24 Aralık 2023 Pazar

BALONLU VADİ

 


BALONLU VADİ

 

Sabahın ilk ışıkları modernitenin en ihtişamlı göğünü aydınlatırken Balonlu Vadi bir anda ayaklarımın altında beliriverdi. Bu muhteşem yapıyı böylesine yakından görmek her zamanki gibi yüreğimde bir sıkıntı yarattı. Boşayaşanmışlık ve geridönüşsüzlük duygularım depreşti.

 

Balonlu Vadi, sıradan bir dağın denize doğru ilerlerken çatallanan ve giderek alçalarak yok olan kısmına verilen isim. Dünyaca çok ünlü bir yer. Yedi yüz metre boyunda en derin yeri iki yüz elli dört metre olan vadinin birbirine bakan iki yüzünde bin beş yüz kadar heykel var. Üç metre yüksekliğindeki bu yüzlerin kesin sayısı belirsiz. Çünkü bazıları görünürde nedensiz kendi kendine yıkılıyor, ufalanıyor ve sonra zaman içinde yeniden yapılanıyor. Bunlar bin iki yüzün altına inmiyor, bin sekiz yüzü de geçmiyor. Bu nedenle toplam sayıları ortalama bir rakamla telaffuz ediliyor.

 

Başımın üstünde sayısı asla kesin bilinmeyen bir balon göğü bulunuyor. Genellikle pastel renkli, ağır başlı gri olan balonların çeşitliliği başdöndürücü. Zeplinler, meteoroloji balonları

turistik balonlar, tırtıl boğumlu balonlar, kalpli balonlar, tavşan balonlar, nazar boncuklu balonlar, sedefli metalik balonlar... Küme küme, hevenk hevenk, öbek öbek balonlar… Happy Balloons, Gamlı Balonlar ve Depresif balonlar. Cesametleri de çok farklı. Neredeyse bir futbol sahası büyüklüğünde olanları, kruvazör gibi salınanları var. En küçükleri de bir çöp konteynırı kadar. Küçükler alçakta, büyükler daha yüksekte salınıyor. Yükseklik otuz metreyle altı yüz metre arasında değişiyor.  

 

İnsanoğlu mağaradan çıktığından beri boş gökyüzü görmemiştir. Mağaradayken gölgelerini gördüğü şeylere model duran balonları hemen bağrına basmıştır. ‘Bu balonları görüyorum o halde varım.’ ‘Var olduğum için bu balonları görebiliyorum.’ Birbirini tamamlayan iki çıkarsama gibi algılanırken, bir üçüncüyle; ‘Balonlar olmasa olmazdık’ fikriyle çelişkili bulunmuyor.

 

Bulunduğum noktadan aşağıya vadinin en derin kısmına inen merdivenler var. Oradan alışık adımlarla en aşağıya indim. İki yanımda taş yüzler denize doğru uzanıyor. Tam tepemde Hümanizm, Demokrasi, Yeni Dünya Düzeni ve Evrensel hukuk balonları duruyor. Gri metalik boyalı zeplin formundalar. Yarım kilometre yukarıdan bile heybetli görünümleri var. Evrensel Hukuk’un hemen yanında Batı tezgâhından çıkma Ilımlı İslam balonu duruyor. Hilal biçimi verilmeye çalışılmış, ama zamanla deforme olduğu için balığa benzetilmeye çalışılmış bir krouvasanı andırıyor. Bu balonlar sürekli bakım altında olmasına rağmen görünüşleri bayağı perişan. Formları bozulmuş, yamalarla yüzeyleri çiçek bozuğu gibi olmuş durumda. Her taraflarından ipler, teller, kablolar sarkıyor.

 

Metafiziksiz evrensellik balonu en hacimli olanı. Elipsoid formunda. Yaşı tartışmalı, ama 150 diyenler baskın. 1009 kez yamanmış. Yaptığı helyum masrafı müthiş. Bu balon Yeni Dünya Düzeni için çok önemli. Masraftan kaçınmıyorlar. 

 

Bazı münafıkların İngiliz tarikatı dedikleri Kemalizm balonu darbeci ruh ve vesayet gaz kestikçe çok hırpalandı, ama iç ve dış bakımcılar harıl harıl tamiratla meşguller. Köln’deki Dom Kilisesi gibi her an bir yeri patlıyor, sökülüyor. Üç vardiya tamirci ekibi hazır bekletiliyor bu nedenle. Bu eski Türkiye anlayışının en gözde balonu hâlâ havada. Sayısız yama, dikiş, gaz yenileme, yapıştırma işleminden geçti. Çıplak gözle dahi görülebiliyor. K, E ve L harfleri iyice silinmiş altında İ,S ve T biraz dikkatli bakınca seçilebiliyor. Yine de bu manzaradan huşu duyanların sayısı azımsanmayacak miktarda kalmaya devam ediyor. Bu hummalı algı yönetimi çalışması diğer balonlara da yapılıyor.

 

Her ülkenin balonlu vadisi var. Türkiye göğünün dünyadaki en renkli ve çeşidi bol balon göğü şeklinde bir namı var. Türkiye dünyada rakipsiz bir numara. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte bazı balonlar devralınmış ve yanına yenileri eklenmişti. Bu eklemedeki şehvet, gayret, fütursuzluk, cehalet ve teseffüh etmişlik bunu öğrenenlerde hâlâ şok yaratmaya devam ediyor. Trajik başarı diyenler çoğunlukta. Küresel ölçekte aydınlar arasında ittifakla kabul ediliyor. Toplum mühendisliğinin, oryantalistleştirilmişliğin şaikası deniyor. Müesses Dünya Düzeni’nin diğer göklerdeki payları da az buz değildir, ama Türkiye anlam göğü baş  eserleridir. En haşmetli balon müzesi diğer yandan. Sanal bir müze. E- Turistik cazibesi büyük.  Ünlü bir tarihçinin ‘Churchill’in en büyük mirası Türkiye göğünün bu monadik zihinle kurulmuş muhteşemliğidir’ demesi kibrin yanısıra bence adil bir beyandır. 

 

İçerde bu konulara değinenlere yakın zamana kadar zorba yaptırımlar uygulanırdı. Bunun yanısıra küçümseme, alay etme, görmezden gelme, yok sayma cinsinden yıldırtıcı teknikler uygulanıyordu. Zaman değişti. Şu anda balonlu vadinin kurucu ve yaşatıcı aydınları haricindeki entelejansiya asıl gerçeği görüyor, yılmıyor, karşı çıkıyor, bunu küresel bir model şeklinde sunmak için çabalıyor.

 

 

 

Dikili Prestij Taşı

Bu vadinin yapılmasında emeği geçenler için dikilmiş bir taş var. Vadinin denize yaklaşıp bittiği yere dikilmiş. İstanbul’daki Dikili Taş benzeri, ama dört katı büyüğü. Üzerinde hiçbir işleme, sembol ya da motif yok. Göğün zengin ve yüklü görünümü nedeniyle bu gereksiz. Dikili taşın anlamı göğün kendisi. Taş sadece orayı işaret eden bir parmak gibi.

 

Bazılarının istihza ve küçümsemeyle Çıfıt Ufku Dikeltisi dediği bu dikili taşa Gurur Taşı, Dikili Prestij Taşı deniyor. Bu sonuncusunu hakkaniyetli buluyorum. Modernitenin zafer anıtıdır. Böyle bir sonucu alabilmek için üstün bir akıl, inanç, inat, plan, para ve gayret gerekiyordu. Bunca zamandır balonların helyumunu kimin temin ettiğini araştırmak bile tek başına öğretici, zihin açıcı etki yapabilir.

 

Eski Ahit dünya üzerinde tümüyle yok olsa, zihinlerden de bilgisi silinse, Türkiye göğünden hareketle harfi harfine tekrar yazılabilirdi diyenler var. Bana abartma gibi geliyor, ama gerçek payını da görebiliyorum tabii. Buna karşı çıkanlar ‘böyle bir şey asla olamaz’ şeklinde bir tavır sergilemiyor, Almanya, İngiltere, Hollanda, İspanya ve Fransa göklerinin de bu yazıma pekâlâ temel ve başlangıç alınabileceğini iddia ediyorlar. ‘ABD göğü, Amerikan Dolarının hermetik bir türevidir’ şeklinde bir sözle okyanus ötesinden de şevkli bir iddia yükseliyor.

 

Balon Fermanı

Vadidedeki sınırlı gökyüzü erişime açık değil. Balon envanteri sıkı bir denetimde. Serbest girişime izin yok. Göğe lisanssız balon salınamıyor. Lisans işi çok netameli. Bazen minik bir balon salmak için yıllarca beklemek gerekiyor. Salınan balonların bakımı çok masraflı. Gökyüzünde balon barındırmak kolay bir iş değil açıkçası.

 

Lisanssız girişimler vesayetin dişleri tamken şiddetle karşılık buluyordu. Modernitenin Türkiye’ye özel olarak tahsis ettiği balonlu gökyüzü hakkında eleştiri yapmak, söylemek ve yazmak cezaya tabiydi. Hapis, para cezası, işsiz, aşsız bırakma şeklinde müeyyideleri vardı. Balon eleştirileri yazarları dokuz köyden kovuluyordu. Dokunulmazlığı olan bir alandı. Artık eskisi gibi değil. Hınçları baki, ama mazideki güçleri yok. İplikleri pazara çıktı.

 

Bugünlerde lisanssız, ucuz, kısa süreli balon girişimleri tonla. Bunlara kurulu düzen tarafından Taciz Balonları dense de halk arasındaki ismi Hür Balonlar. Bu yakınlarda üstad şairin ünlü şiirinden iki mısranın yazılı olduğu uçan pankart tipli bir yöntemle göğe yükseltildi.

Ah, küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap;

Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkilap.

Uçan pankartlar on metreye iki metre ebatlarında vinilden yapılmış hava yastıklı bir pankart. Renkleri genelde lacivert olduğu için beyaz harfler kullanılıyor. İki küçük balon yardımıyla yükseltilen bu afişler eskiden yere iple sabitleniyordu. Bu pek pratik bir şey değildi. İp kopunca uçup gidiyordu. Şimdilerde mini motorlu balonlarla belli bir irtifada tutulabiliyor.

 

Bu balon için daha önce hiç denenmemiş bir yer, göreceli bakir bir koordinat hedeflenmişti. No Pasaran ile Rapor 46 Balonlar’ı arasındaki boşluk uygun bulunmuştu.  Yerden seksen metre kadar yukarıda olduğu için şiir yakınlaştırmadan okunamıyordu, ama sosyal medyada ‘falanca balonumuz yerini aldı’ şeklinde tanıtımı yapılıyordu. Bu etkili oluyordu.  Neyse bu balon tahmin edilenden çok az asılı kaldı ve uzayın derinliklerine doğru emildi gitti. Daha önceki tecrübeleri doğrulayan bir şeydi bu. Modernitenin bize tahsis ettiği alanda sadece kendi fabrike doğrularına barınma alanı var.

 

Buna en iyi örnek genelde Vesayet Kümülüsü denilen ceberrüt kenetlenmelere, kem hevenkleşmelere ses çıkartılmamasıdır. Üstün Akıl Işıltısı, Faiz Lobisi Gaybubeti,  Paralel Gladyo Gölgesi, Gayri Milli Medya Komedyası, Ilımlı İslam Hidayeti balonları bir araya gelip bir balon cephesi kurabiliyor. Bunlara yukarıda adını saydığım bir sürü balon da katıldığı için dev bir yapı oluşturuyorlar. 

 

Dejenere muhafazakârların halleri malum. Bir kısmı muvazı örgütlenmelerde, balon üfürücülüğü yaptı. Zıtları gibi lanse edilen herkesle işbirliği yaparak tektip ahlaksızlık sergiliyorlar. Bu yoldan gidenler dinlerini, ülkülerini ve gelecek vizyonlarını yitirerek bedbaht oldular. Balonları havada, taş yüzlü aydınları vadide.

 

Neyse ki, şartlar artık eskisi gibi değil. Alan Anomalisi denen bölgeler var. Burada göğü parsellemiş olan takımın borusu eskisi gibi ötmüyor.  Vesayet Kümülüsü ne kadar gayret ve şevkle tek parça durmaya çabalasa da ana gövdede ayrıklar, kopmalar oluyor ve arkada hilal olanca haşmetiyle ışıyor.

 

 

Balon Lotosu

Göğü dolduran balonların bir anda çöküşü şeklinde sayısız kehanet mevcuttur. Yükselen şeylerin düşebileceği fikri çok kelime türetiyor. Bu aykırılığın, hatta kavranamazlığın cazibesi müthiş. Distopik ilhamları harekete geçiriyor. Kehanetlerin yanı sıra bahislerin, buradan hareketle bir çeşit kumarın, lotonun ortaya çıkması kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu.

 

Bahisler gırla gidiyor. Sona kalacak 10 balon listesi. Armageddon balonu birçok listede en üst sırada durmaya devam ediyor. En sona kalacak balon için büyük ödül var. Düşen balon bahisleri haliyle ilegal. El altından sürüyor. İlk düşecek büyük balon tahminleri zamanla değişiyor. Konjonktürel çalkantılar listeleri etkiliyor.

 

Sovyetlerin yıkılmasından sonra derecelenmeler değişti. Sapır sapır yere dökülen, güç bela müzelik etiketiyle yükseltilen, az da olsa hâlâ taraftar çekebilen Maoizm, Stalinizm, Troçkizm balonları zamanında liste başıydılar. Şimdilerde Vahşi Kapitalizm, Neo-Liberalizm, Metafiziksiz Evrensellik balonları da zaman zaman liste başlarını görmeye başladı. Hümanizm, Liberal Kutuplaştırma ve Kemalizm Balonu ise ilk 10’dan hiç eksik olmuyor. 

 

Listelerde şaşırtıcı yenilenmeler oluyor. Yeni Dünya Düzeni balonu bugünlerde listelerde alt taraflarda da olsa yer almaya başladı. Bir ara şuralarda büstü olan bir yazardan ilhamla göğe salınmış ‘Yunanistan Kadar Bile Olamıyoruz’ balonu artık listelerde yer almıyor. Düşmüş, kalkmaz kabul ediliyor. Oysa komşu ülkenin başbakanı ziyarete geldiğinde ona teleskopla gaz tenekesi kadar küçülmüş, pörsümüş ama hâlâ havada duran balonu gösterdiler. Misafir başbakanın gözyaşlarını tutamadığı haberlere çıktı. Muhalif medya bunu başbakanın gözüne toz kaçtı şeklinde çarpıtsa da Düşen Balon Listeleri istatistik gerçekleri söylemeye devam ediyor.

 

Balon lotosundan para kazanmak için balonların fiziki çöküşünün gerçekleşmesi gerekmiyor. Listeleri doğru tahmin edenler paraları bölüşüyor. Örneğin geçenlerde test için 20 liralık loto oynadım, 80 lira kazandım. Listelerin medyadan ve konjonktürden etkilendiğini söylemiştim.  Düşen Balon listesindeki elli küsur başlıktan onunu işaretledim. Muasır Medeniyet Ferahlığı, İkinci Cumhuriyet, Verkurtulizm, Anarko Sol Kurtuluşu,  En Hakiki Mürşit İlimdir, Yurtta Sulh Cihanda Sulh, İlke ve İnkilap Cenneti, Hümanizm, IMF Velinimettir, Cami ile Kışla Arasında ve Asgari Müştereksizliği Ayarlama Enstitüsü balonlarını işaretlemiştim. 20 lirayla en çok 100 lira kazanılabildiği düşünülürse tahminlerimdeki isabet hiç de fena değildi.

 

 

Taş Yüzlü Enteller

Taş yüzlü suretler, eski düzenin, çürümekte olan statükonun entelleri, balonları havada tutan aslında bunların zihinsel gayretleri. Tamam, helyum yurt dışından geliyor, ama esas kaldırıcı güç bu entellerin eseri. Onlar olmasaYeni Dünya Düzeni’nin balonları gökyüzünde tutunamaz.

 

Bazıları hemen tanınıyor. Mesela şu hemen sağımda biraz uzansam burnuna dokunabileceğim heykel ünlü bir köşe yazarına ait. Henüz sağ. Düşen balon listelerindeki balonların az bilinen hikmetleri üzerine yazmaya devam ediyor. Sık sık ‘Sonu Menderes Gibi Olacak’ demesine rağmen okuru ve inandırıcılık gücü giderek azalıyor. Bunun bilmenin hırçınlığıyla kabalaşarak ses getirmesini umduğu sövgülere bel bağlamış durumda. ‘411 El Kaosa Kalktı.’ ‘Bölgeye duble yollarla şiddet götürülmek isteniyor’, ‘Demokrasi olmadan çözüm olmaz.’ mealli fikir üreten yazarlar da aynı durumda. Zamanın ruhundan nasipsizliğin verdiği hırçınlığı sergiliyorlar.

 

İşledikleri kabahat ayyuka çıkınca yurt dışına kaçan medya mensuplarından en tanınmış olanın sureti burada. Sağ yanağında sarı bir damga var. Üzerinde ‘yeri mahfuz’ yazıyor. Yani bedeni sınır dışında olsa da niyetiyle göğe katkısı sürüyor. Onun hemen yanında bu yakınlarda ispiyonajla suçlanan gazetecinin sureti duruyor. Sağ yanağında küçük bir sarı leke var. Damga değil. Damga renginde ama. Buradan bu kimsenin yakında kaçacağı sonucunu mu çıkarmalıyım, kestiremedim. Belki sadece niyetinin rengidir o leke. 

 

Çöken balonlar helyumla şişirilip yükseltiliyor. Buna teknik terimle ascending diyorlar. Kutsal bir yükselme addediliyor yani. İtibar kaybına karşı cansiparane çabalıyorlar. Varlık nedenleri çünkü. İşleri zor. İtibar yitimi müthiş. Öngörülenin çok üstünde.

 

Medya mensupları, akademisyenler, yazarlar, çizerler, sinemacılar, mizahçılar, sanatçılardan bu işe hevesli, aklı celbedilmiş olanların belli başlılarının taş suretleri bu vadide. Çoğu sağ ve belli bir popülariteye sahip. Ölenlerin suretleri namları sürdüğü sürece yerinde kalıyor. Çünkü balonları havada tutan sistemin bundan başka bir şeye ihtiyacı yok. Nefes alıp verme, yellenme ve esneme gibi ayrıntılarla ilgilenmiyor.

 

Bu taş suretlerin arasında gezinmenin meraklısı değilim. Nefsi terbiye edici buluyorum o kadar. Burada sadece balonları havada tutan heves yok. Zıt duygular da gani. Örneğin şu Duvara Bişey filminin yönetmeninin yüzündeki ifade kalbimi yırtıyor. Bir yanı pişman. Çok pişman hatta. Yaptığı o filmle ünlü Entegrasyon Balonu’na ne denli yükselme gücü verdiğini artık biliyor. Aldığı onca övgü ve ödüle rağmen yüzünden okuyorum. Gittiği yoldan dönecek gücü bulamamanın acziyle kıvranıyor. Bu taş yüzlere baka baka bir hassasiyet kazandım. Ruh karmaşalarını hissediyorum. Empati duyuyor ve kardeşlerim için dua ediyorum.

 

Entegrasyon Balonu doksanlardaki ve ikibinlerin ilk on yılındaki itibarına sahip değil. Millet uyandı. Eskiden ‘Köylüler, taşralılar gitti bizi Avrupa’da rezil etti’ diyen  OM’ların, yani Oryantalist Müptezeller’in sesi eskisi kadar duyulmuyor. Artık seksenler, doksanlarda değiliz. İşin aslı artık belli. Entegrasyon Balonu bakımsızlıktan irtifa kaybetmeye başladı. Geleneğin yerine moderniteyi ikame etme icraatı geçmişteki başarısına rağmen eskisi kadar şak şak almıyor. Onunla yan yana duran İslamofobi Balonuysa süper güçlerin gizli servislerinin kurup, kullandığı DAEŞ, El Kaide, Boko Haram cinsinden terör örgütleri ve bunların destekçileri sayesinde eski seviyesini koruyor.

 

 

Porselen Yazarlar

Beni en çok etkileyen bölüm Porselen Yazarlar. Onlar zamanında kendilerine çeşitli sıfatlar uygun görmüşlerdi. Hiçbiri tedavülde değil artık. Bunların en önde gelenleri, sadece en iyileri değil, isimleri en çok geçenleri yüz küsur sayıda taş suretle kıyıya yakın bölümde karşılıklı yer alıyorlar. Taş suretlerin yüzleri ince bir porselen tabakasıyla kaplanmış gibi pürüzsüz olduğu için bu adın verildiği söyleniyor. Muhalifler bunlar için Proje Yazarları deyimini kullanıyor. Bu da epey revaçta. 

 

‘Başörtüsü gericiliktir’ sözüyle ünlenmiş bir kadın yazarımızın sureti, ‘Ben rakımı Boğaz’a karşı içmek istiyorum’ diyen o malum yazarla yan yana. Bunlar ve benzerleri balonlu göğün altındaki en gayretli balon üfürücüler. Bu kimselerin bilinçleri yerindedir. Burada heykelleri olanlar ne yaptığının farkında olanlardır. Bilinçsiz kuklalara taş suret tahsis edilmez. Çünkü hesaplı kitaplı iradeyle beslenen niyet çok güçlü bir yükselticidir.

 

Batı’nın Türkiye’den moderniteye alternatif, oradan türeyerek aşanı da dâhil olmak üzere bir model talebi olmadı. Bunu asla istemez. Tıpatıp kendi kesilmemizi de istemez. Kadromuz varyant şeklindedir. Bundan kasıt Türkiyeli felsefecilerin, düşünürlerin, yazarların ve sinemacıların modernizme geçişlilik kazandıran, ömrünü uzatan, hayat öpücüğü veren eserler vermeleridir. Bir uşağın ara sıra efendisinin taklidini yapması kabilinden hani. Ayrıca eleştiriye hiç tahammülü yoktur. Hemen küsüp  o zatı yoğa yazar.

 

Yurt dışından ödül ve övgü alan yazarlarımızın eserlerine bakarsak bunu hemen görürüz. Oryantalizm parfümlü, bize has Batı gözlüğüne sahip, yerli malzemeye Batı bakışıyla geçişlenme izafe eden, New Age’e islamik-mistik posa kabilinden malzeme sunulması, mutant bir aşk, yani kiraz yerine çekirdeğinin çiğnendiği romanları görürüz. Posmodernizme mukavet edilemezliğin kabul ve ısrar metinleridir bazıları.

 

Mor Külah

Bu alanda en uygun eserleri verenlerin suretlerinde mor külahlar bulunuyor. Yabancı dilde türkiş turistik-mana romanı yazarının külahı en uzun olanı. Ülkesinde ecnebileşmiş, kültüre turistleşmişlere de huşu hizmeti veriyor. Kendinin en has proje olduğunu her an belli ediyor. Böylelikle en büyük Batı ödüllerini fazlasıyla hak ediyor, ama vermeyebilirler. Bu külahla yetinmek zorunda kalabilir. Çünkü sürekli olarak prestij yitimi yaşıyor. Muvazılığı, porselenleştiği her yerde söylenir oldu… Aslında bir ödül moraline ve krikosuna çok gereksinimi var, ama bakalım.  Bilinmez tabii.

 

Ülkesini dışarıda şikâyet etmek koşuluyla bu popüler romancılara Batı medyası ve kurumları tarafından mor külah giydiriliyor. Bu işe teşne yazarlar külahlı olmak için çabalayıp duruyor. Külah Prestiji diye bir terim bile mevcut artık. Bu konuda o kadar azıtanları var ki, ‘Külah ufkundayım, mahmurum, hiç uyanmasam yar sana’ mısraıyla başlayan şiir yazanları bile var.

 

 

Kafkaeskileşmişlik

Kafka’nın kendi sorunlarını direkt olarak dile getirmemesinden kaynaklandığı iddia edilen bir terim var. Kafkaesk, endişe ve karamsarlık anlamına kullanılıyor. Eski Türkiye’nin jakoben formatlı aydınları şu anda iyice kafkaeskleşti. Esas dertlerini dile getirme yetilerini yitirmiş gibiler. Sorunlar üzerine sorunlu metinler yazıyorlar. Karakterden helyumlaşma hali yaşıyorlar.

 

Balonlu Vadi’de suretleri olan entellerin bir kısmı belli alanlarda yetenekli olduğunu kanıtlamış kimseler. Kimsenin becerisini, çalışkanlığını ve sebatını görmezden gelmiyorum. Asla küçümsemiyorum. Verdikleri eserler çeşitli derecelerde kaliteye sahiptir. Bunların bir kısmı geleceğe de kalacak. Lafım bu tarafa değil anlaşıldığı gibi.

 

 

Entelhempalaşma

Ahlaken defolu olmayı, halkın yanında durmak yerine dıştan kumandalı bir elit kesime yaslanmayı eleştiriyorum. Gezi olayında ve sonrasında bu zatlar yerlerini ve renklerini açıkça belli ettiler. Ağızları basın özgürlüğü, hukuk, insan hakları, demokrasi cinsinden laflar eder, ama ciddiye alınamaz. Bunlar derece derece mahalle baskısı yanlısı, ödlek, kripto demokrat, tutkun statükocu, görünürde liberal, solcu falandırlar. Neoconların, Üstün Akıl’ın, Derin Avrupa’nın rotasından çıkamazlar.

 

Bazıları milli ve manevi değerlerden iyice kopmuş, Batı kültür potasında erimiş, oradaki muhtevayla hemhal olayım derken cüruflaşmış entellerdir. Pozitivist, sosyal Darwinist takılırlar. Nekrofil fikir mezarlığında gezinmeyi severler. Yaşarken mevtalaşmışları, zombilektüelleşmişleri mevcut malum. Tarih bilincinden yoksunluk çekmeyi mahalleye sadakat olarak nitelendirirler. Ülkesinden nefret eden, her fırsatta yabancı medyaya asılsız şikâyetlerde bulunan zatı muhteremdirler. Karikatür krizlerinde ifade özgürlüğü sevdalısı maskesiyle karakültürleştirme polenleri salarlar. Ülkelerinde zor hayatları varmış numarası çekerler. Gizli açık terör destekçileridir. Savcı Mehmet Kiraz cinayetine teröre terör diyemediler örneğin. Özhendek girişimleri ve şehirlerde patlayan bombalar için verdikleri tepkiler de malum. Bazıları susarak, bazıları da çirkin mesajlar yayınlayarak bu eylemlere iştirak etti. Ahlaken düşkünlüğün en alt noktasını sergilediler.

 

Klonladıkları gençleri suretleri dikilecek şeklinde tavlıyorlar. Hempalaştırıyorlar. Entelhempalık epey revaçta. Kültürel iktidar bunları kucaklıyor, ödül veriyor, arpalık sunuyor. Taş suretleri de bu vadiyi süslüyor.

 

Bir yanları arızanın, çıkmazın ve gidişatın farkında. Bunu alkol, kafa ilacı, şehvet, tüketim ve erken bunama yöntemleriyle görmezden gelmeyi pekâlâ başarıyorlar.

 

Dijital Yapı

Bazı ipuçlarından anladığınız gibi Balonlu Vadi dijital bir yapı. Esas dünyayla bire bir örtüşüyor. Burada görünen her şeyin dış dünyada karşılığı var. Yeni Dünya Düzeni’nin balonlarını havada tutan, yaşatanlara ait bir model temelde.

 

Helyumu ve ağır tamir masraflarını karşılayanlar bu modelin elden geldiğince uzun süreli olmasını istiyorlar doğal olarak. Vadide suretini sergilemek isteyen çoğu vasat yetenekli kimseleri devşirmeye devam ediyorlar. 

 

Vadi ziyareti muhalifler de dâhil herkese açık. Sistemin kapasitesi müthiş. Aynı anda yüz milyon izleyici birbirlerini görmeden, fark etmeden bir araya gelebiliyor. Sadece burada taş sureti olanlar gelip vadiyi ziyaret edemiyor. Bunu baştan biliyor ve yeni zamanların böylesine muteber yerinde bir yüz kalıbına sahip olduğunu bilmenin prestij, gurur ve vicdan yüküyle idare ediyorlar.

 

Böyle devam edecek. Bazı balonlar gökyüzünden silinecek, ama Küresel Müesses Düzen  derhal yenilerini  ikame edecek. Bu arada gökyüzündeki balonsuz alan büyüyecek, hilal ve yıldızlar yeniden görünür hale gelecek inşallah. Taş yüzlü suretlerse varkalmaya devam edecek. İnsanoğlu mağaradan çıktığından beri boş gökyüzü görmemiştir.

                                                                                                              Balçova – Mart  2016

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder