ABD’nin Maine eyaletindeki Derry adlı bir kasabasında geçer. Pennywise adlı dünya dışı bir yaratık bu kasabayı mesken tutmuştur. Yuvası yerin altındaki kanalizasyon şebekesindedir. Pennywise ilk kez İspanya Veraset Savaşlarının bitim yılı olan 1715 yılında uyanmış, her 27 yılda bir aktifleşerek 1958 yılına kadar gelmiştir. Pennywise büyük felaketlerle, insanların ve özellikle çocukların korkularıyla beslenen habis bir yaratıktır. Kendisi palyaço kılığındadır, ama insan beyni onun gerçek görünümünü kavramaktan acizdir. Bu nedenle istediği kılığa, ölmüş kimselerin suretine bürünebilen bu yaratığı korkunç bir dev örümcek formunda hayal eder.  Bu yaratık kasaba halkını da derece derece uyuşturmuştur. Dünya ahalisinin Akdeniz’de boğulan göçmen bebeklere olan ilgisini hatırlatır bir şekilde kimse cinayetlerle uzun boylu ilgilenmez, unutmayı yeğler.

1958 yılında on iki yaşlarında biri kız olan yedi çocuk Pennywise’ı haklamak üzere harekete geçer. İçlerinden birinin küçük erkek kardeşi Palyaço tarafından öldürüldüğü için fazladan öfkelidirler. Çocuklar bin bir badire atlatarak sonunda Pennywise’ın soluğunu kesmeyi başarır ve bir söz verirler. Eğer habis Palyaço Pennywise tekrar ortaya çıkacak olursa geri gelip mücadele edeceklerdir.

Aradan 27 yıl geçer. 1984’te Pennywise yeniden uyanır. Yedi çocuktan biri Derry’de kalmış, diğerleri kasaba dışına gitmiştir. Gidenlerin altısı da iş hayatlarında çok başarılı olmuştur. Kız modacı, erkek kardeşi katledilen çocuk ünlü bir yazar, bir diğeri tanınmış mimar olmuştur örneğin. Derry’de kalan, kasaba kütüphanesinde çalışan arkadaşları olaylar başlayınca hepsini tek tek telefonla arar ve durumu anlatır. Erkeklerden biri korkudan intihar eder. Diğer beş kişi Derry’e gelir ve mücadeleyi yeniden başlatır. Bu arada mazi uyanır, çok korkunç olaylar olur, ama azimli altı yetişkin Pennywise’ı bir kez daha alt etmeyi başarır.

Ekrandaki O
1990 yılında dar bütçeyle bir televizyon mini seri filmi olarak sahneye uyarlandı. Meraklıları bu filmi iki video kasetinden izledi. 2017’de tam 27 yıl sonra! IT yeniden sahneye çıktı. Birinci filmi sadece çocukların hikâyesi şeklinde izledik. İyi bir bütçeyle yapılan film oyunculuk ve teknik açıdan diğerinden çok üstündü. Yeni kuşak genç izleyiciler için tarihler uyarlanmış ve başlangıç 1958 yerine 1989’a kaydırılmıştı.

Palyaço Rolü Önemli
1990’daki filmde Palyaço rolü Tim Curry   tarafından başarıyla canlandırılmıştı. Koyu makyajın altından bile mimikleri belli olan, kendi saçlarını kullanan aktör filmin başarısında baş rolü oynamıştı. Seyirciler   IT ve  IT2 filminde  Bill Skarsgård’ın palyaço performansını da başarılı buldu. Bu rol için biraz gençti sadece. Ardından 2019’da ikinci kısım IT 2 sadece yetişkinler bölümü olarak vizyona girdi ve bu türün meraklılarına hoş-gerilimli saatler yaşattı.

İki Yenilik
Bu yeni yapımda kitapta ve ilk filmde olmayan noktalardan ikisi dikkat çekiciydi. IT2 – O İkinci Bölüm lunaparktan çıkan bir eşcinsel çifte yapılan ölümcül saldırı ile başlıyor. Böylelikle Pennywise en yeni cinayet ve ortama korku salma sezonunu açıyor. Diğer nokta intihar eden Derryli adamla ilgili. Kitapta korkup Derry’e gelmemek için intihar eden adamın grubun içersindeki yegane Yahudi olduğu yazılıydı. Bu filmde yine intihar ediyor, ama mücadelenin en zor aşamasında astral bedeni başı kipalı, dindar bir musevi suretinde arkadaşlarına manevi destek sunuyor. Ve bu filmin ardından Joker vizyona girdi.  
                          

Joker’in durdurulamaz Gülüşü
Batman’nin şehri Gotham’ın ünlü karakteri, Batman’in hasmı joker çizgiroman meraklıları tarafından iyi tanınıyor. Victor Hugo’nun bir romanından esinlenerek çizgiroman sayfalarına ve film ekranlarına defalarca taşınmıştır. Burada en yeni Joker filminin mesajına değinmeye çalışacağım. Aktör Joaquin Phoenix’in çok başarılı oyunculuğu sadece yapımcıların kasasını doldurmakla kalmadı, filmi mesajı açısından fazladan etkili hale getirdi.

Film 1981 yılında Gotham şehrinde geçiyor. Çöp yığınları, metrodaki şiddet olayları ve tekinsiz sokaklarıyla o yılların New York’unu çok andıran bir ortamı görüyoruz. Penny adlı annesiyle fakir bir ortamda yaşayan, filmin başında ergenlerden dayak yiyen, daha sonra birdenbire işsiz kalan Arthur Fleck komedyen olamayacağını anladığında inanılmaz bir hayal kırıklığı yaşıyor. Bu arada kendisinin bir evlatlık olduğunu keşfediyor.

Arthur seri katil değil. Daha başlarda, filmin 30. dakikasında metroda durduk yerde gelen gülme krizi nedeniyle kendisine musallat olan, tartaklayan iyi gelirli üç kişiyi tabancayla vurarak öldürüyor. O andan sonra 110. dakikada bu hâlâ yegane cinayet olarak kalıyor. Kaçan üçüncü kurbanı takip ederek vurup öldürdüğü halde arada geçen zamanda cinayeti benimsememiz, haklı görmemiz ya da onu aşırı kınamamamız için Joker’in dram öyküsünü bütün ayrıntılarıyla öğreniyoruz.  

Arthur filmin 120. dakikasında hayatının bir trajedi değil komedi olduğunu keşfediyor ve son darbeyi dalga geçilmek ve reyting artırmak için davet edildiği canlı yayında programın ünlü sunucusu Murray Franklin’i tabancasıyla vurarak indiriyor. Arthur Fleck filmin son on dakikasında artık palyaço maskeli nümayişçileri sokaklara yönelten ve Gotham şehrini yaktıran yıktıran müntakim bir Jokerdir. Son sahnede Joker polis arabasında nümayişçilerin arasından geçirilirken Cream grubunun White Room’unu duyarız. Sözlerine dikkat edilirse  bu parçanın son sahnelere filmin ana mesajına pek uygun düştüğü görülecektir.  

Kaosun Yıvışkan Lekesi
IT romanında yazar iyi ve umutvar olmayı, dünyayı var ettikten sonra uzayın bir köşesinde kıpırtısız duran kaplumbağa şeklinde tasvir etse de bir yaratıcının varlığına inanmayı, arkadaşlığın birlik gücünden vazgeçmemeyi öneriyor. Çocukların korkularından beslenen Pennywise’a bu inanç manzumesine sahip olmadan karşı çıkmaları ve kötüye karşı savaşmaları mümkün değildir. Palyaço kılıklı canavar korkuyla beslenerek güçlenmektedir. Bu canavar her an her yerde belirebilir, çeşitli suretlere bürünebilir, ama iç cihattan kaynaklanan cesaretle karşı çıkıldığında rasgele malzemelerden bile ölümcül etkilenebilmektedir. Burada inanç ve niyet önemlidir. Bunlarla her türlü kötülüğe karşı durulabilir.

Jokerdeki mesaj ise kötümserdir. Bugün sağlık sistemindeki yetersizlik, toplumdaki çöküş, hoşgörünün buharlaşması, kısacası o sihirli American Dream’in, Amerikan Rüyasının çöküşü ortamında joker zamanımızın Amerikalısına ve dünya ahalisine çözüm olarak sokakları işaret ediyor. Uğranılan haksızlıklara karşı sisteme başkaldırmanın, ortalığı yakıp yıkmanın adeta bir haklılık çerçevesine oturması, bu uğurda işlenen cinayetlerin hoşgörülmesine varan kasıtlı olarak yamultulmuş bir yorum söz konusudur. New Yok başta olmak üzere, dünya üzerinde bir çok yerde sistem karşıtı  gösterilerde Joker maskesi ya da gülen palyaço maskeleri çoktan kullanılmaya başlandı. Bir ara da ‘V for Vendetta’ modası vardı. Bir çizgi roman kahramanıydı. Yine bir film aracılığıyla tedavüle sokulmuştu.

Fleck’in anlamlarından biri lekedir. Arthur Fleck kitleyi etrafı yakıp yıkmağa ve karşı koyanları öldürmeye teşvik eden bir psikoloji bulaştırıyor insanlara. Ahaliyi palyaço maskesi takarak protesto amaçlı olarak sokağa çıkmaya teşvik ediyor. Oyunda her iskambili kağıdının yerine geçebilen Joker mobil nümayişçileri sokağa süren iki ayaklı bir baz istasyonu gibidir.
Makyajla bezenenerek müphemleşmiş kötücül bir potansiyeli yönetir.

‘Everything Must go!!’ afişi filmin ilk sahnesinde gözümüze sokuluyor. Üç-beş ergen bu afişi Bay Fleck’in elinden kapıp kaçıyor, onları takip eden Joker’i dövüyor ve her şeyi başlatıyor. Ardından ‘Sokaklarda empati yok, uygarlık yok ve tüm burjuvalar yok edilmeli.’ sloganlarını görüyoruz. 76 milyon kişi dünya zenginliğinin %99’una sahip olduğu, 26 milyarderin dünya zenginliğinin % 82’sine sahip olduğu bir dünyada insanın içindeki iyi tükenmeye mi yüz tutuyor?

Tahripkâr iç palyaçoya karşı koyacak gücümüz mü tükenen aslında? Yoksa yakın gelecekte kurulacak robotik düzen nedeniyle insana gereksinim kalmayacağı için dünya nüfusunu 500 milyonun altına indirme projesi sahiplerinin yeni bir oyununa mı geliyoruz?

Joker’in amansız düşmanı Batman’dir malum. Peki küresel sistemde Batman kimlere karşılık geliyor? Haksız gelişmeler karşısında çaresiz kalan, öfke duyan insan bu gücü gerçek Batmanlere yöneltebilecek mi? Yoksa her zaman olduğu gibi planlı tatbikatlı manipülasyonların piyonu olarak mı kalacak? Malum Kaos Milyarderleri’nin şu sıralar Jokerlere çok, ama çok ihtiyacı var. 

                                                     ----------------------
           
                                              

14 Mayıs 2020 Perşembe

ZOMBİNAME - Gün Batımında İki Güneş


ZOMBİNAME
GÜN BATIMINDA İKİ GÜNEŞ


  Oturduğum yerde huzursuzca kımıldandım. Bir şeyler... Bir şey yolunda değil sanki. Şöminede sönmeğe yüz tutmuş alevlerin yüzüme yolladığı samimi ısı dalgaları, kız belli bardağımdaki demli çayın rengi, sevgilimin geçen yaş gününde aldığı boz renkli yün çoraplardan soldakinin baş parmağım hizasındaki ten rengi leke,  birinde kaykıldığım kahverengi iki deri koltuk, yerdeki el örmesi halının üzerindeki akrep desenleri, arkamdaki kütüphanedeki kitapların ciltli sırtlarında basılı exlibrisim ve diğer sayısız konfor hareketliliği içinde ters giden bir şey var.
  Parmağımla sağ kulağımdaki plastik nesneye dokundum. Pink Floyd’un The Final Cut albümünden Your Possible Pasts  adlı parçanın melodileri bir şişeye tenekeden dökülen zeytin yağı gibi kıvamlı ve zahmetsizce beynime akıyor. Birazdan en çok sevdiğim bir diziyi izleyeceğim. Bir çay daha. Keyfime diyecek yok. O halde niye kurup durumaktayım? Ha... Dizinin son bölümünde ne olduğunu unutmuşum. Ondan mı acaba huzursuzluğum?
  Yeni bölüm başlasın hemen hatırlarım. Hep öyle olur. Günlük hay huy içinde bunlar normal. Dilin ucunda duran ve sadece başkaları anlatınca hatırlanan fıkralar gibi.
  “Peki ya diğer şeyler? Esas dizi?”
  Sağıma soluma bakındım. Sesin sahibini göremedim. Parazit atak olmalı yine. Sinsi virüsler gibi her yere sızan sesler. Eğilip çay bardağımı aldım. Soğumuş çay içmeyi severim. Buzlu çayı da. Çayı her ısıda içebilirim yani. O kadar çay hastasıyım ki, dondurması yapılsa ona bile fitim.
  Çayın tadındaki bozukluğu neye yormalı? Sanki birisi bana çaktırmadan içine birkaç damla sirke damlatmış gibi.
  “Peki ya diğer belirtiler?”
  Parazit sese aldırış etmeden ayağa kalktım, ama bunu niçin yaptığımı hatırlamıyordum. Birkaç adım atayım hemen aklıma gelir. Hep öyle olur. Belki bu arada bir ayna bulmalıyım.
  “Aferin, kafanın dibindeki nohut ışıldadı yine.”
  Dilimin ucunda bir küfür nemlendi, ama dışarı salmadım. Yaşım çok genç, ama biraz batıl itikatlıyımdır. Şu anda uğursuzluk getirir diye düşünüyorum. Kulaklığımı çıkarıp sehpanın üstüne bıraktım. Aralık duran oda kapısına baktım. İçim üşüdü. Çocukluğumda özellikle rüyalarımda aralık duran kapılardan çok korkardım. Bir şeyin arkası, göremediğin şeylerin cepleri sürpriz doludur. Çoğu da ehven değildir. Korkutur, acıtır, hüsrana uğratır ve yerinden koparır insanı. Burada rahatım. Çok rahatım. Keyfim de gıcır. Öyle kalmak istiyorum. Orada duran, kapının arkasındaki, haneme davetsiz olarak gelen o şeyleri görmek istemiyorum.
  “Gelen melen yok ahmak.”
  İçimden ‘uyma ona’ diye fısıldayan dürtüye aldırmadan sesimi yükselttim. “Ne oluyor peki?”
  “Gelen yok, gidiliyor. Gidiyorsun.”
  “Nereye?”
  “Müziği dinle.”
  Gayri ihtiyari sağ elim kulağıma gitti. Kulaklığım sehpanın üstünde bıraktığım yerde durmaktaydı. Müzik devam ediyordu. Kulağımda kulak varcasına ama. Ses ses yükseltici kutulardan geliyor gibi yankılanmıyordu odada. İngilizce sözlerin tercümesi mutlak sıfır ısısında. Bu arada albümün en sonuncu parçasına gelmişiz. ‘Gün Batımında İki Güneş’ adlı son parça çalıyor. Zaman nasıl hızlanmış. Kayıt dışı, kayıp zaman. Topu topu üç adım attım odanın içinde. Her adımım bir çeyrek saat sürmüş gibi.
 “Korku,
O sesleri asla duymayacaksın,
O yüzleri asla görmeyeceksin.
Dişlerin bile buharlaşacak.
Sonunda çok az kimsenin bildiği şeyi kavrayacaksın.
Küller ve elmaslar, düşmanlar ve dostlar,
Sonunda hepsi bir ve tek olacak.”  
  Saksafonun harika sesi şu anda kulağımda ruh törpüsü. Hayır böyle bitemez. Hayır. Şöminede ateş, kulağımda melodi ve bardağımda çay varken olmaz. Hayır..!

*

  “Kendine geliyor.”
  Bana bakan yüzler aşina. Hepsi yoldaşım kanka dostlarım. İçimdeki korku yatışıyor. Kalp atışlarım normale döndü bile. O neydiyse, geldi ve geçti. 
  “Nasılsın?”
  Yerden doğrulup çevremdekilere baktım. Ana belleğim hâlâ yetersizdi. O odayı, çayın tadını ve müziğin kalbimde yarattığı titreşimi hatırlıyordum. Kelime haznemi daracık karanlık bir mahzenden spotları ışıl ışıl yanan olimpik bir stadyuma çevirmişti. Ve oraya dönmek istiyordum. Ben değil, ben ait olduğum yerdeyim. Ben değil, o nohut kadar küçücük ışıltı. O istiyor. Ne kadar güçlü avazı.
  “Nasılsın?”
  “İyiyim.” Dedim etrafımdakilere. Yüzüme hepsi aynı şekilde bakıyor. Göz bebekleri donuk, mimiksiz. Kimsenin ağzı kımıldamıyor, ama üzerime arı kümesi gibi kelimeler üşüşmüş durumda. Benim için endişeleniyorlar. Bazıları başıma gelen arızaya talipmişçesine istekle ayrıntıları soruyor.
  “Dedim ya... Çay vardı, şömine yanıyordu. Müzik vardı. Benim değil... Babamın... Evet, babamın çok beğendiği bir albümü dinliyordum. Ufukta batan iki güneş vardı. Sonra...”
  “Tekrar bize döndün sevindik.”
  Sevenlerimin bu kadar bol olması ne kadar güzel bir duygu. Az önceki cinsten bir atağı en son iki ay önce de geçirmiştim. O da birkaç dakikalık bir zaman balonunun içine üflenmiş saatler şeklinde seyretmişti.     
  “Krizi atlattın. Çok sevindik.”
  “Sağolun dostlarım.”
  Benle beraber sekiz kişilik bir gruptuk. Sokakta yürümeye başladık. Eskiden İstanbul denen şehirdeyiz. Gökdelenlerin dibindeki sokaklardan birinde amaçsızca yürümeye başladık. O odanın etkisi silinmeye başlamıştı. Su çekiliyor. Böylesi iyi. Çünkü ben artık o gerçekliğe ait değilim. Dört buçuk yıldır kalbim eskisi gibi koşuşturmuyor. Gencim. Damarlarımda bir zamanlar fokurdayan kan şimdi tembelce gezinen yoğun ve soğuk bir sıvı. Midem sıcak yemek öğütmeyeli yıllar oldu. Soğuk ve çürümüş ete talim ediyorum. Gözlerim sıradan görüşünü yitireli yıllar oldu. Dışarıdan yönetilen bir sistemle görüyor ve duyuyorum ben de diğerleri gibi.
  Anladınız değil mi?
  Ben bir zombiyim.
  Neden böyle olduğumuz için çok çeşitli faraziyeler sürüldü ortaya. Hiçbiri sonuçtan daha önemli değil artık. Birlikteyken bahsini etmeyiz hiç. Bir zombi anı yaşar. Geçmiş karanlıktır, gelecek kesif bir sis  gibidir.. Az önce geçirdiğim şömineli, çaylı krize rağmen onlardan bir şey ummak saflıktır. An her şeydir. Zombilerin kolektif belleği An yakıtıyla çalışan bir motordur dense abartma olmaz.
  Az önce başıma gelen şey zombilerde çok nadir raslanan bir şey. İnsan olduğumuz zamanları böylesine ayrıntıyla hatırlama ve bizzat deneyimleme. Bu beni bir şekilde grubumda lider yapıyor. Hiç lafı edilmez, ama herkeste geçmişin özlemi bir şekilde hâlâ yaşıyor. O ışıltılı nohutun acarlığı.
  “Arkadaşlar yeni kaynak bulundu.”
  Hemen önerilen yöne doğru yürümeye başladık. Bu müthiş bir şeydi. Şanslıysak uzun zamandan sonra ilk defa taze et ve sıcak kan tadacağız. Şehir nüfusunun yarısından fazlası zombiye dönüştü. Teknolojinin yardımıyla sağ kalan ve korunaklı yerlerde yaşayan insanlar var. Sayıları bayağı fazla. Taze et kaynağımız. Onlardan küçük bir grubun yeri tespit edilmiş. Şimdi oraya baskına gideceğiz. Direnecekler haliyle. Ama bizimle başa çıkmaları mümkün değil. Sonunda onlara da ufukta aynı anda batan iki güneşi göstereceğiz.
                                                                                                             Amsterdam, Nisan 2012