Kelimelerin İblisi
Ve o zaman meleklere “Adem’e secde edin.” dedik, hemen
secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibirine yediremedi, inkârcılardan oldu.
Bakara Suresi 34
Tutalım hasetten Adem’e secde
etmedim; o haset de aşktan peydahlanır, çıfıtlıktan değil.
İblis’in sözleri - Mesnevi – 2. cilt
Belki
de İblis iyiliğin potasıdır.
William Peter Blatty –
Şeytan
Hakimler, modern zamanların papazları.
Ben belki de son hümanistim. 20.Yüzyıl tümüyle benim
eserim.
Andrew Neiderman- İblis’in sözleri – Şeytanın Avukatı
Tanrının içimize
üflediği nefes gözeneklerimizden dışarı sızıyor. İnsanlık yeniden çamura mı
dönüşüyor?
Sadık Yemni - Nazarzede Kliniği
Yüce yaratıcı Adem’e isimlerin hepsini
öğretir. Adem bunları sayınca melekler çok etkilenir. Biri hariç Adem’in
nezdinde Allaha secde ederler. Sadece İblis bunu yapmayı reddeder ve o andan bu
yazının yazılmasına kadar geçen sürede bildiğiniz şeyleri yapar. İnsanların
dünyada ve ahirette cehennemde yaşaması için elinden geleni yapar. Yapmaya da
devam edecek.
Şeytanilik ve Rahmanilik gece ve gündüz
gibi doğal, sıradan ve sürekli olarak mevcut iki zıt kuvvettir. Yazılan her
şeyin ana kaynağıdır. Mesnevi’nin ikinci cildinde Mevlana Muaviye ve İblis başlıklı
bir konu işler. Eşsiz
bir metindir. Amerikalı yazar William Peter Blatty 1971yılında The Exorcist – Şeytan adlı bir roman
yayımladı. Bu roman 1973’te filme çekildi ve dünya çapında kült bir film oldu. Devam
filmleri çekildi. Dizisi yapıldı ve hâlâ bir yerlerde bahsi geçmektedir. Andrew
Neiderman ‘ın ünlü romanı Devils Advocate
- Şeytanın Avukatı’da 1997 yılında filme çekildi ve yine dünya çapında çok ün
kazandı. Bu dört kitap ve iki film üzerinden edebiyat eserlerinde İblis’in insanları
baştan çıkarma misyonunun nasıl verildiğine kısaca değineceğim.
Muaviye ve İblis
Mesel rivayet şeklinde anlatılır. Muaviye bin Ebu
Süfyan köşkünde bir yerde yatıp uyumuştur. Halkın doluşmasından yorulduğu için
köşkün kapısı kilitlidir. Bir adam onu uyandırır. Muaviye gözünü açınca adam
gizlenir. Muaviye kapısında nöbetçilerin beklediği köşke girilmesinin imkânsız olduğunu bildiği
için hem bu küstahlığa öfkelenir hem de merak eder. Aramaya başlar. Bir
perdenin arkasına sinmiş ve yüzünü saklamış bir adam görür.
“Hey dedi,
kimsin sen, adın ne?”
“Açıkça
söyleyeyim. Adım, kötü İblis.”
“Neden bu işe
sarıldın, ne diye uyandırdın beni? Ters söyleme, doğru söyle.
“Namaz vakti geldi. Tez mescide koşmak gerek.
Mustafa mana incisini deldi de, vaktini geçirmeden tez olun da ibadetinizi
yapın dedi.”
“Hayır, hayır, maksadın bu değil. Bana
hayra kılavuz olmak istemezsin sen. Hırsız, gizlice evime giriyor da bekçilik
ediyorum diyor bana. Nasıl inanayım o hırsıza? Hırsız ne bilir sevabı?”
İblis’in cevabı tek kelimeyle müthiştir ve bu
topraklara haslık ışır. Üzerine bin sayfa yorum yazılsa az gelebilir.
“Önceden
melektik; kulluk yoluna candan koyulmuştuk. Yol alanlara mahremdik, yurdu arş
olanlarla solukdaştık. İlk sanat, nasıl olur da gönülden çıkar; ilk sevgi nasıl
çıkar gönülden? Yolculukta Rûm ülkesinden birini, yahut Hutenliyi görmekle
gönülden gönülden nasıl olur da vatan sevgisi çıkar gider? Biz de bu şarabın
şarhoşlarındandık.; biz de onun eşiğine aşık olanlardandık. Göbeğimizi, onun
sevgisiyle kesmişlerdi, canımıza onun aşkını ekmişlerdi. Zamanede iyi günler
görmüşüz; baharın rahmet sularını içmisiz. Bizi de onun lütuf eli ekmedi mi;
bizi de yokluktan getiren, yoktan var eden O değil mi? Hey gidi hey. O’ndan
nice lütuflar görmüşüz, râzılık gül bahçesinde nice gezmiş tozmuşuz. Başımıza
rahmet elini koyardı; bizden lütuf kaynakları akıtırdı. Süt emerdim çocukken
beşiğimi kim salladı benim? O. Onun sütünden başka kimin sütünü emdim? O’nun iş
başarmasından başka kim besledi, yetiştirdi beni? Bedene sütle yerleşen huy,
insandan nasıl çıkartılabilir? Kerem denizi, bir kerecik paylasa bile, kerem
kapıları kapanır mı hiç? Asıl geçer akçeyi verdi; lütuftur, bağıştır bu; kahır,
o akçenin üzerindeki toza pasa benzer.
…….
Tutalım hasetten Adem’e secde etmedim; o haset de
aşktan peydahlanır, çıfıtlıktan değil.
Gerçekte her haset dostluktan belirir; sevgiliyle
yabancı düşer kalkarsa haset baş gösterir.
Aksırana çok yaşa demek nasıl şartsa, kıskançlıkta
sevginin şartıdır. O’nun tavlasında bundan başka bir oyun yoktu; bana oyna
dedi; o oyundan fazla, o oyundan başka bir oyun oynamayı ne bilirim ben. Bir
tek oyun vardı, oynadım; kendimi de belaya attım gitti.
…
Küfür olsun, iman olsun; hepsi de onun eliyle
dokunmuştur, onundur.”
Muaviye’nin İblis’e onun düzenlerini anlattığı cevabı
insanlığın feryadıdır da aynı zamanda.
“Bunlar
doğru, fakat bunlardan senin payın eksik. Sen, benim gibi yüzbinlercesinin
yolunu vurdun; bir delik deldin; hazineye girdin. Bir ateşsin sen, beni
yakmayasın, mümkün değil, kimdir senin elinden elbisesi parçalanmamış olan? A
ateş huyun yakmak yandırmak; bir şeyi yakmaman imkânsız. Lanet de budur ki
Tanrı, yakıcı bir hale getirmiş, bütün hırsızların ustası yapmış seni. Tanrı’yla
yüz yüze laflar ettin, sözler duydun. Artık a düşman, senin düzenine karşı ben
kim oluyorum ki? Nuh’un kavmi, senin düzeninden ağlayıp feryad eder; gönülleri
kavrulmuştur; göğüsleri param parça. Âd kavmine, dünyada bir yel verdin de
onları azâba, kederlere düşürdün gitti. Lût kavminin başına, senin yüzünden taş
yağdı; senin yüzünden kara suyun içinde dalgalar yuttular. Nemrûd’un beyni,
senin yüzünden dökülüp dağıldı a binlerce fitneler kopartan. Ebu-Leheb de senin
yüzünden işe yaramaz oldu; Ebü’l Hakem de senin yüzünden Ebû-Cehil kesildi.
…
Nice
kutlu yıldız senin yüzünden yanmış yakılmış. Nice ordu, nice topluluk senin
yüzünden dağılıp gitmiş.”
İblis’in
mazuratı kaçınılmaz bir şekilde kalite kontrol içeriklidir.
“Ben kalpla geçer akçeyi ayırd etmek için
mehengim. Tanrı beni, arslanla köpeği sınamaya, geçer akçeyle kalp parayı ayırd
etmeye koştu. Kalpın yüzünü ne vakit karartmışım ben? Kuyumcuyum, onun değerini
biçmişim ben. İyilere kılavuz ederim; kurumuş dalları yolarım, koparırım.İyiyi
nasıl kötü yaparım; Rab değilim ya; çirkine de bir aynayım ben, güzele
de.Hintli, bu adamı kara yüzlü gösteriyor diye dertlere düştü de aynayı kırdı,
yaktı. Ayna dedi ki, suç benim değil, benim yüzümü cilalayana kabahat bul. Çirkin
kimdir, güzel kim; bunu söyleyeyim diye o, beni her şeyi söyler, gösterir, hem
de doğru söyler hale getirdi. Ben tanığım; tanık nerde, zindan nerde? Tanrı da
şahittir ki zindana atılacak kişi değilim ben.
Sonunda Muaviye
İblis’e onu neden uyandırdığını sorar. Burada Mevlana’nın meseleye bakışındaki
derinliği hissederiz.
“Ben seni cemâate yetişesin, devletin bile
kadrini yücelten Peygamber’in ardında namaza durasın diye uyandırdım. Bu ziyan,
bu dert yüzünden gözlerin, iki tulum olacaktı da, gözyaşları dökecektin. Öylesine bir âh, perdeyi yakmasın dedim; bu korku
yüzünden seni uyanırdım. Hasetçiyim ben, hasetten öyle yaptım. Düşmanım ben,
işim düzendir, kindir.”
Muaviye bu sözler üzerine kızar ve şu cevabı
verir.
“Sen beni uyandırdın ama bu, uykunun ta
kendisiydi; gemiyi gösterdin ama gösterdiğin girdaptı. Beni, daha iyi bir
hayırdan sürmek için hayıra çağırdın sen.
Abdülbaki
Gölpınarlı’nın tercümesi ve şerhiyle, Mesnevi’nin ikinci cildinden alınmıştır.
*
Şeytan –Exorcist
William
Peter Blatty 1971yılında çok satanlar listesine giren The Exorcist – Şeytan adlı romanını yayımladı. Bu kitap Vietnam
şavaşının sona ermeye yüz tuttuğu, Pink Floyd’un Dark Side of the Moon adlı albümünü piyasaya çıkardığı sıralarda, 1973
yılında filme çekildi ve bütün dünyada kült haline geldi. Kitap konusunu 1949
yılında gerçekten yaşanan, kilisenin bizzat muhatap olduğu bir seri şeytan
çıkarma vakasının tutanaklarından almıştır.
12
yaşındaki genç kız Regan’ın içine kötücül bir ruh girmiştir. Bu önce tuhaf
hareketler şeklinde tezahür eder. Doktorlar, klinik testleri, psikologlar kıza
teşhis koymayı başaramazlar. Birisi kızın ruhunun şeytan tarafından ele
geçirilmiş olabileceğini söyleyince çaresiz anne o taraftan yardım ister. Karras
adlı genç, Merrin adlı yaşlı ve tecrübeli rahip şeytanı kızın ruhundan sökmeye
çabalar. Kitapta ve filmde şaşırtıcı, tiksindirici, hayret ettirici ve korku
verici sahneler birbirini kovalar. İki papaz bütün çabalarına rağmen kızın
bedeninden şeytanı çıkarmakta aciz kalır. Son sahnede Karras kendini feda
ederek kızı kurtarır.
Filmde
inanç haliyle çok önemli bir role sahiptir. Karras, Merrin’e göre daha
inançlıdır.
The Exorcist romanı papazların şeytan tarafından çok
aşağılandığı sayfalara sahiptir. Film de öyledir. Çekilen, ama filmden son anda
çıkarılan bir sahnede iki papazın konuşmaları aşağılanmanın, daha da vahimi
bunu kabullenmenin, hatta makuliyete indirgemenin bir tezahürüdür.
“Carras, “Eğer bu şeytanın el koymasıysa, niçin bu
küçük kıza?”
“Merrin, “Kim bilebilir? Ama bence… Şeytanın hedef
aldığı şeytana tutsak olan değil, bizleriz. Bunu görenleriz…Amacı bizi umutsuz
kılmak, insanlığımızı bize reddettirmek, kendimizi bize çirkin, onursuz ve değersiz
gördürtmektir. Çünkü tanrıya inanç işi bir akıl değil, bir aşk ve sevgi
sorunudur. Belki İblis’ten gelecektir iyilik. Anladığımız ve bildiğimiz bir
yolla da gelmeyebilir. Belki de İblis iyiliğin potasıdır. Ve belki de kendisine
karşın şöyle ya da böyle, İblis, Tanrının iradesini yerine getirmektedir.”
Filmin
afişinde sokak lambasının yarattığı gölgeli ortamda dik bir eğimle
yükselen basamaklara bakan bir adam
resmedilmiştir. Şeytana karşı çıkmak gerçekten de zoru göze almak ve yokuşu
çıkmaktır. En sonuncu sahnede Karras şeytanı içine girmeye davet eder. Şeytan
içine girince kendini camdan aşağıya o dik yokuşa atar ve ölür.
*
Şeytanın Avukatı
Kevin Lomax genç bir avukattır. Öğretmeni tarafından
cinsel tacize uğramış bir kızın davasında öğretmeni savunmaktadır. Genç avukat
son duruşma öncesi mahkeme helasında vicdanıyla başbaşa kalır. Adamın bu işi
yaptığını anlamıştır. Sonra onun usta bir manevrayla davayı öğretmenin lehine
kazandığını görürüz. O ana kadar hiç dava kaybetmemiş olan Kevin her ne
pahasına olursa olsun başarıyı tercih etmiştir. En iyi becerebildiği şeyi
yapmaya devam edecektir.
Bu başarısı ve vicdanına atlattırdığı eşik New York’un
dikkatini çekmiştir. John Milton’un idare ettiği büyük bir avukatlık bürosu
tarafından ortaklığa davet edilir. Ona ve güzel karısı Mary Ann’a şirketin
diğer ortaklarının oturduğu lüks bir apartman dairesi tahsis edilir. Genç çift
cennete ayak basmış gibidir. Görünüşte tabii.
Filmde Al Pacino’nun başarıyla canlandırdığı Şeytan
kendine John Milton ismini almıştır. John Milton 17. Yüzyılda yaşamış sansüre
karşıtlığıyla bilinen bir İngiliz şairi. Kayıp Cennet isimli şiiriyle üne
kavuşmuştur. İnsanın yasak ağacın meyvesini yiyerek ilk kötülüğü yapması ve
dünyaya kederi ve ölümü getirmesi konulu dizeleri pek ünlüdür. Reankarne olmuş
şeytanın suçluları cezadan kurtaran ünlü bir avukat olması ve bu adı alması pek
manidardır.
Bir yerde filmin Grisham’ın ünlü romanı The Firm – Şirket ’in sahneye
uyarlanması gibi başladığı, Angel’s Heart
– Şeytan Çıkmazı gibi sonlandığı, ortalarda biraz Rosemary’s Baby’i andırdığını okuyunca hak verdim. Gerçekten de
öyle. Özellikle son ikisi şeytanın insanı bizzat ayartması konularını işleyen kitap
ve filmlerdir.
Öyküde New York para, güç, asalet ve sekse tapan minik
şeytancıkların içinde yaşadığı bir koza olarak
resmedilir. Film de bunu destekler. Üvey kızıyla ilişkisi olan, karısı dahil üç
yakınını öldürmüş ultra zengin birinin New York’un merkezindeki bir gökdelenin
tepesindeki dairesi bunu sembolize etmektedir. İç dekorasyonda kullanılmış
altın ve kıymetli eşyalar bize kenz ayetlerini hatırlatır.
Ey iman edenler hahamlardan ve rahiplerden birçoğu
insanların mallarını haksız yollardan yerler. Ve (insanları) Allah yolundan
engellerler. Altın ve gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlara acıklı bir
azabı müjdele.
Lomax tepeden şehre bakan, hakim, buyurgan, kan
dökücü, zalim ve acımasız katilin savunmasını üstlenir.
Bu arada Mary
Ann yeni ortama intibak edemez. Hastalanır. Çocuk sahibi olmak ister başaramaz.
Kevin’in koyu katolik annesi ziyarete gelince durumu görüp oğlunu uyarır.
Hikâyenin bir sürprizi vardır. John Milton çok genç ve toyken Kevin’in annesini
baştan çıkartıp onu hamile bırakmıştır. Kevin, Milton’un oğludur yani ve
Milton’un kızıl saçlı kızına fena halde vurgundur. Milton’un amacı oğlu ve
kızının birleşmesinden bir çocuk edinmektir.
Kevin bütün
bunları anlayınca çok pişman olur. Hırsı nedeniyle Mary Ann’ın hayatını da
mahvetmiştir. Tabancayla şeytana ateş eder. Kurşunlar tesir etmez. Genç avukat
“Özgür irade.” der ve son kurşunu kafasına sıkarak bu kirli oyuna son noktayı
koyar. İncil’in, Matta versiyonunda 10:39
10. bap, 39. Ayeti şöyledir:
Canını bulan onu zayedecektir;benim uğruma onu zayeden
onu bulacaktır.
Keanu Revees’in canlandırdığı Kevin Lomax canını inancı
uğruna zayi edince kaset tekrar başa sarar. Kevin’in mahkeme tuvaletinde
vicdanının sesini dinlediği sahneye döneriz. Salona girince müvekkilini
savunmayacağını söyler. Suçlu öğretmen cezasını bulur., ama yetenekli Kevin
Lomax artık kariyeri bitmiş biridir. Baro onu cezalandıracak ve avukatlık
mesleğinden men edecektir. Gazeteci kılığında John Milton gelir. Onu çok takdir
ettiğini büyük bir gazeteye seri bir röportaj yaparak edimini öveceğini söyler.
Kevin çok sevinir ve kabul eder. Son sahnede sahte gazeteci şeytan daha önce de
dile getirdiği bir sözcüğü yineler. ‘Kibir en sevdiğim insan hasletidir’
*
Nazarzede Kliniği
2015 yılında yayımladığım Nazarzede Kliniği adlı romanımda
iblisi ana kahraman olarak kullandım. Amacım 21. yüzyılda geçen Faustvari bir roman kurgulamak, para,
şöhret, güç ve seksin yanı sıra yeni teknolojilerin dini inancımızı nasıl
etkileyeceğini göstermeye çalışmaktı.
Ana karakter Kadir mazbut bir ailenin, muhafazakâr ortamda
yetişmiş çocuğudur. Yeteneği sayesinde reklam sektöründe kısa zamanda tanınmış
ve genç yaşta varsıl biri olmuştur. Artık Beyoğlu’nda oturuyordur. Yeni hayatı
nedeniyle eski muhiti ve tanıdıkları arasına mesafe koymuştur. Deli gibi aşık
olduğu nişanlısı Nehir onu terk edince yerine bir sevgili ikame etmiştir. Her
şey yolunda gibidir, ama kalbinin derinliklerinde içine sürüklendiği maneviyat
eksikliği yüzünden sızlayan bir yer vardır. Bu ağrılı yer nedeniyle Kadir
silkinir ve bir şeyleri geri kazanmak için harekete geçer. Ardından gizemli bir
adamla tanışır. Bu adamla birlikte İstanbul’un normal gözlere kapalı yerlerini
gezmeye başlarlar. Zahiri hayatla içiçe, ama ortalama algı gücüne kapalı olan,
yakın geleceğin inşa edildiği bu
mekânlar kahramanımızı bilinçlendirir. Bu arada Kadir baba evine gider, mahalle
arkadaşlarıyla yeniden ilişki kurar.
Kadir eski itikadına kavuşabilecek midir? Hazhız’ın
ihtişamından sıyrılabilecek midir? Nehir’in gönlünü yeniden fethedebilecek
midir? Kitaptan kısa bir pasaja göz
atalım.
Meczup rehberi ceketinin sağ cebinden bir pipo
çıkardı. Ağız kısmı küçük, sapı uzun tahtadan oyulmuş eski bir pipoydu. Aynı cebinden çıkardığı ucuz bir çakmakla
içindeki tütünü ateşledi. Adam bir nefes çekti ve dumanı dışarıya üfledi.
“Bu tophane piposu. Rahmetli
babamdan miras.” Kadir adama soran gözlerle bakınca sol eliyle soldaki caddeyi
işaret etti. Pipo ağzındaydı. İki eli de boştu. “İki seçiminiz var. Ya bu Altın
Buzağı Caddesi’nden geçeceksiniz. İki büklüm, itaatkâr bir bende şeklinde. ”
Sağ eliyle diğer taraftaki yolu işaret etti. “Ya da eşrefi mahlukatın güzide
bir temsilcisi olarak başınız dimdik; ama saygılı, inançlı ve yüreğiniz sevgi
dolu bir şekilde Melekler Caddesi’nden geçeceksiniz. Sonraki her şey
tercihinizin cinsinden kaynaklanacak. Rızkınızı geçtiğiniz yerin karakterine
uygun bir şekilde temin edeceksiniz. Yeteneklerinizi bu yönde
değerlendireceksiniz. Güçlü zihinler, hassas vicdanlar hep birlikte yeni bir
medeniyet ve küresel merhamet telakkisi yaratacaksınız. Gül sizde unutmayın. Gülün
varlığını bilenlerin yönü birdir. Dünya nimetlerinden buna göre keyif
alacaksınız. Hiçbir şeyiniz eksik olmayacak, sadece ölçünüz yeniden
belirlenecek.”
Kadir önce altın ışıltıya, meşalelerin hafif
kıpırtılı alevlerine, sonra da parlak beyaz nur ışıyan caddeye baktı. Tekrar
tekrar birine ve diğerine baktı. Altın Buzağı Caddesi’ndeki ihtişam müthişti.
Cazibesi güneşi soluk bırakacak denli güçlüydü. Melekler Caddesi’ndeki albeni
nedeniyle iki akıntı karşılaşmışçasına kalbinde bir anafor belirmişti.
“Ya Nâr, ya Nur mu yani?”
İbrikçi Dede
piposu sol elinde gülümsedi ve sağ elini kalbine değdirerek onu sevgi ve
saygıyla selamladı.
“Eyvallah.”
Kadir’in sonu Papaz
Karras ve Avukat Kevin Lomax gibi olmaz. O bu toprakların çocuğudur. Muaviye
gibi uykudan uyanacak ve kendi gerçeğiyle yüzyüze gelecektir
Balçova – Mayıs 2018
---------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder