Suç,
Sır ve Tatmin
Polisiye
benim için 2S merkezli bir elipstir. Suç ve Sır. Suç ve Sır merkezli bir
geometrik cismi düşünmemin nedeni, suçu kimin (kimlerin) ve neden işlediğini
bulmak için tümdengelim muhakemeyi, akıl yürütmeyi temsil etmesidir.
Kurgusu
iyi çatılmış polisiyede okur kendi de detektife, araştırmacıya paralel akıl
yürütür ve bazı sonuçlara varır. Oturduğu yerden yer yer risk taşıyan bir
vakayı adeta yaşar gibidir. Dozunda verilen heyecan 2S merkezli elipsin içini
dolduran, adeta çeperlerin içeri göçmesini ve şeklin deforme olmasını
engelleyen bir öğedir. Heyecan her ortamda yetişen bir bitkidir, ama bence en
çok etki yaptığı alan olayların sıradan insanların, günlük hayatın içinde
seyrederken beklenmedik şeylerin vuku bulmasıdır. En inandırıcı ve dolayısıyla
heyecanı bol öyküler bazı istisnalarıyla ortalama hayatların ortamında salınır.
Gelelim
elipsin dış çeper çizgilerine: Bu geometrik şekli belirginleştiren çizgiler
araştırıcı ve cezalandırıcı karakterdir. Bu olmadan da suç, sır ve heyecan yan
yana gelir, ama bundan polisiye metin oluşmaz. Araştırıcının polis olması şart
değildir, ama onun azmi, bunu yapmak istemesindeki neden ve edimindeki
meşruiyet öyküyü polisiye kategorisine dahil eder. Bazen sır en baştan faş
edilir. Suçlunun kimliği bellidir. Bu gibi durumlarda araştırıcı ile suçlu
arasında takip, kovalamaca gerilimi kurulur. Bu da iyi kurgulandığında
yeterince heyecan yaratarak elipsin çeperinin yapıbozuma uğramasını engeller.
Suç
haliyle göreceli bir kavram. Hayali karakterler, Fantoma, Arsen Lüpen, Cingöz
Recai normalde suç addettiğimiz eylemleri icra ederken adeta bizi de bu işe
iştirak ettirirler. Kendimizi bu kahramanlarla özdeşleştirmekten alıkoyamayız.
Onların suça yaklaşımında karşı konulmaz bir cazibe vardır. Herkes kendi
karanlık yanını seyreder satır aralarında.
Suç
göreceli olunca polisiyenin olmazsa olmazı cezayı 2S merkezli elipste nereye
yerleştireceğiz? Fantoma’yı, Arsen Lüpen’i, Cingöz Recai’yi, hatta kendi ülke
çıkarları adına ağır suçlar işleyen James Bond’u kim cezalandıracak? Bu
kahramanların kitap ve filmlerine rağbete bakarsak hiçkimse diyebiliriz, ama
tam da öyle değildir. Maurice Leblanc’ın Arsen Lüpen’i Fransa’da bir milli
kahramandır. Onların James Bond’udur adeta. Farkı yazarın yaşadığı devir nedeniyle
Birinci Dünya Savaşı sonrası zamanlarda iş tutmasıdır.
Bu tür
kitaplarda mağdurun tam olarak kim olduğu pek belirgin değildir. Mağdurlar
arası bir mücadele sahnelenmesiyle gözümüz boyanır. Böylelikle ceza beklentisi
de askıya alınabilir. Arsen Lüpen hapise düşer, kısa bir ceza çeker; Bond’a
düşmanları tarafından işkence edilir, silahla yaralanır, sonra kurtulur. Meslek
riski nedeniyle karşılaştığı tehlikeler onun ceza hanesine yazılır.
Klasik
polisiyelerde bile suçlu bazen paçayı adaletin elinden sıyırır. Burada okuru
tatmin eden iki şey vardır. Kuvvetli ve hafif tatmin. Kuvvetli tatmin, polis,
detektif ya da araştırıcının suçluyu hapse tıkmak için elinden geleni yapmış
olmasıdır. Hafif tatmin ise bizim kurnaz, işini bilen suçluyla özdeşleşen ya da onun zekâsını,
cüretini takdir eden yanımızdan kaynaklanır. Ölmeyi çok hak etmiş maktul
dışında cinayeti hoşgörmeyen okur örneğin Robin Hood efektine ses çıkarmaz.
Becerikli bir hırsızı bir ölçüde kabullenir. Kaplan ağıldan kuzuyu kapmış ve
ateşli silahlarla kovalanmasına rağmen zekâsı ve hızı sayesinde postu
deldirmeden sıvışmayı başarmıştır. Ceza öğesi elips alanı içinde nokta kümeleri
halinde dağınık olarak bulunur diyebiliriz yani.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder