Tordemir Yazıları
Âhir Zombi-Zaman
Zamanımızda Âhir
Zaman Zombisi aşırılaşmış tüketim arzusunun öznesi, bunun vahim sonuçlarının da
derece derece müsebbibi ve kurbanıdır.
Dikkatli ol,
hazırlık yap, bu işin sonu kötüye gidiyor.
Onlar evimizin içersinde. Mutfakta bir
şeyler atıştırıyor, divanda oturup çayını içiyor, camdan dışarıya bakıyor,
akıllı telefonuyla sanal âlem eğiriyor, rüyasında peşi sıra ayak sürüyerek
gelenleri görerek heyecanlanıyor ve bütün aynalarda yüzünün aksi var.
Fe eyne tezhebûn,
Quo vadis, Gidişat nereye?
Zombi Virüsü
Son
zamanlarda Zombi Virüs sözcüğünü sıkça duyar olduk. Sadece Çin’den gelen
virüsle zombileşen Batı ahalisi filmlerinde değil. Laboratuvar ürünü bir
virüsün insanları kitlesel bir şekilde ayaklarını sürüyerek yürüyen, kim
olduğunu çoktan unutmuş, sürekli olarak açlığını bastırmak için insan eti yeme
ihtiyacı duyan kimseler haline çevirebileceği sıklıkla vurgulanıyor.
Son
yarım yüzyılda, ama en yoğun olarak son yirmi yılda yapılan filmlerle gençler
zombileri gerçekleşecek bir yakın gelecek aşaması olarak görmeye başladı. Sadece
filmler değil bazı bilim insanları da yazdıkları kitaplar ve makalelerde bu
konuya yer veriyorlar artık. Harvard Üniversitesi’nden Dr. Steven Schlozman’ın The
Zombi Autopsies - Zombi Otopsileri kitabı örneğin. Schlozman kitabında
fonksiyonel nörobiyoloji, pandemiler ve insanların bu strese verdiği tepkileri
önplana almış. Üniversitelerde zombi virüsünün yayılma hızıyla ilgili matematik
modellemeler yapıldığı ve bilim insanlarının
‘Bir zombi istilasına hazır olmamız lazım.’ şeklinde blog yazıları
kaleme aldığı ve hackerların zombi lakaplı bilgisayar kullandığı zamanlardayız
artık.
Zombiname
2012
yılında yayınladığım Zombiname – Gün Batımında İki Güneş adlı kısa bir öyküm
vardır. Dijital ortamda okunabiliyor. Şu satırlarla sona erer:
…
Anladınız değil mi?
Ben bir zombiyim.
Neden böyle olduğumuz için çok çeşitli faraziyeler sürüldü ortaya.
Hiçbiri sonuçtan daha önemli değil artık. Birlikteyken bahsini etmeyiz hiç. Bir
zombi anı yaşar. Geçmiş karanlıktır, gelecek kesif bir sis gibidir.. Az önce geçirdiğim şömineli, çaylı
krize rağmen onlardan bir şey ummak saflıktır. An her şeydir. Zombilerin
kolektif belleği An yakıtıyla çalışan bir motordur dense abartma olmaz.
Az önce başıma gelen şey zombilerde çok nadir raslanan bir şey. İnsan
olduğumuz zamanları böylesine ayrıntıyla hatırlama ve bizzat deneyimleme. Bu
beni bir şekilde grubumda lider yapıyor. Hiç lafı edilmez, ama herkeste
geçmişin özlemi bir şekilde hâlâ yaşıyor. O ışıltılı nohutun acarlığı.
“Arkadaşlar yeni kaynak bulundu.”
Hemen önerilen yöne doğru yürümeye başladık. Bu müthiş bir şeydi.
Şanslıysak uzun zamandan sonra ilk defa taze et ve sıcak kan tadacağız. Şehir
nüfusunun yarısından fazlası zombiye dönüştü. Teknolojinin yardımıyla sağ kalan
ve korunaklı yerlerde yaşayan insanlar var. Sayıları bayağı fazla. Taze et
kaynağımız. Onlardan küçük bir grubun yeri tespit edilmiş. Şimdi oraya baskına
gideceğiz. Direnecekler haliyle. Ama bizimle alfalarla başa çıkmaları mümkün
değil. Sonunda onlara da ufukta aynı anda batan iki güneşi göstereceğiz.
Aynı
başlıklı distopik-apokaliptik bir romanın yazımı da sürüyor şu anda. Konu
hakkında bir tüyo vereyim. Yıl 2032 gezegenimizin çivisi iyice yerinden oynamış
durumda. Bu yeni dünyaya İstanbul’dan bakıyoruz.
Yaşayan Ölülerin
Gecesi
Haiti,
Afrika menşeili anlatılarda sözü edilen dirilip mezardan çıkan ve insan kemiren
yaratıklar altmış sonlarında önce Batı dünyasında sorasında da bütün dünyada
müthiş bir popülariteye kavuştu. George Andrew Romero’nun (1940 – 2017) çektiği
Night of Living Dead – Yaşayan Ölülerin Gecesi (1968) filmi bu alandaki klasik bir
yapımdır.
Aksiyon solutan kan revan içersindeki zombi filmlerini
sevmem. Çok gençken bir-iki tanesini izledim. Son yıllarda da bu türün en yenilerinin
bazılarına merak ve bilgi edinmek nedeniyle hızlı bakış yapıştırmışlığım
vakidir.
Zevkime uygun bir Top 3 yapsam
şöyle olurdu:
Dawn of the Dead - Ölülerin
Şafağı (1978 )
I am Legend – Ben
Efsaneyim (2007)
World War Z – Dünya Savaşı Z (2013)
Romero birincisinden on yıl
sonra çektiği Ölülerin Şafağı filmi aslında bir korku filminden ziyade Amerikan
meta düşkünlüğünün harika bir hicvidir. Ben Efsaneyim Richard
Matheson’un 1954’te yayımladığı post apokaliptik romanın filme çekilmiş
halidir. Bir vampir vebası dünyayı kasıp kavurur. Sağ kalanların büyük
çoğunluğu vampire dönüşür. Aynalara ve sarımsağa karşı hassastırlar. Bu roman üç
kez filme çekilmiştir. Baş rolü Will Smith’in oynadığı aynasız, sarımsaksız olan
son filmi tavsiye ederim. İlk filmdeki vampirler aradan geçen zamanda modaya
uyarak zombimsi yaratıklara dönüşmüştür
bu arada. Dünya Savaşı Z filmi Çin’de
çıkan bir virüsü konu alır. Zombi virüsü de oradan geliyordur yani!
The Dead Don’t Die
– Ölüler Ölmez
Ünlü
yönetmen Jim Jarmusch’un son filmi 2019 Haziranında Covid 19 atmosferinde vizyona
girdi. Iggy Pop, Danny Glover, Steve Buscemi, Tow Waits, Tilda Swington, Adam
Driver, tabii ki Bill Murray ve daha bir çok tanınmış yüz filmde rol alıyor.
Huzurdolu
Centerville kasabasındayız. İklim değişikliği başlamıştır. Güneş bir türlü
batmaz ve sonunda hava karardığında tuhaf şeyler olmaya başlar. Ölüler mezarlarından
çıkıp kasabaya gelirler.
Anlaşılır
ki, içlerinde gençlerin, çocukların da bulunduğu ölüler tüketim arzusuyla mezardan
çıkmışlardır. Tüketmek için yeterli zamanları olmamıştır ve daha uzun, daha
sınırsız tüketmek için yanıp tutuşmaktadırlar. Marketi basarlar. Canları
dondurma, çikolata, atıştırmalıklar falan çekiyordur. Zombi filminde mutlaka
olması gereken sahnelerden biri de vardır. Bir kafede zombiler öldürdükleri bir
kadının barsaklarını yer. Çiğ kokoreç merakından çok barsakların içersindeki
gıdaya, gıdayı emen bir organa taliptirler aslında.
Karakolda
kafası kopartılarak iyice öldürülen genç bir zombi kadının son sözü
‘Chardonnay.’ olur. Beyaz şarap içmek istiyordur. Aralarında çocukların da
bulunduğu genç ve sarsak zombiler ‘Snikkers, buz,oyuncaklar, milkshake ,bolibon.”
diyerek dükkânlara yönelirler.
Elinde
telefon yürüyen bir erkek “Telefon wi fi, bluetooth.” Şeklinde zikir misali
mırıldanır. Adamın biri dükkândan çaldığı bir gitarı telinden tutup yerde
sürükleyerek giderken, “Gitar, gitar.” diye mırıldanır. Her yer ihtiyaç duyulan
bir şeyi elde etmenin hevesiyle ayaklarını sürükleyerek yürüyen zombilerle
doludur. “Xanax, oxy, ambien, zımpara, araç gereç, tornavida...” sözcükleri de
havada uçuşmaktadır.
Korkunç
bir yoksulluk içersinde ölüp giden sayısız insan, ruhlarını altın ya da bir
meta için satmış kimseler, tek bir amaçla, yeni kamyonlar, mutfak aletleri,
yeni pantolon, nintendo, game boys vb. sadece daha fazla şey elde etmek için
mezardan çıkmıştır. Hız-Haz otobanında gaza basıp sonsuza kadar gitmek arzusu
bu sürecin zembereğidir. Hırs, iktidar arzusu ve açgözlülük, acımasızca, adeta
karnı kazınırcacısa bir açlıkla tüketmek arzusunun alameti farikasıdır.
Zombileri
saf dışı etmenin tek yolu ateşli bir silahla kafasını dağıtmak ya da keskin bir
şeyle kafayı uçurmaktır. Tilda Swinton’un canlandırdığı Zelda Winston cenaze
evi işletmekte ve ölüleri makyajlayarak gömülmeye hazırlamaktadır. Kadın aynı
zamanda samuraidir ve kılıçla yakınına gelen zombilerin kellesini tek bir hamlede
uçuruverir.
Kendine
pala benzeri bir kılıç edinen şerif yardımcısı Ronnie de çocuksu bir çoşkuyla bu
yöntemi kullanmaya başlar. Polislerin bu zombi salgınına karşı tavırları
ilginçtir. Paniğe kapılmazlar. Çok özel tedbirler almazlar.Tam olarak ne
yapılabileceği üzerine elle tutulur bir fikirleri yoktur aslında.
Senaryonun
Tamamını Kim biliyor?
Filmin
sonuna doğru dört kişilik polis ekibinden geriye sadece Şerif Cliff ve
yardımcısı Ronnie sağ kalır. Bir ara benzinleri biter ve yeşil kırların
ortasında arabanın içinde zombilerin bir araya toplanmalarını izlerler.
Şerif yardımcısı Ronnie, “Bu işin sonunun
kötüye gideceğini biliyordum.” der.
Bu işlerin başından beri kötüye gideceğini
defalarca söyledin. Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Her şeyi önceden nasıl
bilebildin?”
“Bunu gerçekten bilmek istiyor musun?”
“Evet. Bilmek istiyorum.”
“Tamam, biliyorum çünkü bunları senaryodan
okudum.”
“Bütün senaryoyu mu okudun? Hepsini mi?”
“Hepsini. Yönetmen bana bütün senaryoyu
verdi.”
Şerif Cliff şaşırır. “Jim bana sadece
benim rolümün olduğunu sahnelerin senaryosunu verdi. Ben asla bütün senaryoyu
görmedim.”
Bu
arada Zelda Winston bakar ki, polis ya da halk bu zombi saldırılarını engellemeyi
başaramayacak onu almaya gelen bir uçan daireyle dünya denen bu kokuşmuş
gezegeni terk edip gider. Gel de şimdi Elon Musk’un Mars projesini hatırlama! Kadının
gidişini arabadan izleyen Şerif ve yardımcısı arasındaki diyaloğa kulak
verelim.
Şerif, “Benim gördüğümü sen de görüyor
musun?”
“Evet.”
“Bu da var mıydı senaryoda?”
“Hayır. Benim okuduğumda yoktu. Yani bu
beklenmedikti.”
Artık
en hayati soruyu sorabiliriz. Senaryonun tamamını kim biliyor? Hayat denen
oyunda hepimize parça parça dağıtılmış rolleri oynarken bütünü ıskalıyoruz.
Zamanla bütünü hayal etmenin fikri bile yorucu hatta saçma gelmeye başlıyor.
Rolden kastım bizi beşer ile insan arasında bir derecede tutacak olan
seçimlerimizdir. Seçimlerimizin dünya elitleri tarafından manipüle edilmesi
felaketini deneyimliyoruz. Kaderi muallaktaki parametrelerin acaba ne kadarı
habis ruhlu zatların elindedir?
Ölü Zaman ve İki
Savaşçı
Cliff ifadesiz bir suratla sorusunu yineler.
“Sence bu iş nasıl bitecek?”
“En iyi atışımızı yapmalıyız.”
“Tamam. Anlaştık. Ama sonu kötü bitecek
değil mi?”
“Evet. Öyle olacak.”
“Tamam. Hadi yapalım öyleyse.”
Ölü
zamanın içindeki iki kahraman savaşçı oldukları anons edilen Cliff ve Ronnie arabadan
inip maddiyatçı toplumdaki kalıntıların yani
zombilerin arasına dalıp onları iyice öldürmeye başlarlar, ama sayıları çok
fazladır. Dahası zombilerin içlerinde çok samimi arkadaşları, yakın akrabaları ve
müteveffa aile fertleri de vardır. Müthiş bir nefis hesaplaşması ve gerçeğin
esas yüzüyle burun burun gelme anıdır.
Yavaş
çekimli punk-rock değerlendirmesi de yapılan Ölüler Ölmez filmine eşlik eden
country müzik, Sturgill Simpson’un “The Dead Don’t Die” adlı parçası, hareketli
kamerayla yol kenarı görüntüleri, müthiş diyaloglar, yormayan, germeyen,
eğlendirici ve merak ettiren bir atmosferle benzersiz bir yapımdır. Müthiş bir
âhir zaman hicvidir. Sonu kötü bitecek şeyler hakkında üsluplu bir uyarıdır. Ruhu
şad olsun Romero’un bu filmi görseydi
çok beğeneceğini tahmin ediyorum.
Zombilektüel
Dijital
Kafes’le sarmalanan mutlak kölelik ancak insanlığın bedenselden ziyade zihinsel
olarak zombileşmesiyle mümkün olacak. Dünya çapında ve ülkemizde entelektüellerin
zihinsel olarak zombileşmesi, zombilektüelleşmesi süreci son on yılda çok
hızlandı. Çevremizde birçok örneği hiç zorlanmadan görebiliyoruz. Dört yıl kadar önce sözlüğüme
zombilektüel terimini ekledim ve şöyle tanımladım:
Milli ve manevi değerlerden iyice kopmuş, Batı kültür
potasında erimiş, oradaki muhtevayla hemhal olayım derken cüruflaşmış
entellerdir. Pozitivist, sosyal Darwinist takılırlar. Nekrofil fikir
mezarlığında gezinmeyi severler. Tarih bilincinden yoksunluk çekmeyi mahalleye
sadakat olarak nitelendirirler...
Âhir Zombi-Zaman
Kutuplar
yer değiştiriyor. Dünyamız geniş ölçekte değişikliklere gebe. Buzullar eriyor
ve ortalama ısı artıyor. Bundan sonra büyük kitleyi zombileştirmek için Covid-19,
işsizlik, kıtlık ve korkudeminin yanı sıra bir yanıyla mesnetsiz bir argüman olan
iklim sorunu meselesini daha sık duymaya başlayacağız. 2019 yapımı olan Ölüler
Ölmez’in suni güneşleri çağrıştıran yapay bir aydınlıkla, iklim değişikliğiyle
başlaması tesadüf değil. Microsoftçuyken, Microbesoftçu olan Bill Gates
başımıza aşı meleği kesilmesi de öyle. Kendisi sık sık karbon salınımı ve dünya
nüfusunu acilen azaltmanın öneminden söz ediyor.
Tamam,
bizler de oyuncuyuz, ama senaryonun ne kadarından haberdarız? Sadece bu işin sonunun
kötü biteceğini mi biliyoruz? Bundan ibaret değilse ve bilinçliysek elimizde finali
olumlu anlamda etkileyebilecek keskin bir kılıç var demektir.
NOT: Acaba bize has bir zombi filmi
yapılabilir mi? Tüketim hırsının, metaya aşırı düşkünlüğün her kesimde yaşarken
meydana getirdiği kabin azabı ve bu acının zihinleri bulandırması, bedeni
hımbıllaştırması iyi bir kurguyla film diline aktarılabilse bütün dünyanın ilgi
ve hayranlığını çekebileceğini düşünüyorum.
------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder