Tlönleşen Dünya Öyküsü
J.L.Borges’e
Kasım sonunda
Rotterdam’da, bir gazete binasının çatı katında, küçük bir grup Borges’in
dünyaca ünlü Tlön, Uqbar, Orbis, Tertius adlı öyküsünü okuduk. Geçici olarak
bir Borges okuma grubu oluşturmuştuk. Bitiminde kartonlara hazırlanmış
Borgestanırlık sertifikalarını bölüştük. Hoş entelektüel bir esinti anı şimdi
arkada kalan. Tlön’ü üçüncü kez okumaya hazırlanırken yaptığım bir keşfi (daha
sonra araştırınca başkalarının da aynı keşfi yaptığını görerek sevindim) o gece
arkadaşlarıma da açtım.
Stanislaw Lem, Solaris adlı ünlü bilimkurgu yapıtına Borges’in bu öyküsünden
esinlenmiş olabilir.
Solaris gezegenindeki araştırma gemisine gelen Chris Kelvin’i bekleyen gerçeği
düşünün. Üç astronottan biri intihar etmiştir. Yıllardır yapılan araştırmalar
zeka sahibi olduğu bilinen gezegenle anlaşılır düzeyde bir iletişim kurmaya
yetmemiştir. Bu da yetmiyormuş gibi intihar ederek kendini öldüren sevgilisi
Rheya ziyaretine gelmiştir. Kadının vücudu, yüzü, ısısı her şeyi eski
sevgilisine benzemektedir. Ama fena halde o değildir. Atom yapısı
insanlarınkinden farklı olduğu için ölmesi, fizik zarar görmesi kolay değildir.
Kadının yüzü, göz bebekleri, konuşma şekli tıpatıp ölü sevgilisinin aynısıdır.
Rheya bir çeşit hrönirdir. Chris’in zihninin ürünüdür. Solaris gezegenindeki zeka
taşıyan okyanus ise bir Tlön gerçekliğidir. Bu nedenle insanın düz mantığa
şartlanmış aklıyla anlaşılamaz.
1940’larda yazılmış öyküyü okuyanlar Tlön gezegeninin tartışma kışkırtıcı
kurgusunun Berkeleyci idealizmin üzerine kurulduğunu biliyorlar. Tlön gezegenine
ait bilgiler önce dünyada basılan ansiklopedilerde arzı endam ederler. Yirminci
yüzyılın başlarındaki basım şartlarında klişeleri hazırlanmamış, dizilmemiş
olmalarına rağmen basılmış bazı ansiklopedilerde yer almışlardır. İki arkadaş
bunların peşine düşerler ve sonunda bir tanesini ele geçirirler. Ansiklopedinin
sözdizininde Tlön bahsi geçmez ama onlarca sayfa bilgi olarak bazı ciltlerde
mevcutturlar. Giderek bu kaçak sayfalara daha sık raslanmaktadır. Tlön
gerçekliği kendini bizim bilinen dünya gerçekliğine sinsice eklemlemiştir.
İdealist sızıntıdır bir çeşit yani.
Borges’in öykülerinin hemen hepsinde olduğu gibi, Tlön, Uqbar, Orbis,
Tertius’un da özetlenmesi mümkün değildir. Bu nedenle bazı pasajlardan örnek
vererek hrönire değinmek istiyorum.
Yüzyıllar ve
yüzyıllarca süren idealizm, sonuçta gerçekliği de etkilemekten geri
durmamıştır. Tlön’ün en eski yörelerinde, kaybolan eşyaların tıpkısının ortaya
çıkması sıkça raslanan bir olaydır. İki kişi bir kurşunkalemi ararlar,
birincisi kalemi bulur ve sesini çıkarmaz;ikincisi bundan daha az gerçek
olmayan, ama kendi beklentilerine daha uygun olan ikinci bir kalem bulur. Bu
ikincil nesnelere hrönir denir ve azıcık biçimsiz olmakla birlikte
birincilerden biraz daha uzun olurlar. Son zamanlara kadar, hrönirler
dalgınlıkla unutkanlığın raslantısal ürünleriydi. Bunların düzenli bir biçimde
üretilmesinin yüzyılı bile bulmayan bir geçmişe dayalı oluşu inanılmaz bir şey
gibi görünmektedir, ama XI. Cilt bize bunun böyle olduğunu söylemektedir.İlk
girişimler başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ne var ki, modus operandi (çalışma
yöntemleri) anlatılmaya değer. Devlet hapisanelerinin yöneticilerinden biri,
tutuklulara tarih öncesinden kalma bir ırmak yatağında bazı mezarlar
bulunduğunu ve önemli bir şeyler bulana özgürlüğünü bağışlayacağını söylemişti.
Kazı öncesi aylarda tutuklulara bulacakları şeylerin fotoğrafları
gösterilmişti. Bu ilk girişim, beklentiyle gerilimin kişiyi engelleyici
olabileceğini kanıtladı.,kazma kürekle yapılan bir haftalık çalışma sonucunda
hrön olarak, hemen kazı öncesi devre ait paslı bir tekerlekten başka bir şey
çıkmadı topraktan. Ama bu gizli tutuldu ve aynı işlem sonradan dört okulda
tekrarlandı. Bunlardan üçünde hemen kesin başarısızlıkla karşılaşıldı;
dördüncüsünda (ki bunun yöneticisi ilk kazılar sırasında kaza sonucu öldü)
öğrenciler altın bir maske, tarihöncesi bir kılıç, iki üç seramik vazo ve
göğsünde bugüne kadar çözülemeyen bir yazı bulunan, belden aşağısı kopuk bir
kral bedeni çıkardılar – ya da tıpkısını ürettiler. Böylece kazının deneysel
niteliğinden haberli olanlara da güvenilemeyeceği ortaya çıktı. Geniş
kitlelerce yapılan araştırmalar. Birbirleriyle çelişen eşyalar da çıkardı
ortaya; şimdilerde bireysel ve daha hazırlıksız girişimler yeğleniyor.
Hrönirlerin düzenli olarak üretilmesi (diyor XI. Cilt) arkeologlara müthiş
yararlar sağladı. Bu, günümüzde gelecekten daha az esnek ve yumuşakbaşlı
olmayan geçmişin sorgulanmasını ve hatta dönüştürülmesini mümkün kıldı.
……
Tlön’deki eşyaların tıpkısı ortaya çıkıyor dedik; eşyalar aynı zamanda
siliniyor bozulma eğilimi de gösteriyor ve unutulduklarında ayrıntıları
kayboluyor. En iyi bilinen örnek, bir dilenci tarafından aşındırıldığı sürece
varolmayı sürdüren, o öldüğündeyse yokolan kapı eşiğidir. Zaman zaman birkaç
kuşun ya da bir atın, açıkhava tiyatrosu kalıntılarını kurtardığı olmuştur.
Uzun öykü ironik ve her kafadan şaşkolozvari itiraz hışırtıları fışırdatan şu
cümlelerle sona erer.
İngilizler,
Fransızlar ve İspanyolcuklar yeryüzünden silinecek. Dünya Tlön olacak. Ben
bütün bunlara hiç aldırış etmeden Adrogue’deki otelde geçen günlerimin tüm
sessizliği içinde, Browne’un Urn Burial’ının Quevedo tarzı bir çevirisini
yapmakla uğraşıyorum – çeviriye pek güvenim yok, yayımlamayı düşünmüyorum.
Fatih Özgüven’in çevirisiyle:Yolları çatallaşan bahçe,
Can yayınları, 1985
Totalitarizme ürkek bir eleştiri içeren dedektifvari kurgu, edebi kritikler,
dil ve dilkökenbilim değinmeleriyle tıka basa yüklü öyküyü henüz basılmamış en
yeni Tlön ansiklopedisinde bir eğretileme olarak bırakıp hrönirleri ele alalım.
İdeal Küreselleşme – Hrönir Gerçekliği
Dünya Tlönleşirken
diller, bilim, sanat ve daha da önemlisi ruh hallerimiz yeniden şekillenecek.
Şu anda bizleri tanımlayan ve aramıza sınırlar çeken her şey hızla kağşayıp,
değişip yenilenecek. Ve yüz ciltlik muhteşem Tlön ansiklopedisi her kitapçıda,
her kütüphanede bulunur hale gelecek. O günlerde hayatımız baştan aşağı bir
hrönir gerçekliğiyle yüklü olacak.
Bu değişim yavaş yavaş ivmelenecek, ama sonucun içine nano tepkimeleri bile
aşan bir hızla dalacağız. Masallardaki göz açıp kapamayla ulaşılan beldelerde
yaşanankilere benzer bir değişme olmayacak bu. O diyarlara gidenler eski
bilinçlerini kuşanmış olduklarından gördükleri şeylere şaşıp kalırlar. Tlön
gerçekliğine tamamen geçildiğinde şaşkınlığın yerini huşu soslu hafif, ama
sürekli bir merak beklentisi alacak.
Hrönirleşme en ütopik ve kurnaz bakışın bile hayal edemediği mükemmelikte bir
küreselleşme yaratacak. Şu anlarda can çekiştiği için iyice vahşileşen
kapitalizm en ilkel sınırlarına çekilecek ve sonlanacak. Lüks tüketimi duracak.
Çünkü en lüks maddelerin anında üretim gerektirmeyen kopyalarıyla dolacak
ortalık. Hiçbir nesne, son moda giyim eşyası, hatta sofistike aparatlar bile
kimseye züppelik yapma ve ayrıcalık yaşama fırsatı vermeyecek. Sol devrim
denemelerinin başaramadığı şeyi hrönirleştirebildiklerimiz başaracak. Lüks
tüketimi durunca kapitalizm de duracak.
Hrönirleşme gerçekliğinde seçim yapılmayacak, ama ideal demokrasi altın devrini
yaşayacak. Çünkü oylamalar, aday tespitleri, idareciler, bakanlar ve küresel
cumhurbaşkanı belli güçlerin bürolarında tespit edilemeyecek artık. Hergün
güneş doğarken raslantısal bir piyangonun, zihinler arası etkileşimin
fırdöndüsü ya da, etkisiyle idareci kadro yenilenecek. Hiçbir makam, iktidar,
mevki, birkaç haftadan uzun süremeyecek. Kimse çocuklarına iktidar ve kapital
devredemeyecek. Kraliyetler, cemaatler, esoterik kurumların hepsi dağılıp bu
fırdöndüsel piyangonun etkisine tabi olacaklar. Meslekler, uzmanlıklar herkesin
malı olacak. Kalifiye olmayan işler herkesin elini öpecek. Bir sabah masanızın
üzerinde kendi kendine beliren bir zarfta o gün, bir hafta ya da en fazla iki
üç hafta boyunca yaş, cinsiyet ve zihin kalibrenize uygun olarak kasaplık,
terzilik, hamallık, çiftçilik, öğrencilik, laborantlık, aylaklık ya da küresel
dünyanın cumhurbaşkanlığını yapacaksınız. Bir anda eski işinizin belleğinizdeki
kayıtları gevşeyecek ve yeni işinize uyarlanacaksınız.
Süpermarketler yerini mahalle bakkallarına, bakkallar da şahsi üretime
bırakacaklar. Giyecekler, makamlar, para ve tahviller gibi yiyecekler de
hrönirleşecekler. Mahalle bakkalları birer birer ortadan kalktığında tarım
üretimi kendini epey sınırlamak zorunda kalacak, ama tamamen sonlanmayacak.
Pırasa ekip pancar biçmek, pancarları eve götürürken bazılarının patlıcana
dönüşmesine alışılacak. Hergün beliren yeni bir maydanoz çeşidine ad vermekte
direnenler çıkacak. Kapkalın defterlere yazdıkları adlar sayfalardan taşıp
sokaklara dökülecekler. İnsanlar yeniden sebze meyve toplayıcı çağlarına geri
dönecekler. Çocuklar ve yaşlılar çıtır çıtır taze ekmeği, peyniri, domatesi
bakkaldan almaktansa ağaç tepelerinden toplamayı yeğleyecekler. Tüfekle, okla
yayla yapılan avcılık bitecek. Geyiğin zihni de hrönir tuttuğundan avcıya kaya
parçası gibi görünecek. Son tüfek te değişip başka bir şeye dönüşene kadar
avcılar geyik sanıp kayalara, kuş sanıp ağaç dallarında yetişen muz kokulu
karpuzlara ateş edip duracaklar. Balıkçılık da bitecek. Oltalar
sarmaşıklaşmadan önce teknelere mercan parçaları çekip duracaklar.
Hayvansal protein kaynağı hayvanlar olmaktan çıkacak. Bütün gerekli
aminoasitleri kendimiz ağaç dallarında, yastıklarımızn altında, bazı günlerde
yarı şaka olarak boş ayakkabılarımızın içinde çeşitli renklerde lezzetli
nohutçuklar olarak bulacağız.
Enerji sorunu denen şey kökünden yokolacak. Herkes kendi ışığı ve ısısıyla
haşır neşir olacak. Bir zamanlar benzin, gaz yakarak, atomun çekirdeğini
parçalayarak enerji elde edildiğini hatırlayan tek bir kişi bile kalmayacak.
Zihnimiz şişe, hrönirleşme cin olacak ve istekten türeyen çevre kirletmeyen
enerji çeşitlerine gark olacağız.
Psikoanaliz, antidepresan, yoga, meditasyon, alkollu içki tüketimi, eroin,
kokain ve esrar kullanımı tarihe karışacak. Hrönir gerçekliğinde kafa sürekli
bu aşamalar ve işlem zenginliği üzerine kurulduğundan hep yüksek durumda
kalacak. Kimse kendini uzun süreli meyus, depresif, gamlı ve kederli durumda
tutamayacak. Bu tür arızalar maziden ekolanmış uyuzluklar olarak kısa süreli
ziyaretlerde bulunabilecekler sadece.
Zaman da hröniroidsel bir kıvamda akacak. Takvimler, saatli radyolar falan
anlamsızlaşacaklar. Kimse bugün günlerden ne diye sormayacak. Saat taşımak
anlamsızlaşacak. Randevu diye bir şey kalmayacak. Görüşmek istediğiniz kimseye
inşallah, umarım, yakında kelimelerinden birini kullanmanız yetecek. O kimseyi
anı gelip gördüğünüzde bunun rasgele meydana geldiğini, ama ikinizin de
hoşunuza giden bir tesadüf olduğunu düşüneceksiniz.
Gelecek tasası tamamen ortadan kalkacak. Yaşlılık bir sürü engellerle kuşatılma
hali olmayacak artık. Ölüm baki kalacak. Bir an gelip diğerleri için arkada
bıraktığı izlerle hatırlanan biri olacaksınız. Eskiden ölümsüz ruh denen şey bu
izlerin direnginliği, aynı şeyi isteyenlerin şevkli bellek desteği olacak. Siz
hatırladığınız için varkalan malzeme başkaları tarafından özenle belleklerine
kazınacak. Kayıtları tutulacak. Bu kayıtlardan dev arşivler peydahlanacak.
Rüyalarda bu arşivleri ziyaret ederek ölülerle sohbet etmek mümkün olacak.
Arşiv tozu kıpır kıpırlığı diye bir laf sık sık kullanılacak.
Mükemmelüstü, nirvana ötesi demeli belki, küreselleşmede tek bir gezegen ailesi
mevcut olacak. Bu nedenle savaşlar, seri cinayetler, boks maçları, kavgalar ve
intiharlar mazinin baskısıyla zar zor hatırlanabilen eski marifetler olarak
kalacaklar. Ordu, rütbe, tank, tüfek, biyolojik, kimyasal ve nükleer silah
kelimeleri yavaş yavaş unutulacak. En zor çapraz bulmacalarda alın kırıştıran
kelimelere dönüşecekler.
Orospuluk ve buna dayalı olarak pezevenklik, randevu evleri, kerhaneler falan
tarihe karışacak. Mastürbasyon yapmak da. Çünkü hrönir gerçekliğinde
cinselliğin çağrısı anında en ehven karşılığını bulacak.
İyilikler, yapılmaya fırsat bulunan kabahatler, kötücül şakalar falan hep
toplumsal belleğin parçası olarak kalacak. Bu nedenle hrönir hareketililğinin
en hızlı etkileşim sürecine tabi olacaklar. Birinin kafasına taş indirmek
isteyen biri son saniyede taşın bir demet kurumuş papatyaya dönüştüğünü görerek
sevinecek. Bir diğerine takılan çelme onu düşürmek yerine ünlü bir baleden hoş
ve kısa bir alıntı yaptırtacak. Seyredenler, eşek şakasını icra eden de dahil
alkışlayacaklar.
Restoranlarda mönü kartları bulunmayacak. Aralarındaki fark da bitecek. Önünüze
gelen yemek aklın sınır berisiyle güç bela sezilen bir sistematiğin seçimi
sonucu zaten ağız tadınıza uygun olacak.
Para, çek, kredi kartı uygulamaları sıfırlanacak. Emek ve takasın doğru
orantılı mevcudiyeti bankaları gereksiz kılacak. Ve şehirlerin en iyi yerlerini
ele geçirmiş olan banka binaları kütüphanelere dönüştürülecek.
İnsanların önemli bir kısmı evden çıkıp işe falan gitmeyecek. İşler, güçler ve
idare evlerden, mahallelerden de yönetilebilecek. Şehirlere doluşmuş nüfus
yavaşça kırsala çekilecek. Şehirlerin vaadedebileceği tek bir üstünlük
kalmayınca, iletişimin zihinle yapılması nedeniyle mobil telefonların,
internetin, uyduların, kablolu telefonun işlevi de bitecek. Televizyon
şirketleriyse çoktan tarihe karışmış olacak.
Artık küçük çocuklar için ne kreş, ne de oyun bahçesi inşa etmeye gerek
kalmayacak. Oyun beklenmedik belirmelerle her yaşta ve aldığınız her solukta
zaten var olacak. Pedagoji denen bilim dalı kendini bu gerçekliğe uyarlayıp
iptal edecek.
Bilimler de tümden değişikliğe uğrayacak haliyle. Sosyoloji, felsefe ve
psikolojinin yanı sıra en başta tarih bilimi tarihe karışacak. Mazi geleceğe
basınç yapamadığında, kayda kuyda da gerek kalmayacağından tarih kitapları
tarihe karışacak. Bir zamanlar tarih bilinci denen şey anın yetkin tasavvuru
formatına dönüşecek. Fizik manyetik alanlar arası ilişkilerin farfaralı trafiği
konularını işleyecek. Matematik denklemleri ilk kez herkese hitap edebilmenin
hazzıyla kağıt yüzeylerden, kara tahtalardan sıyrılıp üç küsur boyut
kazanacaklar. Kimya deneyleri bil bakalım tüpten bu defa ne çıkacak oyununa
dönüşecek. C + O2 = H2S denklemi bazı tişörtlerin ön yüzlerinde zaman zaman
belirip yokolacak.
Birbirinden berbat ve kötücül ruhlu filmlerden de kurtulacağız. Ücretli,
havalı, afurlu tafurlu aktörlük, yönetmenlik falan bitecek. Bütün videotekler
kapanacak. Bazı sinema salonları kalacak, bazıları yok olup gidecek. Kalanlar
her an, her dakika başka başka, nabza, isteğe göre filmlere beşik olacaklar.
Kar kristallerinin, parmak izlerinin tekinin bile diğeriyle aynı olmadığı gibi,
diğeriyle tamamen aynı tek bir film mevcut olmayacak. Film sayısı gezegende
yaşayan zihin sayısının onlarca, yüzlerce katına ulaşacak.
Sayısız kulüpler ve cemiyetler kurulup bozulacaklar. Hiçbir üye diğerinden daha
kıdemli olmayacak. Herkes potansiyel kurucu üye sıfatıyla doğacak. Birisi
herkes, herkes birisi ya da birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için sözleri
bu gerçeklikte hiçbir mana ifade etmeyecek.
Daha da ilginci belki, bazı kimseler gökte akıllı yıldızların göz kırptığını,
ışığın mana taşıdığını görmenin mahçup şaşkınlığını yaşayacaklar.
Bir dakika... Bunları yazarken masamın üzerinde beyaz bir zarf belirdi.
Açıyorum. Yarın sabahtan itibaren hrönir gerçekliğinin yeni cumhurbaşkanı ben
olacakmışım. Bugün mahallenin çöplerini toplayan takımdaydım. Dün ne iş
yaptığımı ise hatırlamıyorum.
Aralık
2007 Amsterdam