28 Nisan 2016 Perşembe

Sadık Yemni Sözlüğü

Mayıs 2016 itibarıyla:
Sadık Yemni SÖZLÜĞÜ


Tirildeme: Türkçe’de İngilizce deki Thriller kelimesinin karşılığı 1996 yılına kadar yoktu. Gerilim, korku, polisiye tanımları yetersiz kalmaktaydı. Bizde tiril tiril gömlek, pantalon denir ya. Bu dikkatimi çekti. Thril ve Tiril kelimeleri arasında ses benzerliğinin yanı sıra anlam benzerliği olduğunu da keşfettim.Tirildeme kelimesi sözlükte hazırdı yani. Kendini tedavüle sokacak birini bekliyordu.

Tirildetir şeklinde de kullanılabilir.

Cümbüşlü Tirildeme: Action thriller için önerdiğim bir deyimdir.

TÖHAF: Tam Özerk HAyal Film. Bütün araştırmalara, antidepresan yıpratmalarına rağmen beynimizde henüz özerkliğini koruyan bölgeler olduğu biliniyor. Tam Özerk HAyal Film şirketi. Bir kitabı okurken ya da bir öyküyü dinlerken beynimizde bu bölgenin yarattığı sadece bize has filmlere verdiğim isimdir. 2008 yılı mamulatı.


İdeaot:
İdeaot’u 2003’te otomatize edilmiş idealar, düşünceler, tasavvurlar ve hatta biraz da soyutun güzelliğinin doğurduğu aşk anlamına türettim. İdeaot’a giden yolun iki öncül basamağı vardı. Robot ve Biot.

Robot: Robot kelimesi ilk kez Çek yazar Karel Čapek tarafından 1920’de yazdığı Rossum’s Universal Robots adlı tiyatro oyununda kullanıldı. Çekçe robota kelimesinden yararlanmıştı. 1933 yılında Karel Čapek bir arkadaşına yolladığı mektupta robot kelimesini kardeşi Josef’in uydurduğunu yazmıştır.
Asimow’un yazdığı öyküden yapılan I Robot, Robocop ve A.I, Artificial Intelligence, Star Wars filmleri en tanınmış robot filmleri olarak tarihe geçti. Ben nedense en çok I Robot’u severim. 

Biot: A.C. Clarke, 1973’de yayımladığı Rama’yla Randevu adlı kitabında biyolojik robot olan biotlardan söz eder. Bunlar organik malzeme dolu bir denizden türüyorlar, tamirat, yedek parça temini, teknik bakım, temizlik vb. gibi görevleri yerine getirdikten sonra bu mini denizde çözülüp gidiyorlardı.
  Oysa bütün sonsuz değişkeleriyle yaşam Rama’ya gelmişti. Eğer bu biyolojik robotlar canlı değillerse, çok iyi birer taklit oldukları ortadaydı.  
  ‘Biot’ kelimesini kimin bulduğunu kimse bilmiyordu. Sanki bir anda kendiliğinden ortaya çıkmış ve herkes tarafından kullanılmaya başlanmıştı. Bu duruma göre ana girişte Pieter, şef Biot gözcüsü oluyordu. Ve onları inceledikçe bazı davranışlarını anlamaya başladığına inanıyordu.
                                        Arthur C. Clarke, Rama’yla Buluşma, İthaki yayınları,1999

İdeaot: Tasavvurlardan yapılmış, düşüncelerden örülmüş robotvari sistemler, simülasyonlar için bir sözcük ararken parmaklarım 2003 şubatında ansızın İdeaot yazdı.  Sezildemliğim, İdeaot’un bir kez kurulduğunda tüm evreni, evrenlerin tümünü birbirine bağlayan mana köprüleriyle eklemlendiğini fısıldıyor. 
Evren denen matrix’in içinde olmak, bu tür bir tasavvurhanenin, düşomatın, hayalmatiğin azası, bileşeni, parça buçuğu kesilmek çok katmerli bir gerçekliğe açılan sayısız eşiklere de yakın durmaktır o halde.
 İnanılmaz derecede muhteşem bir bütünün bitmez tükenmez tünelleri, salkım saçaklı kabul salonları ve de en önemlisi sayısız farkındalık düzeyleriyle tanışmaya davetliyiz.
Dünyada ilk kez 2003’de yayımlanan Çözücü adlı kitabımda kullanılmıştır.

                                  
Fikir Yongalama: Ehliyetli düşünme ya da felsefe demlemek. (2006)
Amsterdam’da kurduğum think tank grubuna Fikir yongalama Kulübü adını verdim. 2006 Kasım ile 2008 Aralık tarihleri arasında ayda iki defa olmak üzere toplanıldı ve bir çok dünya meselesi incelendi.

Akaşanlar: Akaşik sistemin (levh-i mahfuz ya da evrenin hard diski) her insan için tahsis ettiği duyarlı kayıt öğesi.
                                               
Cepcepniler: Ufak tefek eşyaları, zamanı ve hatta anıları tırtıklayıp paralel evrenlere götüren getiren minik yaratıklar.

TekinsizX : Paranormal, metafizik, iyi saatte olsunlar, doğa üstü
olayları fantastik, bilimkurgu, polisiye üslupla harmanlayan edebiyat türü. 2009 mayısında genel bir terim olarak beğenilere sunulmuştur.

İnşallahvaristan : Evrenin en ücra köşesinde bile olsa mevcut olmamasından için için endişe duyduğumuz yer. Bütün ütopyaların beşiği. (2010)

Sezildemlik: Sezgilerimizin demlendiği ve yaratıcı coşku kazandığı hayali kap. Beynimizdeki sezgi üreten bölge. Gönül.

Vehimiçi: Çevrimiçi teriminden yararlanarak PARANOYA karşılığı için türettiğim bir terim. 2010. Vehim halinde online olmak kastediliyor.

Tebdilcinler:  Tebdil etmiş cinler. Daha çok dişi olanları tarafından insan vücutları kullanılarak yapılan işlem. (Bu başlıkla bir öykü ve kısa bir film mevcut)

Cinofreni: Cinlerin neden olduğu şizofreni vakaları için uydurduğum tıbbi terim. (2014) Bu başlıklı öyküm Gölge Dergisi’nin 86. Sayısında yayınlandı.

Canaksi: Varoluşumuzun duygu belli etmeyen bir kopyası. Bir çeşit sağlaması. İlk kez Akisfer (2011) adlı romanımda kullanılmıştır. 2009 yılı yapımıdır.

Takatrik: Takatı kesik anlamına.

Tevekkülon: Foton, Graviton’dan esinlenerek, tevekkül zerrecikleri anlamına.

Tesirlilik : Etkinlik sözcüğü faaliyet anlamına gelmez. Etkinlik’in eşanlamlısı Tesirliliktir. Kültürel tesirlilik, öğrenci tesirlilikleri şeklinde kullanılabilir.

Jüpiter Etkisi: Başlangıç aşamasındaki yazarları daha hızla kaliteli yazmaya yönelten yönteme verdiğim ad. (Pek yakında ayrı bir kategori şeklinde izah edeceğim)

K∞: Kitaplardan taşan ve sonsuzluk hissiyatımızı depreştiren rayiha. (2013)

Bedkorku: Hard Core Horror anlamına. Kanlı bıçaklı olanı (ucuz ve yavan malzemeyi kastetmiyorum) değil ama. Zihnen, moralman çökerten, umarsızlık uçurumlarının dibini seyrettiren korku metinleri anlamına. (2014)

Eskidem: Antika ya da eski eşyalar için uygun gördüğüm bir kelime.

Fotonella: Fotonlardan yapılmış insan gibi programlanmış bir genç kadın. Türünün ilki. (2013)

Kemgerçeklik: Kelek durum silsileli gerçeklik.

Düşünce yalpalaması: Kararsızlık.

Exogazelci olmak: Hariçten gazel okumak

Korkulobin(Hemoglobinden) Damarlarında korku zerreciklerinin cirit atması. (2008)

Kurulu düzen: Patronsaray-İşçibahçe maçı

Merakson motoru: Çocuksu ve bilimsel merakı fazla olan marka

Birliktelişim (Rezonans için)

 Metakeramet: Keramet ötesi.

Sekizbenlik: Paralel evrenler arasında bir gerçek evren ve yedi kopyası ile çalışan sistem. İlk kez Ölümsüz’de sözü geçmiştir. Hiçbir iddiası olmayan bana ve dalgaboydaşlarım olan okurlarıma has sözlük kurulmaya devam edecek. Daha onlarca kelime yerini beklemekte. Bu kelimeler serbest çağrışıma salınmışlardır. Kullanıma açıktır. (2003)

Vicdanölçer: Vicdanmetre de dense yeridir.

Algımetre: Algıölçerlilik

Niyet pencereleri: Gözler

4 kategori insan:
Dedi ve Koducular
Demedi Koducular
Dedi ve Komadıcılar
Demedi Komadıcılar

Kıllı tasarım:  Darwinizm.  (Akıllı tasarımın zıddı)

Cypher Hapı: 2. Ortaçağ’da, yani günümüzde insanı bireylikten sürülüğe indirgeyen hap. Mavi ya da kırmızı değil. Kahverengi Hap. Ne olup bittiğini pekala bildiği halde başını kuma gömenlerin gözde hapı. (2010)

Mor Hap:  Matrix filminde kırmızı hap gerçeği, mavi hap sanal gerçeği temsil ediyordu. Oysa asıl gerçeklik için bu iki hapı bir arada yutmalıdır. (2007)

Phantomat (S.Lem’den): Hayalmatik ya da Düşomat. Tasavvurhane bile olabilir pekala.

Miyavor: Kedilerin en çok istedikleri üç şeyin tek kelimeyle ifade edilişi. Sıcak, kucak ve kayıntı. (2010)

Kahır bandı: Kahır yüklü ortam.

Haya kırıklığı: Ahlaksızlaşma, duyarsızlaşma.

Turfandacon : Neocon

Paranın haysiyetini yitirmesi: Vahşi kapitalizm.

Can aynam: Sevdalım.

Mışıl mışıl tozları: Melatonin.

Bigbangdaşlık : Bigbangle başlayan dostluk.

An dondurması : Fotoğraf karesi

İzmirella: İzmir’in coğrafik olarak tıpa tıp aynı olan ikizi. İkiz evrenler teorisinden ilhamla 2004 yılında Yatır adlı romanım için türettiğim kelime.

Beyinosfer: Zihinsel

Oyuneri: (2016) Bilgisayar oyunlarına müptelalıkta ulaşılan üst düzey bir mertebe.

Demirzâr – Demir gibi sert, ama diğer yandan zâr gibi ince, duyarlı, ağlayan, inleyen anlamına. Bir roman kahramanımın adı.

Moral karartması: Şiddetli moral bozukluğu


Bize Has Bir Medeniyet telakkisi bağlamında türettiğim sözcükler

AKİD : Dünya değişiyor ve yeniden yapılanıyor. Her ülke bundan çeşitli şekillerde etkileniyor. Eskisi gibi kalmak, eski statükoyu  sürdürmek mümkün değil gibi görünüyor. Partiler gelir geçer. Kalacak olan Büyük Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bağımsız bir bakışla, 21. yüzyılda  ‘Yeni Türkiye’nin medeniyet modeli sloganlarından biri olması umuduyla AKİD’i tasarladım.  (2013)

AKİD nedir?

A – Ankara : Ankara Duruşu. Ankara artık oyunlarla sürüklenen bir ülkenin başkenti değil. Kendisi de oyun kuran, ağırlığı olan Ankara, politik ağırlığının yanı sıra dünyaya verebileceği kültür mirasıyla iftihar etmektedir. Kendine güvenen ve kültürüyle iftihar eden bir duruşa sahiptir.

K – Konya : Konya Kriterleri. Bu terim 2005 yılında tarafımdan ortaya atılmıştır. Mevlana’nın eşsiz eseri Mesnevi’den hareketle üç temel maddeye sahiptir. Küresel Merhamet, Hoşgörü ve Hakkaniyet.
 
İ  - İstanbul : İstanbul Hoşgörüsü. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinden sonra azınlıklara ve gayri müslimlere gösterdiği hoşgörü, verdiği hakları ve ünlü fermanını temsil eder. Başta Avrupa’da olmak üzere sinsice bedenlenen apartheid’e karşı çok ciddi bir panzehirdir.

D – Diyarbakır: Diyarbakır Bildirisi. 1950’lere kadar ciddi bir Türk nüfus barındıran  Diyarbakır, Türk-Kürt işbirliğini ve kardeşliğini temsil eder. Diyarbakır Bildirisi tek maddeden oluşur. ‘Türkler ve Kürtler büyük, etkin ve kalıcı bir refah bölgesi tesisi için sonsuza kadar el ele vermiştir.’

Beyaz Cumalar: Robinson’un Maddi Refah Adası’na (refah ülkeleri) göçen eski tanımla üçüncü dünya, yeni tanımla yeterince kalkınmamış ülke insanlarından bazıları (bizde örneğin beyaz Türkler) kendilerini Robinson’un eşdeğeri  addeder. Oysa Robinsonlar nezdinde Cuma’dır. Beyaz bir Cuma.

Samsa ve Faust Kapıları: Robinson’un Maddi Medeniyet Adası’na (Batı’ya) girişte iki kapıdan birinden geçilir. Samsa ve Faust kapıları. Samsa Kapısı’ndan geçenler için eninde sonunda böcekimsi bir yaratığa dönüşmek mukadderdir. Faust kapısı ise çok daha az sayıda ayrıcalıklı kimseye görkemli bir hayat sunar. Bunlar zamanla çatallı kuyrukları ve toynaklı ayakları olan yaratıklara dönüşür. Bir aralar  Üçüncü Bir Kapı daha vardı. İnsana insan kalmayı vaadediyordu, ama şu sıralar tamirde. (2013)

Modernitenin Sözümona Üçüncü Kapısı ve gerçek Üçüncü Kapı için Üçüncü Kapı başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim. (2016)

SiMA: (2013) yapımdaJ

Noktacan: Yeni zamanlarda her an nerede olduğu bilinen, gizlisi saklısı olmayan özne. (2012)

Nazarzede Kliniği: Synopticonun yaygınlaşması. Her an gözlenir durumda kalan insanın bunaltısı.

Nârname: İkbal elde etmek amacıyla Şeytanla yapılan anlaşmanın metni. (2015)

FOS: Faşist Oryantalist Sol (2015)

YOK: Yerli Oryantalist Kepazeler (2015)

COP: Cumhuriyet Oligarşi Partisi. Bir yakıştırma. (2002)

Entelhempalar: Milli ve manevi değerlerden iyice kopmuş, Batı kültür potasında erimiş, oradaki muhtevayla hemhal olayım derken cüruflaşmış entellerdir. Pozitivist, sosyal Darwinist takılırlar. Nekrofil fikir mezarlığında gezinmeyi severler. Yaşarken mevtalaşmışları, zombilektüelleşmişleri mevcut malum. Tarih bilincinden yoksunluk çekmeyi mahalleye sadakat olarak nitelendirirler. Ülkesinden nefret eden, her fırsatta yabancı medyaya asılsız şikâyetlerde bulunan zatı muhteremdirler. Karikatür krizlerinde ifade özgürlüğü sevdalısı maskesiyle karakültürleştirme polenleri salarlar. Ülkelerinde zor hayatları varmış numarası çekerler. Gizli açık terör destekçileridir.
(Kısa tasvir – 2016)

Karakültürleştiriciler: Karikatür krizinde kasıtlı olarak kriz çıkartan islamofobi fabrikatürlerinin tarafını tutan entellere verilen sıfat. (2005)

Kafkaeskileşmişlik: Kafka’nın kendi sorunlarını direkt olarak dile getirmemesinden kaynaklandığı iddia edilen bir terim var. Kafkaesk, endişe ve karamsarlık anlamına kullanılıyor. Eski Türkiye’nin sol-liberal-jakoben formatlı aydınları şu anda iyice kafkaeskleşti. Esas dertlerini dile getirme yetilerini yitirmiş gibiler. Çağ dışı kaldılar. Sorunlar üzerine sorunlu metinler yazarak boşa kürek çekiyorlar.(2016)

Porselen Yazarlar: Projeleşen ve projeleşme potansiyeli taşıyan yazarlara verilen isim. (2016)

Küfüreri: Başkaları adına küfür icra eden kullanışlı kimseler. (2016)

TÜM: Türkiyeli ve Müslüman (2009)

Hoşkatlanı: Farklılıklara, sürekli yapılması halinde rahatsızlık veren bazı durumlara anlayış gösterme hali. Tolerans’ın karşılığı müsamahadır. Hoşkatlanı müsamahanın bir dalı. Metazori Katlanı da var. Katlanmamanın elimizde olmadığı haller. Hoşgörü Doğu’ya has aşkın bir anlama sahip. Yaratandan ötürü hoş görmek. Batılı anlamdaki toleransı karşılamıyor bu haliyle. (2004)

Tordemir : Temsili olarak ‘Demirağ’ şeklinde nitelendirilen, insanları modern köle yapan, özgürlüklerini sınırlayan, virtüel âlem ve algı yönetimi alanlarını yani çağın zihinsel ağlarını kontrol eden otoriteryan, kabalist, baskıcı ağ ve bunun yarattığı sistem. (2013)

Tepefaizgöz: Faizle ve tefecilikle büyük kapital edinenlerin önde gelenleri. (2015)

Hal Efendisi: Postmodernizmin pençesindeki insanın hayatını A’dan Z’ye tanzim eden merci. (2012)

Kod A:  - Ağrıyan adlı romanımda yerini belirttiğim muhteşem tözün esinlemesiyle - ‘Eğer dünyanın küresel vicdanı bir dağ gibi heybetle yükselmiyorsa, orada dirlik, insani düzen ve merhametten söz edilemez.’ (2011)

GlobeHyde: Küreselleşmenin insan sevmez yüzü. (1999)

GlobeJekyll: Küreselleşmenin insan sever yüzü. (1999)

İslamofobi: Batı’da ırkçılığın yeni maskesi, İslam coğrafyasını ekonomik ve siyasi yönden baskı altında tutma projesinin kilit lafı. Irkçı-siyonist güdümlü avanta tezgahı.

Homoturcus: ‘İnsan Türk’ anlamına. 1987 yılında tedavüle sürülmüştür. 

Konya Kriterleri. Bu terim 2005 yılında tarafımdan ortaya atılmıştır. Mevlana’nın eşsiz eseri Mesnevi’den hareketle üç temel maddeye sahiptir. Küresel Merhamet, Hoşgörü ve Hakkaniyet.






Çekimdışı Sözcükler Kutusu

İnsanlar çevrimiçi ve çevrimdışı olarak iki gruba ayrılır. Çevrimdışı olmak, devrimdışı olmak, yani devredışı kalmaktır.

Merak aklın nefes almasıdır. Verdiği nefes de esindir. Nefesin toplandığı yer sezildemliktir, sezginin demlendiği yerdir, yani gönüldür.

Esaret ve serbestlik çoğu kez hafızanın oyunudur.

Akıl, çoğu kez gerçeğe ancak onu yamultarak ve kısmen reddederek tahammül edebilir.

Tanrının içimize üflediği nefes gözeneklerimizden dışarı sızıyor. İnsanlık yeniden çamura mı dönüşüyor?

Mizah zekâ gölünün yüzeyindeki yakamozlardır.

Firketeli okurlar debisi (kadın okurlar için)

Gevşek somya rehaveti

Mendebur istisnalar

Cerahatli ruhlar

Heyecan muhiti

Karakter sirkeleşmesi

Bütünü sezmişlere has hovardalık

Bakış kokutanlar birliği

Beyin hücreleri göçü

Hayatını yanlış yerlere parkedenler kulübü

Mazo-tiryakilik.

Yorgun izzeti nefisler

Müstesnalara açılan sır halvetleri

Kaliteli-aza kanaat edenler

Moleküler Muhabbet

Hasbelmeslek


Zamandan azadeliğe ramak kala müstehziyim


                                         -----------------------------------------------                                                                     




Yeni Başlayan Yazarlara 12 Tavsiye

Sadık Yemni
Yazmak Üzerine 12 Öneri

1 - Çok okuyun ve kalbinize, aklınıza en çok hitap eden kitapları üçer beşer kez okuyun. Bu kural filmler için de geçerli. Özellikle başlangıç aşamasında kitaplar ve filmlerle ‘one night stand’ takılanların gri hücreleri yeterince idman yapamaz. Kitapları sadece bir kez okuyup geçen kimselerden iyi yazar çıkmaz.

2 - Televizyon izlemeden duramayan, Nomofob (cep telefonu keşi) olanlar ve internet bağlantısız geçen anlara tahammül edemeyenler yazı işinde irtifa kazanamaz.  

3 - Yalnızlık için karakterin öğretmenidir denir. Yalnız olmak yazmak için şarttır. Yazı becerisi, yazan ruh monogam ve kıskanç bir eştir.
                                                                NOT: Bundan kasıt gün içinde yalnız geçirilen anlardır.

4 - Akıl gönlün çok ilerisinde yürümemeli. İnsana dair olan malzeme yüksek dozlu kurnazlığı taşımaz. Samimi ve gönülden olmak çok önemlidir.

5 – Samimi ve gönülden olmanın bazen zorlaştığı zamanlardayız. Dünya şu anda temelden değişiyor ve yeniden şekilleniyor. Bu durum ülkeleri de etkiliyor. Böyle zamanlarda statükocular ve değişimciler kutuplaşabilir. Bir yazar her türlü mahalle baskısına dayanıklı olmalıdır.

6 - Artık 19. ve 20. yüzyılda yaşamıyoruz. Alkolizm de dahil bir yazar izm’lerin tamamından sakınmalıdır. İdeolojiler edebiyat ve sanatın dostu değildir ve izmler yetenek törpüsüdür.

7 - İlhamşör olmak, yani ilham erişiminde sürekli çevrimiçi durumunda bulunabilmek sizden öncekilerin yazdıklarını iyi tanımalısınız. Yoksa gelenin ilham mı, intihal mi olduğu belli olmaz. Cyrptomnesia (normal ortamlarda bilinen ve geçerli bilginin kaynağının hatırlanmaması hali) radarı ancak böyle keskinleşir.

8- Aykırı düşmekten, bütün mazlumları aynı anda kucaklayan küresel bir vicdana sahip olmaktan ve haksızlıklara karşı çıkan anarşist damarı beslemekten korkmamalıdır. Yeni roman bu karışımdan türeyecek.  

9 – Karakterlerin bizlerden alıntı olduğu unutulmamalıdır. Doğallık ve hissiyatların inandırıcılığı çok önemlidir. 

10 – Yazdığınız metinlerin akıcılığı çok önemlidir. Hikâye çatmadaki yetiniz ve akıcı anlatımınız üslubunuzun kalibresini belirler.

11 – Ayrıntı yeterli miktarda kullanmalı ve aşırısından sakınmalıdır.

12 – İyi bir kurgu gerçek hissini veren bir hikâyenin üstüne inşa edilir. Ne yazarsanız yazın bir hikâyeniz olmalı. Akılda en uzun kalan şey hikâyedir. Dinî mesellerin bu kadar uzun ömürlü olmasının bir nedeni de budur.  

                                                                -------



ÜÇÜNCÜ KAPI

Sadık Yemni
ÜÇÜNCÜ KAPI


1975 yılının Kasım’ında modernitenin neşet edildiği coğrafyanın bir parçası oldum. Kırk yıla yakın süren bir tecrübeydi. Birazdan bahsini edeceğim kapıların imal edildiği yerlerde bulundum. Kapı bekçileri ve müdavimleriyle sonu gelmez diyaloglar icra ettim. Tartıştım. Kapıların çağrısına kapıldığım oldu. Kendimi sorguladım.  

1999’da basılan bir romanımda ve 2013’te yayımlanan Alsancak Börekçisi adlı kitabımda bu kapıların bahsini ettim. Şimdi burada bir kez daha dile getirmeye çalışacağım.

Modern zamanlarda kapılar aslında üç tanedir. Bizlerin, müslümanların gözüyle bakınca dört adetmiş gibi görünür. Çünkü Batıda -Avrupa’da Üçüncü Kapı olarak takdim edilen şey asılsızdır. Sağlam bir temele oturmayan kurtuluş vaadidir. Sanal bir yapıdır.

Batı uygarlığı maddi bir uygarlıktır. Zamanında insanların dünyevi beklentilerine ve ihtiyaçlarına önemli ölçüde karşılık buldu. Bunu yaparken kendi dışındaki kültürleri yok etti, ülkeleri yağmaladı, insanları maddiyat bağımlısı yaptı ve tek tip kalıptan geçirdi. Çıkardığı savaşlarla 100 milyondan fazla insanı öldürdü. Milyonlarca insan evsiz barksız kalıp göçmek zorunda kaldı. Dünyaya çok büyük acılar yaşattı. Demokrasi ve insan hakları kalesi olma iddialarına rağmen Sömürgeci ve Ötekileştirici yanı hâlâ çok baskındır ve kesintisiz bir süreklilik arz etmektedir. Batının kendine has bir ahlak değeri yoktur. Ödünç aldığı değerleri çürütmüş, asılsızlaştırmış ve bazılarını da mumyalanmış şekilde müzelerde teşhire arz etmiştir.

Son zamanlarda sıkça dile getiriliyor. Aydınlanma - Seküler sistem model olmaktan çıktı ve sistemin her derde devalık iddiası da temelden çöktü. Kullanım süresi kısa ideolojiler kafa ilaçları, antidepresanlar, fabrike haberler medyası, sanal dünyalar ve sosyal medyanın geyik ekranları sayesinde bu durumu gizlemeye çabalıyor; ama başaramıyor. Seküler söylem çıkmaza saplanmış durumda. Demokrasisi diktatör Sisi’ye kırmızı halı seriyor. Aydını ölmelerine aldırmadığı Suriyeli göçmenlerin ahlakdışı karikatürlerini yayımlıyor. 

Bir balon düşünün. Aydınlanma ve sekülerleşme gazıyla dolu bu balon irtifa kaybediyor. Safralar atılıyor. Modası geçen, göz kamaştırmayan, umut verme hassasını yitirmiş, değersizleşmiş ideolojiler ayaklar altında. Jakobenizm, Komünizm, Stanilizm, Leninizm, Maoizm, Materyalizm, Pozitivizm ve diğer izm’lerin kıymeti harbiyesi sıfır.

Aydınlanmış yerlerde Rab ve Allah yakan fırınları gördüm. Bacalarından çıkan dumanları soludum. Bacadan çıkan kurumların rüzgârla uçuşup dört bir yana yayıldığını ve memleketimizde insanların giysilerine, yüzlerine ve dillerine yapıştığını gördüm. Kutsal yakıcılara duyulan hayranlık, bunların kaleme aldığı metinlere atfedilen ehemmiyetle formatlanmıştım. İçine doğuştan sokulduğum Matrix’ten sıyrılınca esas portre gözümün önünde açılıverdi. Modernite etkinliğini yitirince yerine postmodern kuleler dikilmişti, ama bacalar tütmeye devam ediyordu. Çünkü üçüncü bir kapı vardı. Selametin yegâne kapısı. Bu kapı dünyanın efendileri için çok lanet bir şeydi. Habis düzenlerini tehdit eden bir selamet eşiğiydi.

Seküler düzen Ortadoğu’da zuhur eden kurtuluşu, selameti Avrupa’da fırınlarda yakmayı denemiş ve ciddi ölçüde başarı kazanmıştı. Eksikli bir zaferdi. İnsanların maddi taraflarını tatmin eden düzen kiliselerin içlerini boşaltmıştı belki, ama Rab kalplerde yaşıyordu. İnsanlar sanal kapı dümenini çözmüşlerdi. Eskisi kadar itibar etmiyorlardı. Asıl Üçüncü Kapı bu nedenle onlar için yana yakıla aradıkları vahadır. Vahanın ne olduğunu dile getirmeden önce modernitenin biri sanrı ürünü olan üç kapısına bir göz atalım.


BİRİNCİ KAPI
Samsa Kapısı
Gregor Samsa malum Kafka’nın ünlü öyküsünün kahramanı. Kendisi bir memurdur. Bir gün ansızın böceğe dönüşür. Böcek olarak kalır ve öyle ölür. Samsa Kapısı’ndan geçiş böcekliğin, modern köleliğin karşılığında Batı’da refah toplumunun ikincil, üçüncül nimetlerini sunar. İpotekli evin, araban, işsizlik sigortan, sağlık sigortan, kaza sigortan ve cenaze masrafları sigortan olur. Açık hava hapishanesinde, kurallar manzumesi içinde yaşarsın. Emekli olunca eğer üst düzey işlerde çalışmamışsan, hele kendine bir ev edinmeyi başaramamışsan boğaz tokluğuna yaşar ve lambayı söndürüp gidersin.

Bunun Türkiye’de bire bir karşılığı var. Ayrı bir konu şeklinde incelenmeye değer. Modernite bütün dünyada olduğu gibi bizde de benzer böcekleşmeyi ve Samsa Kapısı’nı oluşturdu. Natürel oryantalist olan mukallit Batıcıların kahir ekseriyeti bu kapının müdavimidir. Cumhuriyetin ilk evresinde memurdan türetilen elit ve burjuva projesi bu kategoriden insan yetiştirmek için tasarlanmıştı. Oligarşik bürokrasi de böcekleşmeyi yaşam tarzı olarak sunan bir kuluçkaydı. Bazı Altın Böcek statüleri falan yok değildir, ama yanıltıcıdır. Bu Batı mukalliti çakma elitlerin pek az bir kısmı Faust Kapısı’ndan içeriye buyur edilmiştir. Geri kalanlardan kendine ilericilik izafe edenlerin Sözümona Üçüncü Kapı’ya rağbetleri daha çok bu hayal kırıklığından kaynaklanmaktadır.

Yeni zamanlarda Avrupa ahalisini de esir almış olan aç gözlü küresel finans ağaları Samsa Kapısından geçenleri giderek daha büyük ölçüde elimine etmeye başladı. Buna kendi aralarında dünyanın böceksizleştirilmesi diyorlar. Savaşların, kukla teröristlerin kıyımının, kıtlıkların yanı sıra, GDO’lu gıdalar, rafine şeker, hormonlu besinler, emulgatörler, trans yağlar, kirli su ve havayı haşere ilacı gibi kullanıyorlar. 


İKİNCİ KAPI
Faust Kapısı
Faust Kapısı’ndan geçiş farklıdır. Şeytanla yaptığın kontrattaki karşılığı kadar olmak üzere sana dünya nimetlerini daha bol miktarda verir. Prestijin yüksek olur. Şartların gereği bu kesim sayıca diğerinden çok daha azdır. Bunların içinden seçilmiş bir grup daha da üst mertebe olan ve aralarında Yüce Işıltı Odası adını verdikleri ihtişam beldelerinde ağırlanır. Samsa Yolu’ndan Faust Yolu’na sapmalar çok ender ve tuhaf raslantılar sonucudur, ama tersi daima mümkündür. Bulunduğu yeri ve dereceyi sindiremeyenler alt katlara sürgüne gönderilirler.

Faust kapısından girip maddi ihtişamın göbeğine dalmak için artık bizzat Şeytanla görüşüp kontrat imzalamak gerekmiyor. Kontratlar Lucifer’in dünyadaki sağ kolu olan, küresel refahın büyük kısmını mülküne geçirmiş az sayıdaki seçilmişin ittifakla uygun bulduğu o kimse, Tepefaizgöz takma adlı malum zat adına düzenleniyor.




SÖZÜMONA ÜÇÜNCÜ KAPI
Chomsky Kapısı
Modernitenin bu kapısının sabit bir ismi yok. İlk iki kapının adında ittifakla mutabakat olmasına rağmen bu kapı için belli bir isim üzerinde uzlaşılamıyor ve her kafadan bir ses çıkıyor. Buradan bile asılsızlığı belli oluyor aslında. Kapının aynı anda yirmi değişik isimle anıldığı oluyor. Bunlar ilk zamanlarda toplumlara kurtuluşu vaat eden yolları-yöntemleri-sistemleri işaret eden filozof ya da liderlerin adlarıydı. Sovyetler’de ‘Yoldaş Kapısı’ deniyordu bir aralar. Komunist düzende ‘Böcekleşmeden’ söz etmek yasaktı. Sibirya’nın soğuğu isyankâr ruhlu haşereleri dize getiriyordu. Yoldaş Kapısı’nın ılgasından sonra soldan müstafi ateistler bu muhayyel kapıya String, Akıllı Tasarım, Bencil Gen Eşiği, Aziz Raslantı gibi adlar verdiler. 

Balondan safralar atıldıkça bu kapı iyice itibar yitirdi. Son zamanlarda dünyaca popüler  entelektüellerin adları daha sıkça kullanılıyor. Ben de bu kapıya bir dakikalığına Chomsky adını verdim. Bir orijinalitesi yok. Benden önce sayısız kereler ve daha uzun sürelerle kullanılmıştı. Kullanılmaya da devam edecek gibi. Benim bu ismi şu an için yeğleme nedenim, Chomsky’nin ‘Kürtler birlik olmalı, dağlarından başka kimseye güvenmemeli, eline geçen fırsatları değerlendirmeli.’ sözleridir. Başkaları da var. Çok var, ama bu laf tek başına yeterli.

Sözümona Üçüncü Kapı şaibeli bir yapı. Son üç yüz senede nice boş umutlar yarattı. Samsa Kapısı’ndan geçmek istemeyenler için sahte bir liman oldu. Körleştiren, hedef saptıran, oyalayan bir yığın tezler ve teoriler üretti. Hepsi fos çıktı. Bir çeşit yem borusu. Uyuşturucu yanı da var. Mücadele azmini söndürüyor. Teskin ediciliği pek kısa sürüyor. En yeni malzemeleri üretenler dünyaca popüler filozoflar, bilim insanları. Durmadan yılmadan yeni faraziyeler türetmeye devam ediyorlar.

Bunların en popülerlerinden biri din ile solun füzyonuydu. Kilise maneviyatta, insana dairlikte bütünü kucaklayamıyordu. Aydınlanma maddi sorunları bile çözmede tekliyordu. Birleşirlerse ideal çözüm bulunmuş olurdu. Oyalama, teskin etme, karşılıksız umut yeşertmeden başka bir şey değil. Abesle iştigal. Bir ara sözü ediliyordu. Bugünlerde böyle bir sentezden medet umuyorlar. Yakında ambalajlayıp reklamına başlayabilirler.

Aydınlanmacı seküler ruh zamanında kilise arazilerine elkoymuştu. O zaman ve şimdilerde Avrupa’nın doğusunu ve güneyini (Afrika) sömürüyor. Bu sömürü onun hayat iksiriydi. Ölümsüzlük beratıydı. Sömürü için ötekileştirme şarttı. Ötekileştirmeden burada aşırılaşmış, çok canlar yakmış kötücül bir eylemi, yani ırkçılığı kastediyorum. Bu düzen yüzlerce yıl sürdü. Şimdilerde ömrünün sınırlı olduğu çıktı ortaya. Teklemeye başladı. Seküler balonun sıcak havası kesilince yere vurdu.

Türkiyeli göçmenler Avrupa’da bu fırınlara karşı direndiler. Zaiyat verildi, ama ana gövde teslim olmadı. Bir ara yerde gökte yankılanan ‘entegrasyon’ çığlıkları bu direnç yüzündendi. Aynı anda Türkiye’de bu sekülerin arızalı bir türevinin vesayet şeklinde cisimlendiğini ve kutsalı korumak isteyenlerin ensesinde boza pişirmeye devam ettiğini görüyordum. Bu paralax view, iki farklı bakış noktam beni ayıktırdı.

Bizdeki Batıcı vesayet kumkumalarının üç temel tezi vardı:
1 – Tanrı inancı artık gereksizdir. Bilim onun yerini alacak.
2 – Her türlü gelişimin, devrimin, kurtuluşun anahtarı vesayetçilerin elindedir.  
3 – Kutsalı savunanlar silme eblehtir. Onlardan ne han olur ne de hamam.

Memleketimizde solcular bu üçüncü tezi ‘Solcular ilericidir, devrimcidir; sağcılar külliyen gericidir ve her türlü kalkınmaya karşıdır.’şeklinde terennüm ediyordu. Bu tezler son yıllarda hızla hurafeleşti. Şehir efsanesi oldu. Depresyona giren solcularımızın ciddi bir kısmı küresel sermayenin ve sekülerin puslu yamaçlarına sığındı. Dine ve milli duruşa karşı verdikleri mücadelede sürekli olarak hezimete uğradılar. İçlerinde basiretli olanlar mensubu olduğu nezih! azınlık cephesini terk edip halkın tarafına geçti.

2015’te yayımladığım Kayıp Kedi adlı romanımda önde gelen kahramanlardan biri olan eski solcu Cüneyt şöyle diyordu:
 “Bir araya geleceğiz.” dedi. “Ortaya yığışacağız. Dindarı, dinsizi, ayyaşı, liberali, solcusu, deisti, mütedeyyini ve EYAM’ın, En Yeni Asgari Müşterek’in bütün aykırılıkların, benzeşmeyen, örtüşmeyen alanların üstünde olduğunu göreceğiz. Nedir bu?”
  Deniz’in güzel ve elemli gözleri merak doluydu. “Nedir?”
  “Anadolu, bütün dinlerin beşiği olan bu toprak bütün dünyaya yeni bir ahlak dikte edecek. Artık din, dil, ırk, mezhep farkı çatışma nedeni olmayacak. Vahşi kapitalizmin etki alanından çıkılacak. Faiz sıfırlanmadan emek değerlenmez. Fakirliği yüceltme yerine kanaat ve bereket diyen, huzur tanımında inancın damgası bulunan bir sol bekliyorum. Seküler bir dünya cehennemindeyiz şu anda. Bundan çıkılacak. Maddiyat ve maneviyat ikili sarmal gibi olacak yeniden. Maddi dünyayı kullanımda bir sınır bulunacak. Ahlaki bir sınır. Çok ideal bir söylem, biliyorum. Saf bir yanı da var belki. Özellikle bu konjonktürde. Süleyman Tapınağını üçüncü kez inşa ederek Armageddon’u başlatma, tanrıyı kıyamete zorlayarak The Mehdi’ye davet çıkarma fikrinden çok daha olgun, gerçekçi ve insansever bir fikir ama.”
                                                                              Kayıp Kedi – 2015 – Kırmızı Kedi Yayınları

Seküler burjuvazi Afrika’da ve Orta Doğu’da savaşları kasıtlı olarak sürdürüyor. Kendi seçtirdiği, silahlandırdığı diktatörleri kolluyor. Avrupa’da güvenlik önlemleri nedeniyle demokrasinin güç kaybetmesine aldırmıyor. Savaşlardan türeyen milyonlarca mültecinin kaderi ise onu hiç ilgilendirmiyor. Gaspla edindiği finans gücünü sürdürmekten başka bir şey düşünmüyor. Şu anda ateşin direkt olarak dokunmadığı yerlerde oturanlar yakın gelecekte ortaya çıkacak olan büyük felaketi görüyor. Sol formatlı ünlü liberal düşünürler bu felaketin esas müsebbibini asla merkez mesele olarak ele almıyor. Bahislerini ederlerse bu, sade suya tirit kabilinden ve anlamları bulanık cümlelerle oluyor. O yüzden asılsız üçüncü kapıya adlarının verilmesi fevkalade hakkaniyetli oluyor.

Dünya ahalisinin hangi dinden ya da görüşten olursa olsun daha yaşanır bir dünya telakkisi temelinde, asgari müşterekte bir araya gelinmesi gerektiğini hiç bu kadar derinden hissetmedikleri bir devirdeyiz. Bu bir ihtiyaç. Asıl Üçüncü Kapı bu ihtiyaca cevap verecek yegâne yapıdır. Ayrıca bu kapı hiçbir kültüre de yabancı değildir. Çünkü İslam bilimi modernitenin en ciddi bileşenlerinden biridir. Hakkı yenmiştir.

2005 yılında ‘Beşinci Sütun’ adlı bir deneme yayımlamıştım. Dört sütun üzerine oturduğu addedilen Avrupa – Batı kültüründeki eksik sütuna değiniyordum. Roma, Yunan, Hırıstiyan, Musevi sütunlarına İslam kültürü sütununu ekliyordum. Avrupa uygarlığında İslam bilim ve kültürünün, romandan şiire, haritadan usturlaba, mimariden tıbba, kimyadan fiziğe katkısı olmadığı hiçbir alan yoktur. Başta büyük âlim Fuat Sezgin olmak üzere bu alanda verilen eserlerle Beşinci Sütun’un varlığını inkâr yolu sonsuza dek kapanmıştır.

Yeni zamanlarda Batı’da ve geri kalan dünyada ‘BBHH, Bencil Birey- Hızlı Haz’ hattı çok revaçta. Bu düşüşe hangi yapı dur diyecek? Sözümona Üçüncü Kapı düşünürleri çözüm değil oyalama reçeteleri sunuyor. Batı yapımı bir kıyamet beklenirken bunlar vahim durumu maskeleme işlevi görüyor.

Kilisede var kalan kutsal yoğunluk, seküler kültürdeki birikim hayatın anlamının bütünüyle insanın ufkunda belirmesini sağlayamıyor. Çünkü kutsal yakan fırınlar inanç ve değerleri küle çevirdi. Külden yeniden doğulamıyor. Bunun için bir tılsım lazım. Ünlü felsefe taşından daha felsefik bir taş. Ancak Asıl Üçüncü Kapı bunu sağlayabilir.

Bu vahanın model olması ihtimali Seküler Burjuvazi için çok tehlikeliydi. Bu nedenle gnostik zarla ambalajlanmış şekilde topyekün geliyorlar. Amaçları bütün dünyayı selamete kavuşturabilecek Hayırlı Kapı’yı yıkmak. Yıkamazlarsa gözden düşürmek, karalamak ve inandırıcılığını zedelemek istiyorlar.




ÜÇÜNCÜ KAPI
Dindar Kulların Selamet Kapısı - HAKİKAT

Üçüncü Kapı bize peygamber efendimizin araladığı ve emanet ettiği kapıdır. İrfan ve hikmete verdiği ehemmiyetle Matüridîlik Batı akılcılığını sollamıştır. Modernite üstü bir mertebedir. Şimdi yapılması gereken bu cevheri yeni bir medeniyet telakkisi şeklinde modellemektir. Modelleme yapılamazsa bu hareketin karakteri yerli yerine oturmaz. Zamanla dağılmak, zayıflamak mukadder olur.

Ya yaradana kul olunacak ya da modern böcek köle olunmaya devam edilecek. Kul hakkı ziyası ile Lucifer’in hayırsız ışığı arasında seçim yapılacak. Tabiata ve maddi yapıya yeni bir gözle bakılacak.  Küresel Merhamet - Vicdan, Hoşgörü ve Hakikat temelli, muhtevasında ekonomiyi yeniden değerlendiren bir modele bütün dünya aç. Hasretle bekliyorlar.

Kapının düşmanı malum cephe var gücüyle bunu engellemeye çalışıyor. İçerideki işbirlikçiler ve kıt bilgili enteller buna destek veriyor. Bu eşsiz modelin dünyaya sunumu İstanbul’dan yapılacak. Dan Brown’ın Inferno’sunda cehenneme açılan kapının İstanbul’da olduğunun yazılması boşuna değil. Kimin adına kaleme alındığı belli. Deli gibi çırpınıyorlar. Panik içindeler.


Yeni model din, dil, ırk, inanç ayırmadan, ortak bir selamet kuramının temel bileşeni, belki de çekirdeği olacak. Seküler burjuvazi bunu biliyor. İçimizdeki yerleştirilmişlerle, devşirilmiş, gözleri kamaştırılmış adamlarıyla bunu engellemeye çabalıyorlar.

Bu hayırlı kapıdan feyz almış bir modelin ilânı er ya da geç Sıfırıncı Meridyen’den, İstanbul’dan yapılacak. Benim inancım ve temennim budur.
                                                                                                                       Balçova- Ocak 2016