18 Nisan 2018 Çarşamba

Polisiye Üzerine Tezler



Suç, Sır ve Tatmin



Polisiye benim için 2S merkezli bir elipstir. Suç ve Sır. Suç ve Sır merkezli bir geometrik cismi düşünmemin nedeni, suçu kimin (kimlerin) ve neden işlediğini bulmak için tümdengelim muhakemeyi, akıl yürütmeyi temsil etmesidir.


Kurgusu iyi çatılmış polisiyede okur kendi de detektife, araştırmacıya paralel akıl yürütür ve bazı sonuçlara varır. Oturduğu yerden yer yer risk taşıyan bir vakayı adeta yaşar gibidir. Dozunda verilen heyecan 2S merkezli elipsin içini dolduran, adeta çeperlerin içeri göçmesini ve şeklin deforme olmasını engelleyen bir öğedir. Heyecan her ortamda yetişen bir bitkidir, ama bence en çok etki yaptığı alan olayların sıradan insanların, günlük hayatın içinde seyrederken beklenmedik şeylerin vuku bulmasıdır. En inandırıcı ve dolayısıyla heyecanı bol öyküler bazı istisnalarıyla ortalama hayatların ortamında salınır.


Gelelim elipsin dış çeper çizgilerine: Bu geometrik şekli belirginleştiren çizgiler araştırıcı ve cezalandırıcı karakterdir. Bu olmadan da suç, sır ve heyecan yan yana gelir, ama bundan polisiye metin oluşmaz. Araştırıcının polis olması şart değildir, ama onun azmi, bunu yapmak istemesindeki neden ve edimindeki meşruiyet öyküyü polisiye kategorisine dahil eder. Bazen sır en baştan faş edilir. Suçlunun kimliği bellidir. Bu gibi durumlarda araştırıcı ile suçlu arasında takip, kovalamaca gerilimi kurulur. Bu da iyi kurgulandığında yeterince heyecan yaratarak elipsin çeperinin yapıbozuma uğramasını engeller.


Suç haliyle göreceli bir kavram. Hayali karakterler, Fantoma, Arsen Lüpen, Cingöz Recai normalde suç addettiğimiz eylemleri icra ederken adeta bizi de bu işe iştirak ettirirler. Kendimizi bu kahramanlarla özdeşleştirmekten alıkoyamayız. Onların suça yaklaşımında karşı konulmaz bir cazibe vardır. Herkes kendi karanlık yanını seyreder satır aralarında.


Suç göreceli olunca polisiyenin olmazsa olmazı cezayı 2S merkezli elipste nereye yerleştireceğiz? Fantoma’yı, Arsen Lüpen’i, Cingöz Recai’yi, hatta kendi ülke çıkarları adına ağır suçlar işleyen James Bond’u kim cezalandıracak? Bu kahramanların kitap ve filmlerine rağbete bakarsak hiçkimse diyebiliriz, ama tam da öyle değildir. Maurice Leblanc’ın Arsen Lüpen’i Fransa’da bir milli kahramandır. Onların James Bond’udur adeta. Farkı yazarın yaşadığı devir nedeniyle Birinci Dünya Savaşı sonrası zamanlarda iş tutmasıdır.


Bu tür kitaplarda mağdurun tam olarak kim olduğu pek belirgin değildir. Mağdurlar arası bir mücadele sahnelenmesiyle gözümüz boyanır. Böylelikle ceza beklentisi de askıya alınabilir. Arsen Lüpen hapise düşer, kısa bir ceza çeker; Bond’a düşmanları tarafından işkence edilir, silahla yaralanır, sonra kurtulur. Meslek riski nedeniyle karşılaştığı tehlikeler onun ceza hanesine yazılır.


Klasik polisiyelerde bile suçlu bazen paçayı adaletin elinden sıyırır. Burada okuru tatmin eden iki şey vardır. Kuvvetli ve hafif tatmin. Kuvvetli tatmin, polis, detektif ya da araştırıcının suçluyu hapse tıkmak için elinden geleni yapmış olmasıdır. Hafif tatmin ise bizim kurnaz, işini bilen suçluyla özdeşleşen ya da onun zekâsını, cüretini takdir eden yanımızdan kaynaklanır. Ölmeyi çok hak etmiş maktul dışında cinayeti hoşgörmeyen okur örneğin Robin Hood efektine ses çıkarmaz. Becerikli bir hırsızı bir ölçüde kabullenir. Kaplan ağıldan kuzuyu kapmış ve ateşli silahlarla kovalanmasına rağmen zekâsı ve hızı sayesinde postu deldirmeden sıvışmayı başarmıştır. Ceza öğesi elips alanı içinde nokta kümeleri halinde dağınık olarak bulunur diyebiliriz yani.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder