8 Aralık 2021 Çarşamba

 


Zihin Küreyici

 

Snowpiercer – Kar Küreyici filmi Jacques Lob'un kaleme aldığı, Jean-Marc Rochette'nin çizdiği 1982'de basılmaya başlanan çizgi roman serisi olan  Le Transperceneige  - Buz Mermisi’nden ilhamla 2013 yılında filme çekildi. Güney Koreli yönetmen ve senarist Bong Joon-ho'un ilk İngilizce filmidir.

 

Ardından dizisi de yapıldı. Burada film ile dizi arasındaki farklara değinmeyeceğim. Çünkü konumuzla ilgisi yok. Film eleştirisi de yapmayacağım. Amacım bu değil. Film hakkında yapılan dört başı mamur ve muhkem görünümlü, muhtevası kapsamlı takılan incelemelerin temelden arızalı bulduğum mesajlarını eleştireceğim.  

 

Bu arada 80 ortalarında Amsterdam’daki ikinci el kitapçılarda Buz Mermisi’nin sayfalarını çevirdiğimi hatırlıyorum. Müteveffa yazarın Superdupont’larının kapakları da yeniden bakınca gözüme çok aşina göründü. 

 

Önce kısaca konuyu özetleyeyim. 2014 yılında Wilford isimli bir trilyoner küresel ısınmaya karşı çare olarak CW7 gazı kullanılmasını öneriyor. Bu gaz uygulanınca dünyaya buz devri hakim oluyor ve insanların tamamı ölüyor. Wilford bu sonuca ulaşılacağını önceden biliyordu ve hazırlığını yapmıştı. Dünya üzerindeki bütün rayları birleştirerek kurulan bir hatta donmaktan kurtulanlarla birlikte Karküreyici adlı treniyle seyahat ediyor.

 

Kar Küreyici 1001 vagonlu bir tren ve devridaim makinesiyle çalışıyor. Filmde 17 yıl sonrasını izliyoruz. 2031 yılındayız. Nuh’un gemisi gibi olan tren 18 kilometre uzunluğunda. 1000 kişiye 1000 vagon, düşüyor, ama en arkadakiler penceresiz vagonlarda tıkış tıkış büyük bir sefillik içersinde yaşıyorlar. Öne doğru gidildikçe refah düzeyi ve hareket alanı büyüyor ve gelişiyor. En arkadakiler böceklerden yapılan gıdaları yerlerken değerli azınlık en leziz gıdaları tüketiyor ve lüks ortamlarda keyif sürüyorlar. Lokomotifte de  tahmin edileceği üzere Wilford ikamet ediyor.

 

En arka vagonlardaki huzursuzluk bazı çocukların ellerinden alınıp götürülmesiyle daha da büyür. Curtis adlı genç bir adam öne çıkar. Kendisine ön taraflardaki muhbir seçkinlerin birinden onu teşvik eden şifreli mesajlar geliyordur. En arka kesimin lideri Gilliam’dır. Curtis devrim yapmak ve başa saygın, yaşlı başlı Gilliam’ı getirmek niyetindedir. Kısa tutuyorum. Kapıları Yona adlı bir kızı olan Namgoong adlı biri açacaktır. O şahıs bulunur ve kapılar açılmaya başlar. En arkadakiler hınçla ön taraflara akmaya başlar. Kanlı çatışmalar olur. Bu arada pencereli vagonlara geldikleri için şaşkınlıkla buzlar içersindeki şehri izlerler.  Namgoong bir ara kızı Yona’ya dışarısını gösterir ve bir şey ima eder.

 

Trendeki devrim girişimi başarılı olur, Curtis ve adamları çok kan dökerek, epey de zaiyat vererek lokomotif bölümüne kadar varmayı başarır. Curtis orada iyice yaşlanmış olan Wilford’la tanışır ve duyduğu şeylerden şoke olur. Curtis’i devrime özendiren muhbir bizzat Wilford’un kendisidir. Arka kesimin lideri Gilliam da Wilford’un adamıdır. Bu devrim önceden inceden inceye hesaplanarak yürürlüğe konmuş ve sonuçta toplam kırım hesapladıkları gibi tam % 74 oranında gerçekleşmiştir. Trendeki nüfus bu oranda azalmış, tazelenme olmuş ve kaynaklar güvence altına alınmıştır. Kalanlarla yeni bir döngü başlayacaktır. Dahası ön tarafın yeni lideri artık Curtis olacaktır. Arka taraflardaki sefalet değişmeyecek her şey eskisi gibi devam edecektir, ama Namgoong elindeki malzemeyi patlatınca tren raydan çıkar, vagonlar tepetaklak olur ve herkes ölür. Kurtulanlar sadece sekiz yaşlarında bir erkek çocuk ve Yona’dır. Onlar Ademle Havva misali yeniden dünyada hayat kurmak için dışarı çıkar. Babanın bir ara kızına camdan gösterdiği şey dışarıda buzların yavaşça erimekte olduğuydu.

 

Dünyanın bütün demiryolları birbirine bağlanarak yapılmış ağda tren dünya etrafında yılda bir tur atıyordu. Burada devrimlerin de aynı trenin rotası gibi bir çember olduğu vurgusu yapılır. Başlıyor gelişiyor ve tekrar aynı noktaya gelince her şey ve düzen yeniden aynı şekilde ilerliyor. Yılanın kuyruğunu ısırması misali, bir sonsuz döngü.

 

Film için uzun methiyeler, bin bir ayrıntılı incelemeler döktüren kimseler ittifakla dünyanın da Wilford’un treni gibi olduğunu, insanın sandığının aksine özgür iradeye sahip olmadığını ve farklı vagonlarda seyahat etme gayretini özgür irade sandığını yazdılar. Dünyada da insanlar trende özellikle vurgulandığı gibi yüzde 1 şapka, % 99 ayakkabı konumundaydı. Devrim sadece kokuşmuşluğu, tıkanıklığı, cürufu izale etmek için zaman zaman başvurulan bir yöntemdi. Başa kim geçerse geçsin aynı düzene geri dönülüyordu.  

 

Wilford’un ‘Kutsal Makine’ denen trenindeki devridaim makinesi gibi devridaim bir yalan var. Maalesef alıcısı da çok. A. Huxley 1932’de yayımlanan Cesur Yeni Dünya’yı 1931’de yazdı. Filmde Wilford’un trenini tam yüz yıl sonra 2031 yılında görüyoruz. Cesur Yeni Dünya’da My Lord – Yüce Rabbim yerine fabrikatör Ford’dan ilhamla Yüce Ford deniyordu. Daha o yıllarda bile Yeni Rablar A.Ş. kurulmuştu. Bunlar büyük şirket sahipleriydi. Şirketler sözümona tanrı iktidarının yerini alıyordu. Huxley kitabında milleti sakinleştirmek için kafa ilacı olarak Soma kullandırıyordu. Kar Küreyici’de bu malzemenin adı Kronole. Wilford ismi raslantı değil yani.

 

Devam edelim. Wilford’u filmde Ed Harris canlandırıyordu. Ed Harris filmin yapıldığı yıllarda çekimine başlanan West World dizisinde Siyah Elbiseli Adam’ı oynuyordu. Bu adam aynı zamanda sistemin büyük patronlarından biriydi. Kar Küreyicinin sonundaki mesaj West World’un 3. Sezonun finalindeki mesajla tıpa tıp aynı.

 

“Biz, Wilfordlar olmazsak kaos insanlığı bitirir. Denge biziz. Sizler sonsuza kadar tebasınız. Biz hep vardık ve  daima kontrolü elimizde tutacağız.” Dengeden kasıt ağır sefaletle üst düzey lüksün bir aradaki varlığıdır. “Revolution Orbit – Devrim Yörüngesi böyle çalışır, Evrensel kaidedir.” Ramses’in deyişiyle ‘So it shall be written. So it shall be done’ yani.  

 

Tanrısız düzen deklarasyonu olan Kar Küreyici, West World, benzeri filmlere ayrıntı bolluğuyla güzellemeler döktürenler ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’ hadisini ve bugünlerde eskisine oranla ne denli fire verirse versin bu ülke insanındaki hâlâ benzersiz kurulumu olan yardım etme zembereğini göz ardı etmektedir. Zamanımızın Wilfordlar’ının iklim madrabazlığıyla küresel ölçekte hangi tezgâhları yürüttüğü üzerine tek kelime etmiyorlar. Ne atmosfere tebeşir tozu püskürtmek isteyen Billford’tan, ne de on binlerce uyduyla doğada inanılmaz bir çevre kirliliği yapanlardan bahis yok. İçlerinde bunları görmezden gelerek bir gün Yeni Rablar A.Ş.’ne hissedar olmayı umanları da vardır belki.

 

Lafın kısası şu: Küresel ölçekteki son hakiki devrim önderi ve dolayısıyla modeli  Hz. Muhammet(S.A.V.)’tir ve Allaha teslimiyet özgür iradenin doruk noktasıdır.

 

                                                                              -------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder